Perşembe, Şubat 23, 2012

DİZİ DİZİ İNCİYİM


Dizi izlemede birinciyim.
Desem, yok o kadar da değil bu kadarı da kendime haksızlık olur.
Ama "Yok ben dizi izlemem belgesel izlerim." edebiyatı yapanlardan da değilim. Belgesel de izliyoruz, dizi de...
Belgeselleri döndür döndür izledik; atom moleküllerini ayırdık, ormana daldık ağaç ev yaptık, safariye çıktık, o muhteşem denizin altındaki dünyaya daldık, hayvan dostlarımızın karınlarını doyurma mücaadelesine tanıklık ettik, neşeli ayaklara hayran kaldık...
Nereye kadar!
Onların yaşamlarında değişen bir şey yok, onlar halen olduğu gibi doğallıklarını koruyorlar. Değişen bizleriz!!!

Kendime yüzlerce diziden hafta içine ait beş günlük dizi ayırdım, seçmece yani. Devam eden yada yeni başlayan, farketmiyor, akşam oturmalarımda beni iki saat oyalıyor ya! hem elişi yapıp hem seyretmek zaman kazancına dönüşüyor. Diziler aslında üç saat de bunun bir saati geçen haftanın özeti (!) şimdi şöyle; dizi iki saat sürüyor bunun bir saati reklam geriye kalanı seyre sunulan görsel. Efenim özet ise dizinin tamamı oluyor böylece. Aradan çıkartılan bakışmalar, yürüyüşler özette yer almıyor ve böylece bir hafta önce yada bir hafta sonra özet veya yeni bölüm sadece haftanın değişimi oluyor. Tamam biraz karışık ama matematiğe vurduğumuzdaki tablo bu.

Hafta sonları dizi izlememe kararım sadece dinlence, bunu yedi güne çıkartırsam fazla çalışmayan kafam iyicene karışır korkusundan. Eşimin ise sadece tek dizisi var onuda ben seyretmiyorum çünkü Behzat Ç dizisi benim dizi izleme tatil günüme denk geliyor.
Herkesin izlediği benim izlemediğim tek dizi bu sanırım. Onun haricinde gezi programlarını vaktim nisbetinde kaçırmamaya çalışıyorum.
F.Türkmenoğlu'nun "Hayat Gezince Güzel" hepimizin blog dostu Tijen'cimin "Tak Sepeti koluna" T.Talipoğlu'nun "Bir Yol Hikayesi" M.Savaş'ın "Dolu Dolu Anadolu" ve V.Milor'un "Lezzet Durakları" çoook çok sevdiğim programlar ve neredeyse görsellikleri ile gezmiş kadar oluyorum.

Sonrasında Haberler, oturumlar... En sıkıcı olanları.
Bu arada reklam görselliğine yüz vermesem de alımlardaki katkımla kendimi affettiriyorum.

Sanki tüm günüm TV karşısında geçiriyormuş gibi bir yazı oldu ama değil tabi ki! Bu da kendime haksızlık olur:)
Buraya nereden geldik?
Hürrem'den

Saygı duyduğum değerli Meral Okay'ın "Muhreşem Yüzyıl" seneryosu bire bir tarih değil, bunu defalarca kendiside söyledi. Tarihten alınan ana tema üzerine kurgularla zenginleştirilmiş ve görselliğiyle gerçekten seyretmeye değer bir dizi. Ama yönetmene dönersek bayma noktasına getirmeye var gücüyle çalışıyor diyebilirim. Zaten diziler 13 bölümü bir seferde çekildiği için hızla ilerliyor, ilk 13 bölümü hızla ve zevkle izletiliyor da sonrası hafta atlatılmasına, saat doldurulmasına gidiliyor. Bu haftaki Muhteşem Yüzyıl'da dakikalarca havai fişek gösterisi ve Sümbül'ün oryantal sergilemesi gibi.
Bu arada ne muhteşem bir yüzyılmış ki! kadınlar hiç yaşlanmıyor ve hatta gittikçe güzelleşiyorlarmış ama çocuklar bu arada hızla büyüyorlarmış:))

