Pazartesi, Ekim 29, 2012

EN BÜYÜK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN


SEVGİYLE-SAYGIYLA



ÖZLEMLE


 

MİNNETLE
VE
SONSUZ KADAR KUTLANMASI
DİLEKLERİMİZLE



Perşembe, Ekim 25, 2012

BAYRAMINIZ GÜLÜMSESİN



Tüm dostlarımın, yolu bloguma düşen yolcuların ve tüm islam aleminin bayramını kutlarım...

Perşembe, Ekim 04, 2012

DEVE KUŞU

 ""ATATÜRK: Dur çocuk… Ne yapıyorsun sen?
İŞÇİ: Ağacı kesiyorum!
ATATÜRK: Sen hayatında hiç ağaç diktin mi ki o ağacı kesiyorsun?
İŞÇİ: Ne yapmamı emredersin paşam?
ATATÜRK: O bir canlı. Bir canlının yetişip büyümesi bu hale gelmesi ne demek sen biliyor musun?
İŞÇİ: Yok paşam.
ATATÜRK: Ağaç kesilmez.
İŞÇİ: Ne yapmamı emredersin paşam?
ATATÜRK: Neden kesiyorsun ağacı?
İŞÇİ: Köşke zarar veriyor. Dalları neredeyse köşkün içine girdi girecek.
ATATÜRK: O ağacı kesmeyeceksin çocuk.
İŞÇİ: Emrin olur. Peki ne yapayım?
ATATÜRK: Köşkü kaydırın.
İŞÇİ: Buyur?
ATATÜRK: Duydun işte köşkü kaydırın.
İŞÇİ: (KÖŞKÜ GÖSTEREREK) Bunu mu?
ATATÜRK: Başka köşk var mı?
İŞÇİ: Yok.
ATATÜRK: Söyle amirlerine onlar bir çaresini bulurlar.
İŞÇİ: Emrin olur paşam.
ATATÜRK: Unutma, ağaç kesilmez, o da canlı.
***
Atatürk’ün emri yerine getirilir ve ağacın kesilmesinden vazgeçilir.
Peki ne yapılır?
Köşk, yan tarafa doğru 5-6 metre kaydırılır!""

Müjdat Gezen 1881 oyunundan


Kurtuluş savaşı ile Türk halkına ülkesini geri veren Ata'm Ankara'nın çorak arazisini yemyeşil bir alana dönüştürerek Ankara halkına nefes alabileceği bir orman hediye etmiştir

Ankara'nın en önemli nefes alma alanlarından biri  olan Atatürk Orman Çiftliği sit alanı olarak da koruma altına alınmıştır (ki) artık bu özelliğini yitirmiş olmalı.
Kesilen 3000 ağaç ile (can) katliamı yapılmıştır.




""Kaz dağları'na ölüm fermanı


Türkiye’nin cennet köşelerinden biri olan oksijen deposu Kaz dağlarında, altın madeni işletmek için 16 firma ruhsat aldı. Yerli ve yabancı firmalar, 400 bin ton siyanür kullanarak 34 noktada altın arayacak.""

Çanakkale'nin kalbi, olağanüstü bir doğa, yedibin yıllık tarih, oksijen doposu, gerçek su kaynağının yok olması ile  10 milyon adet zeytin, kiraz, şeftali, elma ağaçlarının yaşamına da son verilecek.

"Savaşa hayır" tabi ki bende savaşa hayır diyorum, tüm canlıların yaşam hakkı vardır.
Hele ki bizim olmayan savaşın ilk şehitleri hiçbir günahı olmayan çocuklarımız olursa, acımasızca yaşamları ellerinden alınırsa bunun adı savaş da değil katliam olur.



Başlık mı?
Başımız kuma gömülü yaşıyoruz ya!!!





Salı, Ekim 02, 2012

HEM BURADAYIM HEM YOKUM



Nerdemiyim?
Galiba sözcüklerin bittiği yerdeyim.
Aklıma geleni, dilimden düşeni hasbelkader birkaç satır karaladığım sayfama her girdiğimde yazı yazmak istesem bile artık ne aklım eriyor ne de parmaklarım tuşlarda geziniyor.

"Yazdık,çizdik yeter artık nokta" dediğimde sayfamın gülen yüzü, Ata'mın anlamlı bakışı, dostlarım, misafirlerim...
Bana bir şeyler dur diyor.
Ayrıca "yaz, yaz nereye kadar" desem bile yazmanın da bir ihtiyaç olduğunu ve dostlukların bittiğine inandığım bir zamanda bana bir çok gerçek dost kazandırdığını ve benim içimde çoğalan, atamadığım hem de hiçbir yerime sığdıramadığım yaşamımın bir görünüp bir kaybolan sahnelerini yazarak yükümün hafiflediğini düşünmeden edemiyorum.

Ayrıca bir de unutulma korkusu sarınca biten sözcükleri toparlamaya çalışmaktan başka çare kalmadığını anladım.

Çocukluğumda günlük tutardım, gerçi haftalığa dönüşmüş bir günlüktü, hep cuma günleri yazardım, günlük olayları sıralar, o günün bitimine de tarih koyardım.
Zaten blogumda haftalık gibi bir şey, ortalama on güne bir yazı düşüyor, demek ki çocukluğumda da fazla vaktim olmamış.
Sonra gençlik dönemimde sayfalı takvimler çıkmıştı, gün kısmında oldukça yer vardı, o karelerin içine sığacak şekilde kargacık-burgacık günlük olayları yazmaya başladım, üç yıl birlikte çalıştığım masa arkadaşımın "Bir nevi koleksiyon" demesi üzerine bende anlamsızlığını anlamış olmalıyım ki takvim tutmaktan da vazgeçmiştim.

O çocukluk-gençlik günlüklerim yok oldu, takvim yapraklarım da. Sanırım eskiye çok tutkulu olmama karşın depolamayı çok sevmediğim için yok oldular.
Ama teknoloji harikası blogumu uzaya yazıyorum, her satırı uyduda yer alıyor, ben bir gün peşini bıraksam bile umarım bıraktığım yerde duracaktır.


Neyse efenim, araya giren zamanı değerlendirmeye alacak olursak güzel bir yaz geçirdim, (kendi adıma.) Bol, bol tatil yaptım, dinlendim, okudum,gezdim,gördüm, çok muhabbet az iş. Deyim yerindeyse mevsimi acımasızca harcadım, kısa sürede bitiverdi.
Oysa çok kötü bir yaz mevsimiydi:( yurdum adına)

Yaz bitti, ardından en güzel mevsim(im) Sonbaharında bir ayını bitirdik, girdik ikinci ayına. Bir iki derken  kısa sürede oda bitecek, sonra arkası kış.

Aman tanrım! yaş ilerledikçe bu mevsimler daha mı çabuk geçiyor, yoksa ben hızlı koşamadığım için mi yakalayamıyorum anlamadım. Ama anladığım bir şey var, günü yakalamak için bir şeyler yapmak şart. Tabi bu da sonu gelmeyen ve yarına hiç bir faydası olmayan o saçma sapan ev işlerin haricinde; yaşadığımızı hissettirebilecek, zevk aldığımız, geriye baktığımızda yerinde bulabileceğimiz ve zamanı değerlendirebildiklerimiz olmalı.
Hani bir reklamda diyor ya!" siz annesiniz, bulaşık makinesi değil."işte onun gibi bir şey...


Fotoğraf, yazdan geriye kalan bir yaprak.


LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...