Cuma, Ağustos 28, 2009

ZEKİYE ABLA



Zekiye ne demektir?
Çocukluğumda merak edip anneme sorduğum zaman aldığım cevap;
"Kız ismidir, erkeğe Zeki kıza Zekiye denir."
Ama ben cevabımı alamamıştım, bu cevap beni hiç tatmin etmemiş olmalı ki! babama, halama, yengeme de aynı soruyu yöneltmiştim, cevap hep aynı.
"Bir hoş" ile hiç bir bağı yoktu aldığım cevapların. Sonrasın da sanırım vazgeçmiştim sormaktan, şimdi hatırlayamıyorum...


Lay lom'la bir orada bir burada geçen bu gün, akşam yemek hazırlığı için mutfağa girdiğimde, çamaşır makinasının içine sabah bıraktığım çamaşırlar "koktuk, boğulduk" dercesine melül melül yüzüme bakıyorlar. (Banyo ile anlaşma sağlayamayan çamaşır makinem mutfakta ikamet etmektedir de.)
Önce görmemezlikten geldim, yemeğimizi hazırladım, yedik, bulaşıkları topladım ve hatta çayımızı bile içtik. Ama yok, gir çık mutfağa gözüm orada!!!
Anladım ki gözüme, gözüme bakan bu çamaşırlardan bu gece bana rahat yok.
Deterjanlarını koydum, düğmesine bastım. "Hadi kızım, gerisi senin işin" Dedim ve karşısına oturdum, daha doğrusu tabureye yığıldım. "Şimdi kaç saat yıkar durursun, sonra çıkar, silkele, as, bir sürü iş."
Çamaşır makinası "Seninki mi? benimki mi?" dercesine başladı homurdanmaya.
Eeee haklı!!!
Bizler; çamaşırımızı içine bırakırız, kapağını kapatırız, deterjanlarını çekmecesine koyarız, ne tür yıkamasını istersek bir düğmesine basarız, kırışıklık istemiyorsak zahmet edip bir düğmesine daha basarız.
Bütün bu yaptıklarımız, yazması kadar bile zaman almayan işler.

Bu arada karşısında bir süre oturarak izledim. Şimdi suyunu alacak, yıkayacak, boşaltacak, suyunu ısıtacak, tekrar yıkıyacak, arada yorulan çamaşırları dinlendirecek, durulayacak, yumuşatacak, tekrar durulayacak, sıkacak ve neredeyse kuru denecek kadar bir şekilde bize teslim edecek. Bu arada asla bizden de yardım beklemez. Kendi kendine tıngır mıngır. Eh, birde yamacında kurutma makinası varsa...
*
"Zekiye ne demektir" sorusuna cevap aradığım yıl. Beş yada altı yaşlarındayım sanırım, henüz okula gitmediğimden bu tahminim.
Beylerbeyi ve çok güzel bahçe içinde iki katlı, üç katlı ahşap evleri. Yan yana, sıra sıra.
Üst kata çıkarken gıcırdayan ahşap merdivenleri, yukarı çekilerek açılan yanındaki demir mandala tutturulan pencereleri, pencere önlerinde rengarenk saksı çiçekleri, sapsarı tahta zemini, kilitsiz kapıları ile bence dünyanın en güzel evleriydi.

Bizim evimiz ile yanımızdaki ev bitişikti. İki evin de önden iki ayrı kapısı vardı ama arkada bulunan bahçesi ve kapısı tekti.
Zekiye ablamlar bu bitişik evde otururdu. "Bir hoş" derlerdi Zekiye ablam için. Bende alamadığım cevabımı, izleyerek bulacağımın umuduyla peşine düşmüştüm Zekiye ablamın. Bahçe kapısından kaçıp kaçıp yanına giderdim. Ne zaman beni arasalar Zekiye ablamın yanında bulurlardı...


İşte! bu gece bu çamaşır işinden taaaa geçmişe, Zekiye ablama ve onun zorluklarla dolu çamaşır yıkamasına gittim. Ve "nankörlük bu" dedim...


Evlerimizde su tesisatı yoktu. Mahallenin Abdullah amcası vardı, kocaman sırık sırtında, sırığın iki ucunda iplere tutturulan tertemiz iki peynir tenekesi ile küplerimize doldurduğumuz suyumuzu taşıyan. Çamaşır ve banyo günlerinde Abdullah amcamız su taşımaktan bıkardı.
Bize çeşme çok yakındı. Küçük güğüm ile en büyük zevkimdi o çeşmeden su getirmek. Banyo, çamaşır, yemek, içmek ve hatta bahçe sulamak için hep aynı su. Bugün parayla bile bulunmayan halis tomruk suyu...


