Perşembe, Mayıs 22, 2008

BİR RESİM VE BEN

Ödüllü bir fotoğraf ve resmin dili


Gecenin kokusu sarmıştı bedenimi, sessizliğin hüznü
Gözlerimden iki damla yaş süzülürken yalnızlığıma
Birgün daha kaydı avuçlarımdan
Beni benle buluşturan bir gece vardı şimdi önümde
Yanımda en yakın dostum kahvem, sigaram
Sonra
Bir fotoğraf düştü önüme
Bak ve anlat dedi ne anlıyorsun?
İlk düşündüğüm
"Uzak olan hiç birşey yoktur istediğin güneş bile olsa tutabilirsin"
Yüreğim isyan etti hayır!
Bu bir fotoğraf
Geçmişte kalan acı, tatlı kırıntılar
Varlıkları yok olanlar
Senle yaşarlar, seni acıtırlar
Yakınındadırlar ama
Asla
Resimlerde bile tutulamazlar

Perşembe, Mayıs 08, 2008

İKİ " S O B E "

Sevgili Tabiat Ana "etkilendiğimiz 3 kadın" ve sevgili Tütü "yaşlılık" konusunda beni sobelemiş. Beni hatırlamış olmalarından dolayı kendilerine teşekkür ederim.
Blok dostlarımdan, iki sobeyi birarada yazacağım için de ayrıca özür dilerim

KADINLARIMIZ

1) Kalbinin güzelliği yüzüne yansıyan, hiç bir filmini kaçırmamaya çalıştığım, zamansız ve bir kaza sonucu ölen güzeller güzeli Monoko Prensesi GRECE KELLY beni her zaman etkilemiştir.

2)Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Prof.Dr.TÜRKAN SAYLAN ise çok takdir ettiğim, çalışmalarındaki başarısını kıskanır derecesinde sahiplenmek istediğim, doktorluğuna çok saygı duyduğum, yaşına ve hastalıklarına rağmen faaliyetlerini takdirle karşıladığım çok değerli bir Profösördür.

3)Son yıllardaki hayranım da Marmara Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. NECLA PUR
Kadınlara yönelik çalışmaları, öğrencilerine yönelik yumuşak davranışları, üniversite bahçesine çimenlere oturup öğrencilerinle sohbet ederek sorunlarını araştırması ve hergün eve dönüşünde alt katta oturan 80 yaşını aşmış annesine uğrayarak birlikte kahve içip sonra evine çıkması. Çok yönlü ve bir o kadarda mütevazi bu insanı takdir etmemek mümkünmü?

Aslında bu üç kadını seçerken zorlandım.
Kadınlarımız! asla küçümsenmeyecek kadınlarımız..
Erkek egemenliği toplumunda varolmak için tüm çabaları ile bizde varız diyen kadınlarımız.
Nasıl yok sayarız hasta çocuğunun başında uyumadan, yemeden iyileşmesini bekleyen anneleri..
Nasıl unutabiliriz, acısını içine gömen ve yinede vatansağolsun diyen şehit analarını..
Savaşda, hastalıkta, acıda, yoklukta, ezilirken bile dimdik ayakta duran kadınlarımız..
Ve daha niceleri...


YAŞLILIK

Sobenin konusu "Nasıl yaşlanmak istersiniz, nasıl bir yaşlı olursunuz".
Gençlere sormuşlar ve tüm okuduğum bloglarda gördüğüm kadarıya çok güzel yazılar çıkmış ortaya. İstemek çok güzel, istemek sahip olmanın yarısıdır derler. Tüm geçlerin istemiş olduğu yaşlılığa, istedikleri şekilde varabilmeleri temennisiyle.
* * *
Yeni doğan oğlunu görebilmek için hastahane basamaklarını ikişer ikişer çıkan genç baba, arkasında bıraktığı babasının daha ikinci basamakta olduğunu görünce "yav baba alttarafı 10 merdiven çıkamadınmı daha" der. Elleri dizlerini tutaraktan basamakları çıkmaya çalışan baba cevap verir. "Geldim oğul geldim, bende yaşadım bu heyacanı, bende ikişer ikişer çıktım basamakları". Yanına varıncada eğilir kulağına oğlunun " Ben gençliğin ne olduğunu biliyorum a oğul ama sen yaşlılığın ne olduğunu bilmiyorsun ki" der.
* * *
Yaşam yürünmesi zorunlu bir yoldur.
Ben yürümedim bu yolda, hep koştum. "Dinlenecek bir yer vardır mutlaka" dedim koştum. Yorulmuyordum koşmaktan, nasılsa dinlenecek bir yer vardı ya! Daha o dinlenecek yeri bulamadım. Bulamadım ama koşmaktanda yorulmadım. Demek ki yaşlanmadım.

