Salı, Mart 13, 2012

HÜZÜN



Alnını cama, canının acıdığını hissetse bile daha kuvvetlice dayadı.

Eteklerinin savrulmasına aldırmadan hızlı hızlı yürüyordu, ta ki! yokuşun sonunda gözden kaybolana kadar onun arkasından baktı.

Alnını dayadığı camdan çekildi, eline bir bez alarak alnının camda bıraktığı izi sildi, sildi, sildi. Gözlerindeki hüznün camdaki yansımasını yok ettiğine inandığında döndü yerde kendi kendine oynayan küçük kızı kucağına aldı.

"Mini mini bir kuş donmuştu,

pencereme konmuştu,

aldım onu içeriye, cik cik-cik cik ötsün diye,

pır pır ederken canlandı,

ellerim bak boş kaldı."

Küçük kız ellerini çırptı," bi daha bi daha"



Tekrar başladı, kurulmuş saat gibi. Defalarca...



Artık sözcükleri duymuyor kulakları kapı tıkırdısını bekliyordu.

Küçük kız, yarı şarkı yarı ninni "minik kuş" nakaratından uyuya kalmıştı. Küçük kızın uyanmasından korkarcasına yavaşça yatağına yatırdı, üstünü örttü. Dirseklerini dizlerine dayadı, avuçları yanaklarında koltuğun kenarına oturdu.



Ne kadar zaman geçti, bilmedi. Hava kararmaya, oda soğumaya başlamıştı. Bir odun attı ateşi azalan sobaya, işte o zaman kapının kulağına müjde gibi gelen tıkırdısını duydu.



Beklemenin yakalanma korkusundan kaçarcasına küçük kızın yanına girip gözlerini sıkıca kapadı. "İşte geldi, gitti ama yine geldi"

Sevinçle sıkı sıkı üstündeki örtüye sarıldı.

Dönmeme, dönememe korkusu hiç çıkmıyordu aklından, nedenini bilmiyordu. Bir gün öğrenene kadar...






Perşembe, Mart 08, 2012

KADIN HAYATTIR


EZİLMİŞLİĞİN İÇİNDE KADIN VARDIR, ACININ İÇİNDE KADIN VARDIR, ÜRETMENİN İÇİNDE KADIN VARDIR, YOKLUĞUN İÇİNDE KADIN VARDIR, SABRIN İÇİNDE KADIN VARDIR...
KADIN HAYATTIR


GÖKYÜZÜNÜN YARISI
Nicholas Kristof ve Sheryl WuDunn

Hayatını değiştiren kadınların hikayesi


15 yaşındaki Kamboçyalı Rath, arkadaşlarıyla birlikte bulaşıkçılık yapmak üzere Tayland’a gidiyor. Mafya, Rath ve arkadaşlarını oradan alıp, Malezya’ya götürüyor. Kendini birden genelevde bulan kızlar haftanın yedi günü, günde on beş saat zorla çalıştırılıyor. Kaçmalarını önlemek için çıplak dolaştırılıyorlar. En ufak bir direniş mi var? Saatler süren dayaklar geliyor. Bir gece kızların birkaçı sıkı gözetim altındaki genelevden kaçıp, bir karakola sığınıyor. Yasadışı yoldan ülkeye giriş yaptığı için bir yıl hapis yatan Rath, ülkesine iade edilmeyi beklerken, kendini bir polisle Tayland sınırına doğru yürürken buluyor. Rath, polisin kendisine eşlik ettiğini sanıyordu. Oysa o polis Rath’ı başka bir geneleve satacaktı. Pakistanlı bir doktor, tecavüze uğrayan hastalarına, polise gitmemelerini söylüyor: “Çünkü bir kız polise giderse, polis de ona tecavüz eder.” Polis çoğu zaman genelevde çalıştırılan kızlar için bir çıkar yol olmaktan uzak. Zira onlar da kızların müşterisi, üstelik bedel ödemeden! Sadece Çin’de her yıl 100 bin genç kız kaçırılıp geneleve satılıyor. Genç kızları fuhuşa zorlama yöntemleri ise aşağılama, tecavüz ve dayak. Örneğin, Taylandlı bir kıza, işe başlarken kendine olan güvenini kırmak için köpek pisliği yedirilmiş.