" O bir hoş, bir günde yıkar çamaşırlarını" veya "o bir hoş hiç durmadan silip süpürüyor." "O bir hoş, evde kaldı onun için." Dedikleri Zekiye abla bir günde yıkardı çamaşırlarını. Çeşmeden suyunu da kendisi getirerek. Sağanlık dedikleri yerin tam orta yerine koyardı koca leğenini. Sağında iki kazan dururdu biri soğuk su ile dolu, öbürü "gazocağı" denen ocağın üzerinde kaynamaya konulmuş. İkisinin de içinde ayrı ayrı maşrapalar. Sol yanında boş bir kazan, çamaşırın atık suyu için ve onun içinde de ayrı bir maşrapa.
Çamaşırlarını, sıra sıra dizerdi leğenin etrafına. Üst üste değil yanyana koyardı. Beyaz bir sıra, sonrası renklerine göre ayrılmış, açıktan koyuya doğru, aynı çizgi halinde, tek sıra. Çok güzel gelirdi bana, ağabeyimin kalemlerini gizlice alıp duvara çizdiğim güneş resmine benzetirdim bu çamaşır tablosunu. Önce leğenine kazanlardan aldığı suyu ısı oranına göre ayarlıyarak doldururdu. Elini suya soktuğunda aniden çekerse su sıcak demekti.
Beyaz çamaşırlardan başlardı tek tek, Aldığı her beyaz çamaşırı köpürene kadar sabunlar leğenin bir kenarına koyardı, (sanırım şimdiki makinaların dinlerdiği gibi dinlensinler diye) Sonrası bildiğimiz gibi çitileyip, yıkardı. (Zekiye abla katlederdi) Tek tek, sıra sıra. Her işi biten çamaşırı aynı yerine koyardı. Birinci su bitince atık su için maşrapayla leğenden alır, atık kazanına koyardı. (Taşıyabileceği miktar kadar olsa gerek.) Sonra da taaa tuvalete kadar götürür dökerdi. İki su, üç su, durulama, çivitleme. Ne sırasını şaşırırdı, ne de maşrapaları. Oturarak yıkadığı çamaşırları sıkmak için ayağa kalkardı. (Nedendir?bilmiyorum.)


Zekiye ablam bir günde yıkardı çamaşırlarını bende bir gün bıkmadan onu seyrederdim, bu ne kadar sürdü bilmiyorum.
"Bir hoş"derlerdi ona "evde kaldı."
İstanbul kökenli, İstanbul doğumlu Zekiye ablam kırkküsür yaşlarında Sinop'a gelin gitti. Eşi vefat eden iki çocuklu bir adama.
Üstünde bir döpiyes, başında bir tüllü şapka ve elinde bir bavulla...

15 yorum:

Asuman Yelen dedi ki...

Sevgili Nur,
Nostalji buram buram gidiyor. Söylenecek o kadar çok şey var ki.. O günlerin çamaşır yıkama düzeni, zahmeti, annelerimizden hatırladıklarımız. Bu günün rahatlığının getirdiği unutkanlık. Hatırlayınca o günleri insan söylenmekten, yoruldum demekten utanıyor.
Fakat arkadaşım benim en çok hoşuma giden o güzel giriş..Geçmişten... Sonra bu gün.. Sonra tekrar geri.. Bu güzel bağlantıları o kadar güzel yapmışsın ki bir solukta hayranlıkla okudum. Şaşkınlıkla görüyorum ki sanal dünya içinde gerçekten çok kuvvetli kalemler barındırıyormuş meğer.
Ne iyi geldi bana sahuru beklerken bu yazıyı okumak..
Teşekkürler..İyi sabahlar...

öykü dedi ki...

O kadar guzel bı anlatım
ve sevgıyle okdugum bı hıkaye tadında olmus bu anı paylasımın
cok tskler sevgılı yasamın kıyısında..

sufi dedi ki...

