Çarşamba, Kasım 03, 2010

MUZ SESLERİ


"Onu ağustosta muz tarlasına götürecektim. Muz seslerini dinleyecekti. Nasıl sevineceğini, hayret edeceğini düşündükçe..."
**
Bu topraklar böyledir benim güzel Filipam. Hatıraları, unutmak üzerinedir. Herkes kendi günahını unutur, ama kimse alacağı intikamı unutmaz. Ve ortadoğu tanrıların hep bu topraklarda icat edilmesi bir tesadüf değil-günahlardan kuruludur. Kaç silah varsa o kadar tarih vardır burada. Anlamaya kalktığında da bütün bu hikayelerin içinde kaybolursun. Bu, Ortadoğu'nun lanetidir: Dışarıda olanı anlamamakla lanetler, içine gireni de dünyada başka önemli hiçbir şeyin olmadığı serabıyla.

Dünya haritası üzerinde bir baskı yanlışı kadar küçük görünen bu sevimli ülke hakkında bilmen gereken tek şey var Filipinam; herkes herkesi öldürdü. Sanırım herkesin üzerinde anlaşabileceği tek tarihimiz bu bizim.

Ama bu toprakların dehşeti içinden bakınca görünmez güzel kızım. Bu yüzden ben sana benim gördüğüm Şatila'yı anlatacağım. Benim Beyrut'umu.

Burada yan yana durmuş, omuz omuza debke oynarken ayakları birbirine dolaşmış insanlara benzeyen binalar vardır, ölülerinin ardından ağlayan insanlar gibi birbirine tutunmuş evler.

Bir hırçınlıkla yapılır binalar. Harcı hınçla, hızla, hırlıya hırlıya karılır. Zifti harla, sıvası hırsla karışır. Batı'daki o sakin, yüzü geleceğe doğru tasasız bakan, yumuşak başlı binalar gibi değillerdir. Bu binalar kendi kendilerine bakarlar, olmamışlıklarına, ne yapsalar gülmeyecek bahtlarına. Burada evler daha yapılırken çok dövülmüş bu insanların, kendilerini sakat çocuklarını sever gibi seveceklerini bilirler. Hayal kırıklığı ve kederle.

Bu binaların içi, kapıların önü çok kısa zamanda ayakkabılarla dolar. Tozlu, arkalarına basılmış, aceleyle çıkarılmış ayakkabılar. Ayakkabılar çoğaldıkca yoksullaşır apartman ve insan korkmaya başlar. Ayakkabıların ardından kapılar kapanır, konuşurken birbirinin üzerine binen sesler bir duyulur bir kesilir. Aralandığında kapılar, ardında biriken sesleri binaların boşluğuna akıtır. Ne zaman o sesler yıkılsa bir felaketle bir çift ayakkabı diğerlerinin arasından yok olur. Diğer ayakkabılar öfkeyle ezilip ayaklar altında, intikam yoluna düşecektir. Sonra sessizce geri gelir ayakkabılar, yan yatmış, birbirinin altında ve üstünde kalmış, bitkin, yeniden dizilirler. İçerideki sahiplerinin hayatlarını dışarıdaki yoksul ayakkabılardan izleyebilirsin aslında.

Sen yoksul doğdun Filipam. Dedim ya, sadece bir hikayen var, Ama sakın unutma, yoksulluk bir savaş gibidir. Ancak dışarıdan bakılınca görünür insana verdiği hasar. Bu yüzden sakın yoksullardan ayrılma. Ben savaşla böyle başa çıkıyorum çünkü. İçinden çıkmayarak. Delirmemek için içinde kalıyorum bu savaşın...

Ece TEMELKURAN



Çok etkilendiğim bir sayfasını hem unutmamak hem de paylaşmak adına...

14 yorum:

Nehire dedi ki...

Her ne savaşı olursa olsun dışardan gözlenen hasarlar yüzeyseldir.Yüreğin içinde olan hasarlar ise insanla nefesin bittiği ana kadar sürecektir.Sevgiyle kalın...

noyumberry dedi ki...

Çok güzel bir paylaşım..
Teşekkürler..
Her savaş bizi ileriye değil,
geriye geriye götürüyor..
Sevgiler..

Asuman Yelen dedi ki...

Satır satır her cümlesi ayrı yüreğimi burktu. Ortadoğu' nun dramatik gerçeği ama çok da tanıdık bence.
Sanırım bazı insanlar gibi bazı toprak parçalarının da kaderi hiç değişmiyor. Değişeceğe de benzemiyor.