Neyse efendim, söz Hürrem'den açılmışken aklımdakileride ekliyiverim. Hürrem Sultan Meryem Uzerli kadar güzel ve yapılı bir sultan değilmiş, aksine ufak tefekmiş. Ayna ve mücevhere değil kitaba ilgi duyarmış. Sarayda ne kadar kitap varsa okumuş doymamış ve Avrupa'dan kitap getirtirmiş. Çok akıllı, Sultan Süleyman'a çok aşık ve çocuklarına çok bağlıymış. Sultan Süleyman'ın devlet işlerine yardım eder ve Sultanı da onun aklına çok güvenirmiş. Damat İbrahim Paşa'nın gerçek yüzünü geç de olsa ortaya çıkartan da oymuş...
Tarihçilerin ve yazarların aktarmalarıyla.

Bekliyorum bakalım bu akşamki dizimde ne dolaplar dönecek:)



Çarşamba, Şubat 15, 2012

BİNBİR İLMİK






Ne demek istediğimi bir tek o anlamıştı, ya da o bile anlamamıştı ama bana bakan gözlerinden canım arkadaşımın yanımda olduğunu hissetmiştim.

"Tabiii" diye devam ettim, "büyüklerimiz tesbih çekmenin zikrin yanında sabır sınaması da olduğunu söylerlerdi."
Bilmem kaç göz bana doğru yarı korkuyla, yarı acıyarak, yarı kızarak baktığını görmeme rağmen devam ettim, "bir kere ona tesbih çekmek değil tesbih etmek denir, tesbih etmek ibadettir ama sayı saymak sadece adettir.
Parmak boğumlarınızı yada tesbih boncuklarını sayarken belkide asıl yapmanız gerekeni, zikretmeyi unutabilirsiniz. Hem çakıl taşıyla yada iğde çekirdeği ile bu iş yapılabiliyorsa..."

Öyle kendimi kaptırmıştım ki yanımda oturan arkadaşımın hafiften beni dürtmesiyle sustum. Her kafadan bir sesle hep bir ağızdan itiraz konuşmalarıyla geri adım atmıştım ama ok yaydan çıkmıştı bir kere.

Her şey bana uzatılan bir tesbihle başlamıştı. Biraz zorunlu biraz dost hatırına katıldığım bir okuma sonrası dağıtılan tesbihlerden nasibime düşene itirazımdı, "ben tesbih çekmem zincir çekerim" demiştim, şaşkın şaşkın yüzüme bakan site komşuma ilmik ve zincir çekmeninde aynı vazifeyi gördüğünü söylediğimde de sonu gelmez söylem başlamıştı. Ben israrla şiş ve tığın aynı işlemi yaptığını ve sayı saymaya bile gerek olmadığını, boncuk tanelerinin başını döndürene kadar binlerce değil milyonlarca tesbih tanesi yerine geçecek ilmiklerin en azından işe yarar bir şey ortaya çıkaracağını anlatmaya çalışmıştım...



Yıllar önce site komşumla aramıza giren ilmikler son günlerde PC ile de arama girmeye başladı. Blogumla ilgilenmek, dostlarımı gezmek, okumak-okumak istiyorum ve buna son vermek istiyorum ama soğuk hava ve karla birlikte samimiyetimiz oldukça artan yünlerin; renkleri, desenleri, şekilleri ve tasarım boyutlarını çok aşmış çeşitleri ile yakamı bırakmaz oldu. Çok da severim şiş ve tığ teknolojisini:)
Boyun fıtığımın izin verdiği sürece ilmik ve zincir ikilisinin bana kattığı huzur-sakinlik-beyin eksersizi üçlüsünden son derece memnunum da diyebilirim.


