Pazar, Şubat 27, 2011

BİR FOTOĞRAF-BİR ANI










"Anı yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır."
ANDRE GİDE





Çantama tıkıştırdığım içi para dolu bir zarf ve hediye bir kol saati ile cam kapının önündeki merdivenlerden inerken özel yaşamıma yapılan yargısız infaz sonucu duyduğum öfke içimde gittikce büyüyordu. Özel yaşamıma bu denli girilerek karışılması, hiç sevmediğim ve hatta hiç yapmadığım bir şeyi yaptırmıştı bana. "Aaahh..." etmiştim, hemde taaa içimden.

"Benden beter olsun" dediğimde gülmüştü arkadaşım, haklıydı ne beterliğim vardı ki! bu düşünce ister istemez elimi karnımda sevgiyle gezdirmeme sebep olmuştu. Benden beter olsun demek benden daha mutlu olmak demekti, benden daha fazla meleğe sahip olmak demekti.

Pazartesi günü işime giderken doğum iznime çıkmama bir hafta kaldığını biliyordum ama o pazartesi işimin son günü olacağını hiç düşünmemiştim. Servisteki masama doğru yürürken müdürümüzün camlı bölmesinden geçişimde "günaydın" la birlikte beni odasına çağırmış ve oturmam için koltuğu işaret etmişti. "Buyrun"
Demek ki uzun bir konuşma olacaktı! aslında elemanlar ve amirler arasında bu kadar resmiyet olmayan iş yerimizde bu ciddiyet aynı zamanda da şaşırtıcıydı.
"Sizi sevdiğimizi biliyorsunuz, çalışkan ve değerli bir elemanımızsınız. Bu anlamda sizden memnunuz ama bazı durumlar vardır ki işyerleri için oldukca önemlidir. Bir elemanın bu durumlarda alacağı izin süresinde ve sonraki dönemlerdeki izin alma ihtiyacının çoğalması halinde yapılması gereken iş beklemez. Bakın bize! benim eşimde çalıştığından 10 yaşına gelen oğlumuzun üzerine ikinci bir çocuğu ancak düşünebildik. Bir yıl arayla üç aylık izin süresi, servisteki başka arkadaşların iş yükünün artması ve iki küçük çocukla çalışma veriminizin azalması demektir. Doğum izninizin bitimine kadar elemanımız olmaya devam edeceksiniz, sonrasında sizle çalışamayacağımızı üzülerek söylemek zorundayım. Personel servisine giderek gerekli işlemleri yaptıktan sonra misafirimiz olarak istediğiniz sürece burada olabilirsiniz."
Demişti, hiç nefes almadan arka arkaya sıralamıştı cümlelerini. Belki onun için de zordu bu konuşmayı yapmak, belki de cevap vermemi engellemek içindi. Bende hiç ses etmeden dinlemiş, tek bir cümle söylemeden teşekkür ederek ayrılmıştım odasından.

İlk iş yerimdi, ufak bir staj döneminden sonra girmiştim ve çok severek de çalışmıştım. (Tüm çalışma hayatımda en sevdiğim iş yeri olmuştur.) Bekardım girdiğimde, o iş yerimde evlendim ve sonra bir çocuğum oldu, senesine bir çocuğum daha oldu. Tam bir yaş on gün arası olan iki küçük çocuk ile çalışmak benim içinde oldukca zordu, zaten çalışma hayatıma ara vermek zorundaydım. Bu anlamda haklıydı amirim ammmaaa sadece çıkışımı verseydi keşke.
İşime son verilişinden değil bana kendini örnek gösterip ahkam kesmesinden ve özel hayatıma girilmesinden dolayı çok yaralanmıştım.

Sonra!
Sanırım bir yıla yakın bir zaman geçmişti, devamlı görüştüğüm arkadaşımdan bir telefon aldım. Hoş beş sohbet arkasından şöyle demişti "...... beyin hanımı hamileymiş, ikiz bebek bekliyormuş, hemde kucağındaki bebeği daha yedi aylık olmadan. Seni anıyor devamlı, "ah"ını mı aldım ne? diye."
Dünyaya gelecek bir cana engel yoktur, dünyadan gidene de. Kadının çalışma hayatındaki zorluklarını düşüncesizlikle suçlayan amirim dört çocuk sahibi olduğunda eşine "Daha çocuğumuz yaşını doldurmadan yeniden çocuk niye düşündük ki" diye sormuşmudur acaba?

İyi ki varsın yavrum, iyi ki doğmuşsun ve sen bana Allahın bir hediyesisin...


Öykü Atölyesi
Fotoğrafın dili köşesinin bana hatırlattığı...



Pazar, Şubat 13, 2011

DÜNYA ÖYKÜ GÜNÜ




14 Şubat, "Sevgililer günü", "Dünya Öykü günü" ve bu yıl da ek olarak "Mevlit Kandili" günü olarak yaşayacağımız bir gün olacak.
Tüketimden usandıran sevgililer günü reklam ve afişlerinden sıyrılıp ben öykü gününe değinmek istiyorum.





"İnsan, öyküsüyle var...

İnsan, öyküleriyle uzanıyor geleceğe.

Tıpkı geçmişi öyküleriyle saklayabildiği gibi." (Alıntıdır)

Dost blog (bloglardan seçmeler) "Damla" adı altındaki sitesinde özel günler için bir sayfa açıyor. Özel günlerde blogları birleştirip günü anlamlı kılıyor, blogları daha da kaynaştırıp dostluk çemberini genişletiyor.
14 Şubat Dünya Öykü Günü için Bloglardan Seçmeler kurucusu Sayın Sabahattin Gencay Damla sitesinde blogların katılımlarıyla öykülere yer veriyor ve herkesin katılımını bekliyor.