Sevgili Nur'um;
Bir zamanlar hepimizin birer Zekiye ablası varmış demek.Bir dönem bizler de "bir hoş" abla gibiydik de farkında değildik, şikayetçi değildik hiçbir şeyden.İlk ortadan merdaneli makinalar çıktığında ne çok şükredip o makinayı yaratanlara dualar etmiştik.Ya şimdi, bir parmak basmak kadar kolayken çamaşır yıkamak; şikayetlerimizin bini bir para.Beni de en çok çocuk bezlerinin yıkanması serüveni yormuştur.Şimdi herşey çok kolay da, yaşam mı zor acaba?Nurum zaman yolculuğu yaptırdın bana yine yüreğine sağlık, çamaşırlara çivit yapmayı unutma .Sevgilerimle.

NzlGl dedi ki...

Teknoloji hayatımıza girdikçe rahat ediyoruz ama ben ruhumuzdan insani değerlerin akıp gittiğini hissediyorum:(
Herzaman ki gibi çok güzel, hatırlatıcı,insanın içinde biryerlerde kıpırtılar yaptıran bir yazı olmuş.
Teşekkürler sevgili Nur hanım

Ballı Cimcime dedi ki...

Öyle güzel anlatmışsın ki Zekiye ablanı ve eski İstanbul'da ki zorlukları... Bir çırpıda okuyup, o günlere gidiverdim canım. Şimdi herşeye söylenen yeni nesil hatunlar olarak aslında halimize ne kadar şükretsek azdır diyorum. Bizimle bu güzel anılarını paylaşıp, zihnimizi uyandırdığın için çok teşekkürler canım. Sevgilerimle...

Belgin dedi ki...

Nur ablacim, benim Zekiye ablam yoktu, cünkü bizim oradaki kadinlarin hepsi Zekiye ablaydi. Annemi hatirladim, bir gecede bütün evin camasirini yikar, sabahta ise giderdi rahmetli, ne zor günlerdi o günler. Gece camasir yikarken, omuzlarina cig yagardi anacigimin, simdiyse bizlere dügmeye basmak bile zor geliyor. Seninle zaman yolculuklari ayri bir tat veriyor insana, eline, yüregine saglik ablam, cok cok güzel bir yaziydi.

Öpüyorum ablacim

Çınar dedi ki...

Şimdi sadece birkaç düğmesine basarak yıkanan çamaşırlar bile bize dert oluyor"off çamaşır asılacak ütü yapılacak" diye.Oysa eskiden özel çamaşır günleri vardı ve bütün gün sürerdi yıkamak. Hele bir de söylediğin gibi suyu uzaktan taşıyarak iş yapmak ne kadar zor.

Eskiden Annem, çamaşır yıkanıp dışarda bahçenin bir ucundan diğer ucuna kadar uzanan iplere asınca ellerini beline koyar şöylee bir bakardı astığı çamaşırlara. Bembeyaz olmalıydı.En beyaz çamaşırı yıkamak ayrı bir övünç konusuydu. Ve asmak, rengine cinsine büyüklüğüne göre düzenle asmak çok önemliydi.

Şimdi sadece çamaşır değil her konuda işlerimiz çok kolaylaştı ama şikayetler aynı:)

Zekiye Ablanın, ileri yaşta evli yaşlı bir beye elinde tek bir bavulla uzağa gitmesine de pek üzüldüm nedense.

Çok güzel bir yolculuk yaptırdın bize geçmişe doğru teşekkürler canım.

Sevgiler

Leylak Dalı dedi ki...

Dranas'ın Fahriye abla şiirini hatırlattı bana pek benzemeseler de. Eskiler ne zor şartlarda sürdürmüşler hayatlarını, bizse yıkanmış çamaşırı asmaya üşeniyoruz. Büyükteyzem derdi ki: Eskiden evler dar yürekler genişti, şimdi evler genişledi yürekler daraldı. Doğru söylüyor galiba.
Çok güzel bir yazıydı, sizin de gönklünüze sağlık...

şeker pasta dedi ki...

Nur Ablacığım, içten yorumun için çok teşekkürler.

Barış'ın pastasını yapamadığım gerçekten bende çok üzüldüm...
Umarım Kasım ayındaki kutlamanızda mahçubiyetimi giderebilirim...
Sevgilerle...

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Asuman'cım,
İnce ve güzel yorumun için çok teşekkür ederim.
Nostalji buram buram gerçekten. Ben hem bugünü hemde dünü dolu dolu yaşamaktan mutlu oluyorum...

Öykü'cük,
Ben teşekkür ederim canım, güzel sözlerin için...

Can dost Dilek,
Herhalde bez konusu ayrı ve korkuç bir olaydı. Neyse rahatlığını torunlarımızda yaşıyoruzda kullanmadık demiyoruz.
Eskiden Zekiye ablalar çoktu, haklısın o ne zorluklardı. Kıyısından kurtardık mı ne?