Değersiz olduğu için kız bebek istemeyen ailelerin kürtaja başvurmasını engellemek için Çin ve Hindistan’da doktorların bebeğin cinsiyetini söylemesi yasak. Ama işin ilginç kısmı burada başlıyor. Kürtaj olmak yasaklanınca kız bebek ölümlerinde artış gözleniyor. Çünkü kasıtlı olarak bakımsızlığa terk edilen bebek, hastalıktan ölüyor. Dünya genelinde yanlış kürtaj uygulamaları yüzünden her yıl ölen kadın sayısı 70 bin. Kamerun’da yaşayan Prudence, doğum sancısı başladığında, bir ebenin karnına oturup zıplamasından sadece birkaç gün sonra öldü. Pakistan’da Şahnaz adındaki bir kadın, kız çocuk doğurdu diye kayınpederinden dayak yediği için bebeğini zehirledi. Kız çocuklarının gördüğü bu muameleyi elbette kadınlar da görüyor. Afganistan’da yaşayan Sedanşah “Bir oğlan vazgeçilmez bir hazinedir, ama bir kadının yeri başkasıyla doldurulabilir” diyor. Kadınların bu kadar ihmal edilmesinin nedenlerinden biri de dini. Nicolas Kristof, Afgan bir gencin kendisine “Annem hiç doktora gitmedi, gitmeyecek de” dediğini anlatıyor: “Şu an burada kadın doktor yok, erkek doktora gitmesine ben izin veremem. İslam’a uygun olmaz”.



Oranlara gelirsek, Ganalı kadınların yüzde 21’i ilk cinsel deneyimlerini tecavüzle yaşamış. Güney Afrikalı kadınların da yüzde 21’i 15 yaşına gelmeden tecavüze uğramış. Tecavüz, bazen bir aileyi cezalandırmak için de kullanılıyor. Pakistan’da bir aşiret, bir aileyi cezalandırmak için, o ailenin bir ferdi olan Muhtar isimli genç kız hakkında toplu tecavüz kararı veriyor. Kadınlara tecavüz eden erkeklerse, ruhen tecavüz edenler de bazen kadınlar oluyor. Kadın işbirlikçi kurbanı kandırıp, tecavüz bölgesine getiriyor. ‘Eylem’ devam ederken de kadının kaçmaması için etrafı kolluyor.
Cinsel şiddetin en fazla yaşandığı ülke ise Doğu Kongo. Kongolu milisler kadınlara sopalar, bıçaklar veya süngülerle tecavüz ediyor ya da kadınların vajinalarının içine ateş ediyorlar. Kongo’da yaşayan 17 yaşındaki Dina, milisler tarafından kaçırıldığında tarladaki işini bitirmiş,
evine yürüyordu. Beş adam Dina’ya tecavüz ettikten sonra, bir tanesi genç kızın içine sopa soktu. Sopa, idrar borusuna ve rektuma girince, dokularda bir fistül (delik) açıldı. Sonuç olarak vajinasına, oradan da bacaklarına sürekli idrar ve dışkı sızmaya başladı. Fistül hastaları, toplum içinde istenmediklerinden, evden ayrı barakalarda yaşıyorlar. Yedikleri yiyecekler, bacaklarından dışkı olarak aktığı için de birçoğu yemeği kesip, açlıktan ölüyor.


