Pazartesi, Eylül 29, 2008

ŞEKER TADINDA BAYRAMLAR


Çocukluğum; bayramdan iki gün önce gelen, büyüklere götürülecek ve bir taneside bayram sabahı açılacak "Ali Muhittin Hacı Bekir" şekerlemeleriyle geçti. Kardeşlerimle o şeker kutusunun açılması için beklediğimiz bayramları hiç unutamam.


Çocuklarımın Bayramı da şekerliydi tabi ki, eve iki gün önceden gelen şeker kutuları bir fazlasıyla alınırdı bu sefer.
Çocuklarım bayramı beklemeden tadına doymaları için.


Bu bayram, "Prensesim" dişlerini yaptırdı, bayramda şeker yiyebilsin diye. Annesinin defalarca götürüp, dişçi koltuğuna bile oturmadan döndüren prenses, hemde kendi isteğinle yaptırdı.

Lokum'um ağzına aldığı şekeri emerken, gözlerindeki mutluluk ışığı görülmeye değer bir o kadar şeker tadı.


Şeker tabağımız, hemen kapı önünde portmantoda hazır. Bayram sabahı sırf şeker için bayramlaşmaya gelecek çocukları bekliyor.


ŞEKER ve ÇOCUK bu kadar mı yakışır birbirine?
Hepinize Şeker tadında bir bayram, çikolata tadında mutluluk dilerim.
Sevgilerimle...

Cumartesi, Eylül 27, 2008

B İ R - K A D I N

Mutluyum derdi gülerek
Gülerken
Dudak kıvrımları mum ışığı gibi titrerdi
Siyahı seviyorsa sevdiceğim
Güzeldir, bende sevmeliyim
Sonbahar rengi düşmüş yaprağı düşlerken

Sevgiye uzandığında elleri
Sıcaklığında kavrulurken bedeni
Yüreğinde öbeklenirdi kar taneleri
Gözleri kayan yıldızları izlerken

Yığınları vardı yaşamın içinde topladığı
Düğümlerini tek tek açar yumak yapardı
Düğüm açmak zevk derdi
Yumağını kendine dost yaparken

Üşürken gözyaşları bahar sabahlarında
Hiç tükenmeyen dalgalarını kırar
Sabah misafiri gün ağarırken
Tek bir nabız, tek atış
Gecenin örtüsünü geri isterdi

Rüzgarın sesini şarkı yapardı
Yağmur damlaları arkadaşı
Çocuk cıvıltısı yoksa bile etrafa dağılan
Toplardı yüreğindeki çığlığı

Severdi yaşamı, tüm insanları
Doğa dostu ona
Sunardı tüm fidelerini yalnızlığına
Umursamazdı kışın acımasızlığına
Baharı, yazı beklerken

Kimse aldatmamıştı onu
Kim bilirdi ki onu burada, bu tek göz odada
Umursamazdı yaşadığına zaman bile
Ama o bilirdi, hemde çok iyi
Çünkü
Aldatan da aldatılan da kendisiydi

Pazar, Eylül 21, 2008

Ö Z L E M


Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz
Neredesin Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bu Gemi Bu Karadeniz
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Ararım İzini Dolmabahçeden
Bir Daha Dönmezmi Bu Yola Giden
İçimde Sen ,Gözümde Sen Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Kurban Olam Yürüdüğün Yollara
Kara Peçe Yakışmıyor Kullara
Uyan Bak Bizim Hallara
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

Bulutlar Terinden, Dağlar Kokundan
Sarhoştur Sevdiğim Mahsuni Bundan
Bir Daha Gel, Gel Samsundan
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost


Aşık Mahzuni Serif
Yöre: Afsin

Hergün Kanal "B" ve "HALK TV" ekranlarında görüntülü, Aşığın kendi sesinden dinlemek çok daha özlem arttırıyor.

Cuma, Eylül 19, 2008

DÜNYA ÇOCUKLARINA



Konulu bir şiir yarışmasıydı, katıldım. Sekizay kadar önceydi.
Birincilik yada başka bir derece değildi beklediğim, tabi ki beklediğim oldu. Tek tesellim şiir'imin ilgili sitede yayınlanmış olması ve birincilik ödülünün, seçici kurul tarafından bulunamamasıydı.