Aklın ve kalbin birlikte çalışmasının son derece önemli olduğuna inanırım. Akıl sağlığı kalbi güclendirir, kalp sağlığı ruhu. Bu düşüncenin bedensel olarak aktivitelerini daha kolay yerine getirdiğinin inancındayım. (Birde ağrılar olmasa)
Sporu çok sevsemde yapamıyorum. Yaptığım tek spor yürüyüştür. Yürümeyi çok severim, kısa mesafelerde taşıta binmek yerine yürüyerek gitmeyi tercih ederim.
Kalıtım tansiyonum var. Sağlığımla ilgili rütun kontrolleri yaptırsamda sağlığıma çok önem vermem, harvurur harman savururum. Nedense bedenimin bana ihanet etmeyeceğini düşünürüm. Hareketli bir yapım var, biryerde fazlaca hareketsiz oturamam. Devamlı birşey yapmam gerekiyormuş gibi gelir hep. Uykuyu sevmem ve fazlada uyumam. Yanlızlık beni sıkmaz, herzaman kendimi meşgul edecek birşeyler bulurum. Yeni uğraşılar bulmak, değişiklikler beni zinde tutar, yada buna inanmak isterim. Sevgim sınırsızdır, sevginin büyük güç olduğuna inanırım. Fazla konuşmayı sevmem, başkalarının işlerine de karışmam. ( inşallah daha yaşlandığımda da böyle olur.
Hiçbir zaman süslü ve frapan olmayı istemedim ve olmadım. Her zaman sade, spor olmayı tercih ettim. Renk benim için çok önemlidir. Karalı kuralı renkleri pek sevmem, açık renkler her zaman tercihimdir. Yüksek ökçeler benim için hiçbir zaman anlam ifade etmedi. Spor ve düz ayakkabılar idealimdir. Fazla makyajdan, takıp takıştırmaktan da hiç hoşlanmam. Az öz ve sade severim.
Okumayı çok severim, gazetenin tüm sayfalarını ve hatta taşıtta giderken tabelaları okurum. okuma beyni dinç tutar mantığı her zaman geçerlidir benim için.
Doğayı çook çok severim, yeşil ve mavi yaşamdır derim. Yok olmasını ve geleceğe kalmaması kaygısını taşırım.
Daha da yaşarsam hep böyle olmayı isterim.
İki çocuklu, iki torunlu böyle bir yaşlıyım işte...

"Önüm arkam sağım solum SOBE " diyeceğim ama kimseyi bulamadım ortalıkta. Sevgiler...

Cuma, Mayıs 02, 2008

U M U T

Umut'ları sıcacık ve doluydu yüreğinde
Yarın diyordu
Yarın'dı umut onun için
Çok şey değildi istediği
Huzurla mayalanmış biraz mutluluk
Gün geldi yarından vazgeçti
Artık birgün mutlaka birgün der olmuştu
Güçlüydü sabırlıydı beklerdi birgünü
Çok yıllar bekledi olmadı
Yıllar birgünleri yuttu gitti
Artık çok geçti
Sabrını bohça yaptı umutlarına
Sonra sandığına kilitledi
Elinde kalan anahtardı umudu şimdi
O songün
Yatarken hastane odasında
Anahtarı halen elindeydi

O anahtar benim tek mirasım
Sandığı açarım zaman zaman
Sabıra sarılı umudum
Durur hep yerinde
Yer yer sararsada asla kaybolmayan

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...