Buraya taşıyan ellerine sağlık Nur' cum...

Mehtap dedi ki...

Yürek burkutucu satırlar gerçekten.güzel bir kitap olmalı.okumak isterim bende.sevgi ve selamlar ablacığım.

laleninbahcesi dedi ki...

çok sevmiştim bu kitabı ben de... umarım Lübnan bir gün sadece portakal çiçeği kokar...

Gülen Tezer dedi ki...

İçerideki sahiplerinin hayatlarını dışarıdaki yoksul ayakkabılardan izleyebilirsin aslında.

Ölüm girmiş evlere.
Kapılarında yorgun ayakkabılar..
Batı'nın tehlikesiz, tedirginsiz evleri. Ortadoğu'nun her acı sonrası birbirine tutunan evleri..

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Sevgili Nehire,
bir evvelki postumda da sana hoşgeldin diyememiştim ve hoşgeldin.
Yürekteki savaş dediğin gibi son nefese kadar hiç bitmez ama savaşa doğan çocuklar yüreğine verdiği hasarı hiç bilmeden savaşla yaşar savaşla ölürler.

Tülay'cım,
Dünyada da savaş sıralamasına göre kalkınma sırası yaparlar ya.

Asuman'cım,
Son aylarda nedense devamlı ortadoğulu kadınların romanlarını okur oldum, okudukça da savaşda kadın, yoksullukta kadın, ezilen kadın ve kadının üzerinden yapılan siyaset beni daha çok umutsuzlaştırdı. Gözle görülen tüm olumsuzlukların üzerine Prensesimin düşüncesi geldi oturdu. Ne demek istediğimi çok iyi anladığını biliyorum arkadaşım.

Mehtap'cım,
Evet güzel bir roman, okumanı tavsiye ederim ve hatta kitap konusu olunca bu konuda çok da konuşmak isterim. Ve ayrıca evvelki postlarıma bıraktığın tüm yorumlar için çok teşekkür ederim.


Sevgili Laleninbahçesi,
Hoşgeldin.
Bende umarım, inşallah.
Ece Temelkuran bu romanında bir çıkışı yakalamış,gerçi bu konuda ki bilgisi tartışılmaz.

Hepinize yürekten sevgiler...

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Gülen'im,
okurken insan sanki yaşıyormuş gibi,görüyormuş gibi. İsyanlar katlanıyor çekip çıkmak istiyorsun içinden ama daha çok yuvarlanıyorsun ama ne çare doğduğun toprakların kaderi hiç değişmiyor.
Sevgiler canım...

Çınar dedi ki...

Çok etkilendim en kısa zamanda okumak istiyorum kitabı.
Paylaşımın için teşekkürler canım

Sevgiler

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Çınar'cım,
Oku derim, yani emrivaki gibi oldu ama okumanı çok isterim canım.
Sevgiler

Zeugma dedi ki...

Ben de etkilendiğim bir cümlesini koyayım bu kitabın Nur Hanım:
"Dilini bilmediği bir yerde ağlamak fenadır. Çünkü seni senin dilinde susturacak kimse yoktur. Böyle ağlayınca da kendisininkinden başka bir dille susturulamaz insan."
Biraz karışıkmış gibi duran ama derin aforizmaların yer aldığı hoş bir roman.
Bir de muz sesi diye bir olayı ilk bu kitapla öğrenmiş oldum...
Güzel bir sayfaydı sizin etkilenip yer verdiğiniz...

Teşekkürler ve sevgilerimle...

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Filipina'nın hazin öyküsü Muz Sesleri'nde içime işlemişti Nur'cum.

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Zeugma'cım,
ben de o satırında kendimi tutamayım kendi dilimce sessizce ağlamıştım.
Muz seslerinin olduğunu öğretti bu roman dimi.

Özlem'cim,
Ve iki ayrı toptakta kalan Deniz'in

Sevgilerimle...

sufi dedi ki...

"Muz Sesleri"ni okumam gerekiyor galiba.Ayakkabıların kapı önünde dizilişleri ve sahiplerinin hayatlarını yansıtışlarını anlatımı, yoksul doğmak ve içinden çıkmadan savaşlarla başa çıkmanın mümkün olduğu öngörüsü okumam için yeterli bir neden oldu sayende can dostum sevgilerimle.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...