Bende şiir'imi BUGÜN DOĞAN TÜM DÜNYA ÇOCUKLARI'na armağan ediyorum.

HOŞGELDİN BEBEK

İki yumuk göz ile iki küçük el
Uzattı ellerini açtı gözlerini
Yaşam senin artık hiç bilmesende
Birgün degil sonuna dek
Hoşgeldin bebek

Ağlıyorsun simdi ağla bebek
Varolma yarışındır bu gözyaşların
Simdi geçeceğin yolların başındasın
Sanmaki bu yaşlarla
Sadece kundağını ıslatacaksın

Uzak bir yoldu geldiğin yolların en kutsalı
İlk gülüşün ilk bakışın ilk sevgindi yaşama
İlk aldığın sevgiyi sakınola kirletme
Yüreğinde baştacı yap içinde sakla

Uzun bir yol simdi seni bekleyen
Bedenine sahip olmak icin sinsice
Sende geleceksin yol ayırımına
O zaman bir dur düşün
Duyduguna değil gördüğüne inan
Doğru yoldan şaşma

Mutlu olmak senin öz hakkın
Sevgidir ilacı ruhunda saklı olan
Dünya tuzaktır der Mevlana
İstek tuzaklarından kaçın
Sabırlı ol bebek çok sabırlı
Geniş diyecekler varsın desinler
Bilki kazancın çok ötesindedir ömrün

Sevgine şevkatı kardes yap
Sırrını yuregine dost
Acıyı ruhunda gizle hoşgörülü ol
Sevgi tohumları ek yeşersin öbek öbek
Sevgiye doyma bebek zulme uyma
Dikeni var diye gülü hor görme
Gülü severken dikenini incitme

Her dil gönlün perdesidir aralama sakın perdeni
Kılıcı kesen dil kırmasın ne seni ne dostlarını
Vicdanlı ol bebek varolmak icin yaşamı
Öyle dost edinki unut bütün aynaları

Ne onun ne benimsin sen kimsenin degilsin
Bütün bir yeryüzü şimdi sensin
Yola çıktın artık bebek yürümek olsun tüm umudun
Değişme sen hiç bebek
Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol


Perşembe, Eylül 18, 2008

BEKLEMEK - KELİME OYUNU




Beklemek; buram buram umut kokan bir sözcük.
Neyi beklemez ki? insan yaşamda.
Kendini tanımaya başladığında başlar beklemek.
Büyümeyi, okulun bitmesini, meslek edinmeyi,evlenmeyi,çocuk sahibi olmayı.

Sonra! başlar yine bekleme.
Kırkı çıksa, emeklese, yürüse, konuşsa, okula gitse, okulu bitse, askere gitse.
Olmadı yine bekler, bu sefer askerden dönse. Evlense, çocuğu olsa.

Ayın onbeşinde başlar bekleme maaş gününü. Öğlen olur, mesai bitimini. Takvimleri inceler, tatil günlerini bekler.

Kış olur, yazı. Yaz olur tatili. Sonbahar geldi, yılbaşını. Ramazan geldi bayramı, doğum günlerini, yıldönümlerini.

Şans oyunları oyna, hayal kur bekle, olmadı yine oyna, yine bekle.

Gidenin dönmesini, yolcunun gelmesini.
Bu liste uzar gider herkesin gönlünce.

Kısır döngü yaratırız yaşamımız boyunca. Yaşamaya hiç vakit ayırmadan. Yaşadığımız güne doymadan.

Karamsarlığımdan değil bunları yazmama sebep. Belki yaşanmışlığımdandır.
Geçmişi bitirip, günü yaşamadan, geleceğin savaşınla uğraşmak gibidir beklemek. Neler kaybolur gün içinde yarını beklerken, hangimiz biliriz, bir düşünsek.