Nazlı'cım,
Teknolojinin getirisi götürüsü maalesef çok tartışılması gereken bir konu. Globalleşmenin kaçınılmaz olduğu devrimizde ne yapacağımızı şaşıran ortada kalan bizlerin sanırım.
Çok teşekkür ederim güzel yorumun için...

Ballı Cimcime'm,
Hoşgeldin canım.
Şükür ki ne şükür, o eski devrin zorlukları şimdi yok, kolaycana her işimizi görürken söyleniyoruz birde.
Ama kazançlarımızın yanında kayıplarımız da az değil...

Cadım,
Biliyormusun? ben annemi çamaşır yıkarken hiç görmedim, çünkü oda gece yıkardı çamaşırlarını. Gerçi hamam tabir ettiğimiz kurnalı bir yerimiz vardı orada yıkardı. Zekiye abla gibi holün ortasında değildi,yine de hiç görmedim. Annemi hep çamaşır asarken hatırlarım, sabah asardı çamaşılarını...

Çınar'cım,
Aaah analarımız, büyüklerimiz. Onlar zorlukları çektiler, bizler kenarından sıyrıldık.
Beyaz çamaşır tüm kadınların övündükleriydi. Şimdiki gibi rengarenk örtüler, nevresimler nerde.
Herşey bembeyaz patiska.
Hemde kenarları dantelli.
Hem bembeyaz, hem kolalı olacak.
Zekiye abla, ben 4.sınıfa giderken evlenmişti. Sinir hastalığı titizliğine yansımıştı.
Kimsenin evinde su bile içmez, banyo suyunu bile kendi kaplarınla taşırdı. Bir anacığı vardı. Evlenip gittikten sonra anacığı içtiği bahar sigaralarını çoğaltmıştı. Bende çok üzülmüştüm gittiğinde...

Sevgili Leylak Dalı,
Fahriye abla çok sevdiğim bir şiirdir.
Ne güzel ve doğru söylermiş teyzen. Eskilerin sözleri bile değerliymiş.
Bulaşık makinasını boşaltırken, çamaşır asarken söyleniyorum da sonra utanıyorum kendimden...

Banu'cum,
Olsun canım üzülme, sen bize daha çok pastalar yapacaksın inşallah. Kasım ayı geliyor ve Can bir yaşına basacak.

Hepinizi seviyorum ve dostluğunuz için çok teşekkür ediyorum...
Sevgilerle

Tijen dedi ki...

Biliyorum Nur kadın sakın merak etmeyesin. Gönülden, candan yazılmış yorumlar her zaman kendini gösteriyor, için rahat olsun.

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Sanırım hepimizin geçmişimizden gelen Zekiye Abla'larımız var ne güzel anlatmışsın Nur'cum, acaba bilse, okusa senin O'nun için yazdıklarını ne hissederdi? Ben de hep bunu düşünmüşümdür.
Yüreğine, kalemine sağlık.
Sevgilerimle...

Adsız dedi ki...

Nur hanım,bloğunuzu tesadüfen buldum.İyi ki bulmuşum.Çok çeşitli konuların incelikle ele alınması ve gençlere örnek olması
konusu çok hoşuma gitti ! Bizim nesilin,hangi koşullardan nereye gelindiğinin,gençlerin anlaması konusunda bu postuda çok
faydalı buldum.Şu an da çalışan bir insan olduğum için mutfağa pek vakit ayıramıyorum.Yaza emekli olacağımdan kesinlkle gireceğim!
Sevgi ve selamlarımla,Reda

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Tijen'cim,
Çok teşekkür ederim canım...

Sevgili Özlem'cim,
Zekiye ablalar eskidendi sanırım, şimdi nerde bulunur.
Ben 5 yaşlarında iken Zekiye abla 40'ını aşmıştı.
Şimdi yaşadığına pek emin değilim. Gidenlere özlemim hiç dinmeyecek benim...

Sevgili Reda,
Hoşgeldin,
Güzel yorumun için çok teşekkür ederim. Herzaman beklerim.
Ben bir emekliyim ve emeklilik çok güzel.
Emekli ol ve gel bekliyorum.

Hepinize Sevgilerimle...

--- dedi ki...

Birkaç rötuştan sonra bu yazıyı bir öykü yarışmasına göndermeni diliyorum. Son zamanlarda okuduğum en yalın ve en içten öyküydü.
Kalbine sağlık anneciğim...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...