Başucumda ise "Küçük Mucizeler Dükkanı ile Bir Yumak Mutluluk " kitabı dinlencem.
Onlar bebek battaniyesi örüyorlar bense artık kocaman bir kız olan Prensesimin yatağına " Hanım dilendi bey beğendi" örtüsü...

Çarşamba, Şubat 08, 2012

ISINMA SINAVIM



Canım arkadaşım Asuman'cım hoş mim'ini bana paslamış, beni hatırlamış olmasından dolayı çok teşekkür ederim.
Gerçi zamanı yine durdurdum ama geçte olsa yazabildiğim, blogumun soğuk algınlığını yok ettiğim için de mutlu oldum.
Bu mim ısınma sınavı gibi gibi geldi:))




Anlamlı bir söz...
O kadar çok anlamlı ve güzel sözlerimiz var ki!
İçlerinden hangisini yazacağımı bir an bilemedim, hemen her zaman günlük konuşmalarımızın içinde mutlaka bir kaçını da kullanırım... Sanki sözlerimi tamamlar gibi yani.
Ama sanırım son günlerde en çok kullandığım "eskisi olmayanın yenisi olmazmış" sözü diyebilirim.
Bu aralar havaların bizi eve hapsetmesinden dolayı oldukça samimi olduğum, beni çoktan terkeden ama benim terketmeye kıyamadığım ve çok sevdiğim eşofmana hitabımdır aynı zamanda. Hem benim dolabımda günlerce hatta aylarca giymediğim giysilerimin olmasını da bu söze bağlayabilirim.

Makyajda olmazsa olmazım...
Çoktan terkettim diyebilirim, yani yaptığım zamanlardakiler bile makyaj sayılmazdı. Eğer makyajı bir örtü vazifesi anlamında düşünürsek sadece saçımı boyarım. Asla beyaz saça tahammülüm yoktur.

Uyguladığım güzellik tüyosu...
Allah vergisi:))
Aslında güzellik bir iç yansımasıdır. Siz hiç çirkin bir bebek gördünüz mü?

En sevdiğim çiçek...
Tüm çiçekleri severim ayırımı zordur ama benim için nergis çiçeğinin yeri çok özeldir ve çok severim.

Nefret ettiğim bir şey...
Bencillik ve ego.

En çok sevdiğim iltifat. Çok duyduğum (uz) bir şey...
"Adın gibisin" derler, bu sözü çok duyarım ve adımın değerini taşımak hoşuma gider. Ve bu arada tüm insanların adını yaşadıklarını düşünürüm.

Favori kitabım...
Bu da ayırım yapılmayacak bir soru. Bende iz bırakan o kadar çok kitap var ki!
"Ömrümden uzun idaallerim var" Suna Kıraç'ın yaşam kitabı ve yazarken verdiği mücaadele beni çoook etkilemiştir. Yani favorim olabilir.

Bana görünüm olarak yakın bulduğum ünlü...
Ne yazık ki daha öyle bir ünlü çıkmadı.

Herkesin sevdiği ama benim sevmediğim bir ürün...
Cep telefonu...
Tabi ki kullanıyorum ama sevmeye sevmeye. Sanki benim gardiyanım, her dakika takibindeyim. Edeplice, nerede çalması gerektiğini bilen bir cep telefonu olsa belki seve seve kullanabilirim.

Şu an en çok almak istediğim kozmetik ürün...
Her birini tek tek denedikten sonra; saçımı dökmeyecek-tel tel etmeyecek-keçe gibi yapmayacak, saçıma saç gibi hizmet verecek bir şampuan.



Bu ara bloglara giremediğim için bu mim'in dağılımını görme imkanım da olmadı. Bir tek, hergün beni mutlaka arayan, yazışan Sanem'cimin yazmadığını biliyorum ve ona ismen ve mim'i hoş bulup yazmak isteyen tüm blogerlere paslıyorum.
Haydi Sanem'cim blogun benim blog gibi öksüz kalmış seni bekliyor...



LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...