Bugün oynadığımız kelime oyunları bazen çocukluğumu çağrıştırıyor bana. Büyüklerimiz bir kelimeyi bizlere ders verecek hikayelerle anlatırlardı.

Babam! canım babamın hiç unutmadığım bir hikayesi vardır beklemek üzerine;

Yıllardır bekledikleri halde hiç çocukları olmayan bir karı koca oturdukları yer sofrasında, yedikleri sahanda yumurta başında yine çocuk konusunda dertleşirken birden kadının aklına düşmüş. " Bey bir cin çıksa şimdi ne iyi olur "demiş.
Dediği anda bir cin çıkıvermiş ortaya. " Üç dileğiniz var onu yerine getirmeye geldim" demiş. Kadın iki gündür yediği sade sahanda yumurtadan sıkıldığı için aniden, "ah bir sucuk olsada yumurtamıza katsak" demiş. Ve aniden ortaya bir kangal sucuk gelmiş. Şaşıran koca o sinirle " burnuna yapışsın o sucuk" demiş. Hop sucuk burunda. Adamcağız çok istediği çocuğu düşünmüş, birde boynu bükük, burnunda sucukla oturam karısına bakmış ve çaresin "sucuk burundan çıksın" demiş. Cin üç isteği yerine getirdikten sonra ortadan kaybolmuş. Kadın bir kangal sucuğa bir kocasına bakmış ve boynunu iyice bükerek "bekleriz bey, nasıl olsa zamanı geldiğinde bir çocuğumuz olur."

Ben yine de beklemeyi severim, buram buram umut kokan sözcüğü. Ama öğrendiğim gerçeği atlamadan, günü yaşayarak, an'ımı içime sindirerek. Nasılsa beklenen zamanı gelince olacaktır.

Pazartesi, Eylül 08, 2008

KADINLAR NE İSTER

Sevgili Hatice bir sobe başlatmış. Konusu "KADINLAR NE İSTER"
Beni düşünüp "sobe" demesine teşekkür ederim.

Kadınlar ne ister; her kadının istediği değişiktir. İsteklerin çoğu biryerlerde birleşse de, yine de farklıdır her kadının istediği. Çok bir şey değidir istedikleri aslında, yada yapılması güç olan.
Bir çiçekle mutlu olan, ilk anne sözcüğünü duyduğunda ne yapacağını şaşıran, sofrasına yemek koyduğunda huzur bulan, iki sevgi sözüne günlerce sevinç duyan kadınlarımız.

Ben, sobenin konusunun değişmeyeceğini umarak, "ben bir kadın olarak ne isterim" şeklinde cevaplıyacağım.

Kadın veya erkek, yani insan. Biri olmadan öbürü olmaz. Birbirlerini tamamlayan iki ayrı cins. Kadın, erkek ayrıcalığına da, eşitliğine de karşıyım. Her birimizin bir birey olarak kabul edilmesini ve her birimizin yaradılışından sahip olunan yapılarına saygı duyulmasını isterim.

Varlığıma, bedenime, fikirlerime, oluşumuma, kısaca bir insan olarak bana saygı duyulmasını isterim.

Sevgi isterim. Tüm insanların sevgi dolu olmasını isterim. Doğayı, hayvanları, insanları sevsin isterim. Sevsin ki sevginin yüceliğini tatsın isterim.

Kadınların 2. sınıf vatandaş olarak görülmesine karşıyım. Ne yazık ki bunu yapan yine kadınlarımız. Tüm kadınların önce, kendilerinin bir birey olduklarını kabul etmelerini isterim.

Kadınlığını ön planda kullananların, tüm kadınların sahip oldukları değerleri yok etmemelerini isterim.

Çocuklar; en değerli varlıklarımız ve yarının sahipleri. Tüm sevgiyi hakeden o masum yürekler. İstismar edilmemesini, değer verilmesini, herbirinin ayrımcısız haklara sahip olmalarını isterim.


Sevdiğim güzellikleri benle paylaşacak, dertleşecek candan bir dost isterim.
Her kadın gibi, güzel sözleri severim, hatırlanmak isterim.
Sağlıklı bir yaşam isterim.
Doğruluk isterim.
Hoşgörü isterim.
Ve tabi ki sevdiklerimle beraber, mutlu huzurlu bir yaşam isterim.