Birçok ülkede insanların kaderi hâlâ çarşaftaki kan lekesine bağlı. Urfa’da aile büyükleri, 14 yaşındaki Emine’nin amcaoğluyla evlenmesine karar veriyor. Emine bu evliliği istemiyor ama o bölgede ret söz konusu değil! Sonra birdenbire Emine’nin köyden bir başkasından hamile olduğu dedikodusu yayılıyor, kızın ‘lekeli’ olduğuna karar veriliyor. Bu da ölüm fermanı demek! Emine’ye diyorlar ki, “Kendini ya elektrikle, ya yakarak ya da asarak öldüreceksin. Ya da silahla biz öldüreceğiz”. İntihar etmeyen Emine, başka biriyle evlendiriliyor. Ancak reddedilen amcaoğlu bir türlü peşini bırakmıyor. Emine, yeni eşinin evinde, amcaoğlu tarafından, eşarpla
boğularak öldürülüyor. O da diğerleri gibi polisten medet ummuş, bir mektup yazmıştı. Şöyle diyordu: “Benim hamile olduğumu söylüyorlar. Ben ne hamileyim, ne kürtaj yaptırdım. Benim yaşım ne başım ne?”

Türkiye’de resmi olmayan rakamlara göre 2011’in ilk yedi ayında 935 kadın öldürüldü. Cinsel şiddet verilerine gelince, 2009’da yapılan Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’na göre kadınların yüzde 7’si on beş yaşından önce cinsel istismara maruz kalmış. Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ufuk Sezgin’in klinik çalışmalarına göre yüzde 57’si öz babalar, yüzde 4’ü öz ağabeyler, yüzde 13’ü yakın akrabalar, yüzde 26’sı ise ikinci dereceden akrabalar.




ADİLE TEYZE
Adile Teyze’nin hikâyesi insanın suratına, yüreğine çarpıyor, dağıtıyor; bir erkeğin içindeki faşizmi bir kadına nasıl kusabileceğinin ispatı, dinleyenlerin dahi midesini kaldırıyordu. Asıl şaşılacak olan, Adile Teyze’nin “Tam38 sene çektim ben onu” demesiydi. Bir insan 38 sene çekermi? Nasıl bir sabır? Ona göre, sabrından değildi çekmesi; kentleri, kültürleri, aileleri farklı onlarca kadın gibi “gidecek yeri olmamasındandı.” Üstelik o da diğerleri gibi “anlatamadıklarından” dolayı,müebbetlikti. Şalvarıyla, başörtüsüyle, ayağında lastik pabuçlarıyla 60’ını geçmiş bir kadın. “Çocuk yaşta evlendirdiler köy yerinde. Ama yüzüm hiç gülmedi. Ne dayağı, ne hakareti bıraktı ne de...”

"Şimdi açarlarmı benim davamı yeniden, şimdi söylemek istiyorum"
Çocukları boy boy, 4, 5, 6 derken, susmuş bugüne kadar. Tarlada çapa, köy yerinde iş derken, “Eve girmeye korkardım, sesimi de çıkaramazdım.” Yarım asır boyunca bir sıcak çorbalı sofraya oturamamasının kahrını masmavi gözleri anlatıyor Adile Teyze’nin... Birkaç kez “sapkınlıklarından” kaçmak için ikinci kattaki evinin balkonundan atlamış, tabanları patlasa da kurtulamamış. Her ne kadar “Mahkemeye çıksamşimdi anlatırım” dese de hâlâ boğazında düğümleniyor olanlar... “Ne bileyim kızım, çok içerdi. İçince de ne yaptığını bilmezdi. Oraya buraya tuvaletini yapardı. Öyle işte çok sapkınlıkları vardı...” dedi, tek pişmanlığı olan suskun tavrına yeniden sarıldı. Dile kolay, 38 sene susmak. Üstüne bu demir parmaklıklar ardında 8 yıl daha susmak. “O gün yine dövdü. Kapıya koştum, kilitliydi. Saçımdan tutup, sürükleyince, bıçakla vurdum, sonra balkondan atladım... Sonra mahkeme, ama söyleyemedim işte... Üç mahkemede müebbet... Kimseye diyemedim. Şimdi açarlarmı benim davamı yeniden, şimdi söylemek istiyorum.”



8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ TÜM DÜNYA KADINLARINA
KUTLU OLSUN (!)

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...