Rahatsızlığım dolayısiyle çok istediğim halde yeni bir öykü hazırlayamadığım için geçmiş yıllarda yazdığım gerçek bir yaşam öyküsü ile kabul edilirse bende katılmak istedim.



ACIMASIZ GECELER

Sessizliğin verdiği sıkıntı, yorgun olan yüreğini daha bir sıkmıştı bu gece. Yine zor bir gece başlıyordu, sabahı zor eden gecelerden biri... Yanında yatan ablası uykuya direnememiş, yarı açık gözleriyle dalmıştı az önce. Sıkıntıyla kıpırdadı, çok fazla hareket edip ablasını uyandırmak istemiyordu. Yattığı yerden gözlerini tavana dikti, beyaz kirece boyalı tavanda geçmişini arıyordu sanki. Gece lambasının hafif aydınlığı, tavanda istemediği oyunlar sergiliyordu gözlerine. İşte yine oraya sinmiş bakıyordu. Zor geçen gecelerden birinde düşlerinde görmüştü onu ama şimdi gerçekti işte! Gelmiş, karşısında olanca yalın haliyle duruyordu.
Onu düşünde gördüğü gece çocukluğu gelmişti aklına. Ne güzeldi köyleri! Taşlıktan çıkılan kapı önü, çiçeklerle dolu ön bahçesi, arkada uzanan üzüm bağları, ailesi... Neşe dolu, cıvıl cıvıl bir hayat... Evin en küçüğü olmasından dolayı sevgileri hep üzerinde taşımıştı. "El bebe gül bebe" büyümüştü. Çok söylemezlerdi sevgi sözcüklerini ama hissettirirlerdi bakışlarından, anlardı çok sevildiğini.
Sonra babaannesi, hep sırtında taşımıştı küçüklüğünde. Sırtından indirse bile kucağına alır, dizlerinde hoplatır, yerlere bırakmazdı hiç. Onu okula da babaannesi hazırlamıştı. Hazırlanmak!. Ne tuhaf hayatta her şeye önceden hazırlanıyor insan, yarını bilmeden, geleceği düşünmeden.
"Bir an sonrası yokken, bir gün, bir ay, bir yıl sonrası için bile hazırlanıyoruz" diye sessiz bir şekilde mırıldandı.
Yanında yatan ablasının sağından soluna dönerken, ışığın görüş alanı değişmiş, beyaz tavanda geçmişinden başka günleri getirmişti gözüne.
Ne hayallerle hazırlanmıştı evliliğe, mutluydu çok mutlu. Sevdiği adamla evlenecek, sıcacık bir evi olacak, çocuklarını büyütecekti. Oysa gelinliği onunla alay eder gibi tavanda takılıydı şimdi. Kısa bir nişanlılık dönemi geçirmiş, hep evliliğe, giyeceği gelinliğe hazırlamıştı kendini.


Saate takıldı bir an gözleri, daha çok erkendi, sabaha, günün ilk ışıklarına daha çok vardı. "Ne farkeder ki? Belki sabah bile olmaz bu gece," diye düşündü.
Küçük yaşta evlenmişti, sevdiğine kavuşmak için bekleyememişti fazla. Mutlu geçen evliliğini çocuklarla doruğa çıkarmak istiyor ama olmuyordu. Hazırlık yapıyordu devamlı, "işte şimdi" der olmuştu her ay. Ne çok giysi, oyuncak almış, alamadıklarını da kafasında hazırlamıştı.
Üç yıl beklemişti oğluna kavuşmak için. "Tam kaç yaşında şimdi?" diye düşünüyor olduğuna kızdı birden. "Oğlumun yaşını unutacak kadar da değil artık!"
Sesli konuştuğunu ablasının uykudan uyandığını hissettiğinde anladı. Ablası uyanmış, ses etmemiş, sadece kardeşinin elini sıkı sıkı tutmuştu. İçine bir sıcaklık yayıldı. "Uyumaya çalış," diyordu ablası fısıltıyla. Uyarısına uymak için sıkıca kapadı gözlerini, belki karanlık daha kolay yapacaktı sabahı, belki de alışması gerekliydi.
Evinden koparıp apar topar getirmişlerdi baba evine. Sevgi yumağı içerisindeydi ama kendi evinde olmayı tercih ederdi. Ne olacaksa olsun! kendi evinde olmalıydı belki de. Üç yaşına gelen oğlunu yuvaya vermeye hazırlanıyordu. Evini taşımayı düşünüyor, eskiyen eşyalarını değiştirmek istiyordu. Gelecek için hayalleri, planları vardı her genç gibi.
Gözlerini açtığında sabahın ilk ışıkları perdenin kıvrımlarından içeri sızmaya çalışıyordu. "Bu gece de bitti," diye düşündü. Yarın olmuştu işte. Bir yarın daha... Yarını var mıydı? Bilmiyordu.
Yarınlarına hazırlık yapmıştı hep, her düşüne bir hazırlık!
Ama ölüme hiç hazırlık yapmamıştı! Kim yapardı ki ölüme hazırlık.

Ölüm onu hazırlıksız yakalamıştı. Şimdi artık yarın, belki yarından da yakın yaşamı bitiyordu.
Gözleri, perdelerle kapalı pencerenin ardından güneşin doğuşunu hissediyordu.
İlk yayım tarihi:
26 Mart 2008


Tüm dostlarımın, yolu blogumdan geçen yolcuların,
Mevlit Kandili mübarek olsun,
Sevgililer Günü ve Dünya Öykü Günü kutlu olsun...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...