Bu konuda, Sevgili Bir dut masalı/Nunu, Sevgili Zerrin Pasta evi/Zerrin ve Sevgili Hayata dairlerim/Mehtap ne der? Bir de onlardan okuyalım.


.

Cuma, Eylül 05, 2008

ÜÇ AŞK KİTABI VE GECİKEN SOBEM

***

Çok Sevgili Çınar'cık bana sobe demişti. "Niye ihmal ettiğimi bilmediğim" ama ihmal ettiğim gerçek olan sobe konusu beni biraz düşündürdü sanırım. Geçmişe gitmem gerekli idi, benim için de geçmiş çok geride kaldığından!

Sobenin konusu " İz bırakan aşk konulu üç roman".
Ben hiç özellikli aşk romanı alıp veya bulup okumadım. Tabi bu değildir ki aşk romanı okumadım. Nasılsa, hemen hemen tüm romanların arasına sıkıştırılmış bir aşk vardır. En bilimsel romanlarda bile.

Düşündüm; hangisi iz bıraktı bende diye. İz bırakması unutmamaktı.
İşte unutmadıklarım:

Reşat Nuri Güntekin ve ÇALIKUŞU;
Feride'nin aşkı unutulurmu? Çoook çok eskiden okumama karşın bugün gibi aklımdadır tüm yaşadıkları. Aşkına başka sevgilerle karşı koyma çabası. Bence aşk sevginin bencilliğe dönüşmüş halidir. Feride'nin aşkı değil sevdası vardı. İçinde yaşattığı, haykıramadığı sevdası. Onurunu ve gururunu aşkının önünde tutarak içindeki sevgiyi öğrencilerine bilgi, hastalarına şifa diye dağıtma çabası.

Ayşe Kulin ve SEVDALİNKA;
Roman, savaş öncesinde Tito’nun kurduğu altı federe devletten oluşan Yugoslavya Federatif Cumhuriyeti’nde, aşırı milliyetçiliği azdırarak savaşı tırmandıran ve sonuçta Yugoslavya’yı alevler içinde bırakan günleri anlatıyor.
Roman kahramanı, Nimeta, bir inşaat mühendisi ile evli ve iki çocuk annesidir. Bosna Televizyonu’nda haber görevlisi olarak çalışmaktadır. Mesleği gereği, Bosna Savaşının başlamasına kadar ülke içinde meydana gelen olayları yerinde gözlemler. Bu görevlerden birinde Zagreb’de çalışan gazeteci Stefan ile tanışır. Kısa zamanda ilişkileri aşka dönüşür. Nimeta , ailesi ve Stefan arasında bir tercih yapma zorunluluğu karşısında kendi içinde de psikolojik bir savaş vermektedir.
Nimeta'nın aşkını sevginin bencilliğe dönüşmüş hali olarak tanımlıyabilirim. Aşkı için sahip olduğu değerlerden vazgeçen, korkunç bir savaşın içinde bile aşkına yer bulan Nimeta.

Buket Uzuner ve KUMRAL ADA MAVİ TUNA;
"Tuna, Kuzguncuk'ta doğup büyüyen, ailesinin en küçük çocuğudur. Daima abisinin (Aras) gölgesinde kaldığını düşünür, fakat bunu kimseye belli etmez. Abisi akıllı, zeki, yetenekli ve çok yakışıklıydı; kendisi ise daima ondan eksiktir. Babası kendi halinde bir terzi, annesi ev hanımıdır. Annesinin hayatı büyük artistlerin hayranlıklarıyla geçmiştir. Birgün mahallelerine ünlü sinema oyuncuları Süreyya Mercan ve Pervin Gökay'ın taşınması ile tüm hayatları değişir. Bu çiftin küçük bir kızı vardır. Adı Ada. Tuna onunla küçük bir taş sayesinde tanışır ve o taşı ömrü boyunca yanında taşır. Ada, Tuna'ya göre çok güzel bir kızdır ve de çok çok kumraldır. O zamanki yaşları Ada 7, Tuna 5. Tuna'nın Ada'ya olan aşkı o zamandan başlar ve bir ömür boyu sürer. Ada birgün Aras'la tanışır. İkiside aynı yaştadır. Ve üçü arkadaşlığa başlar. Hergünleri birlikte geçer. Ada Tuna'yı tıpkı kardeş gibi, müthiş bir sevgiyle sever. Aras'a hissettikleri ise bambaşkadır. Fakat Tuna'nın da Ada'ya olan zaafı herkez tarafından bilinmektedir. İşte böyle bir aşk üçgeninde birbirlerinden kopmadan uzun süre yaşamışlardır. Ada ve Aras 18 yaşına geldiklerinde üniversite sınavına girerler, sonuçların açıklanmasına 1 ay kalmıştır. Birakşam üstü dışarı çıkarlar. Sahilde dolaşmaya başlarlar. Tuna bir ara bunların ikisini kaybeder, tekrar bulduğunda ise onlar ağaçların altında ve kendi hallerindedirler. Ada'nın kedi gibi parlayan kumral gözlerinden kendini alamaz. Evlerine geri dönerken Aras, içindeki coşkunun verdiği heyecanla, tişörtünü çıkarıp Ada'ya verir ve denize balıklama atlar.Tam o sırada sert bir ses duyulur ve Aras bir daha geri gelmez. Ada uzun süre hastanede yatar. Tuna ve ailesi perişan olur. Babası bu acının üstünden bir süre sonra ölür. Bu olaydan 1 ay sonra üniversite sınav sonuçları açıklanır ve Aras tek tercihi olan Gemi Makinesi Mühendisliği'ni kazanır. Ada kendisini toplayamamaktadır. Yurt dışına uzun süreli geziler yapar. Fotoğrafçılık üzerine kendini geliştirir. Tuna'da bu arada Edebiyat Öğretmeni olur. Tuna Meriç'le (Ada'nın kuzeni) evlidir artık. Ada, Aras'ın hatırası nedeniyle asla Tuna'ya yaklaşamaz. Bir Salı sabahı telefon çalar. Meriç konuşur, sonrada Tuna'ya bir not yazıp evden çıkar. Bu notta yanına alması gereken şeyleri yazmiştır. Tuna buna bir anlam veremez. Bir müddet sonra kapı çalar. 2 asker Tuna'yı askere almak için gelmiştir çünkü seferberlik ilan edilmiştir. Tuna böyle bir şeyi uzun zamandır korku ve kuşkuyla hep bekliyordu. Hazırlandı ve o Salı sabahı evden çıktı. Ada'yı belki bir daha hiç göremeyeceğini düşündü. Orada çok zor günler geçirdi. Arkadaşları gözlerinin önünde vuruldu. O ise hep bunun, kendi aklının kendine oynadığı bir oyun, bir karabasan olduğunu düşündü. Uzun bir süre sonra seferberlik bitti. Bu savaş sırasında çoğu şeyin farkına vardı ve içindeki Ada'ya olan aşkı uzun yıllar nasıl saklı tuttuysa, şimdide öyle olacaklı. En çok sevdiği 3 kadına geri döndü:Annesine, Meriç'e ve Ada'ya........ "

Bu kitabın özetini internetten aldım. Çok geniş kapsamı olan aşk üçkeni değilde aşk üçkenleri olan bir romandı çünkü. Sahip olunan ama kısa sürede kaybedilen ve unutulmayan bir aşk, sahip olunmayan ve yüreğinde daima saklı tutulan bir aşk, sahip olduğu halde hep ikinci planda kalmaya mahküm olan aşk.
Bu üç kitapla sobemi cevaplandırdım sanırım.

Aşk kitabı olarak alıp okumadın hiç bir kitabı dedim. Ama Orhan Pamuk'un son kitabı olan Masumiyet Müzesi basında aşk kitabı olarak yankı uyandırdı. Okumayı düşündüğüm ilk aşk kitabı diyelim ona da.


.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...