Pazartesi, Şubat 08, 2010

ESKİ DEFTERLER...


Öykü Atölyesinin her kelime oyunu bana zevk verirdi, her kelimesini atlamaz yazardım. Şimdi duruldum mu? yoruldum mu? Bilmiyorum...

İki yıl önce yazdığım "VURGUN SÜRGÜN" kelime oyununla, geçmişten bir ses, biraz nostalji olsun istedim...


***
Sabahın ilk gün ışıklarıyla kalkmıştı, evdekileri rahatsız etmemek için çok dikkatli davranıyor, parmak uçlarında geziniyordu. "Çok yorgunum," dedi mırıldanır gibi. Gece hiç uyuyamamıştı, geç gelmiş ve biraz da aldığı alkolün etkisiyle, kafasına üşüşen düşünceler serseme çevirmişti geceyi. Uyumaya çaba göstermiş ama uyuyamamıştı. Sağa sola döndükçe kafasının altındaki yastık bile isyan edercesine dertop olmuştu."Keşke kalkmasaydım, bir-iki dönüşten sonra belki uyuyabilirdim," diye düşündü. O ne yapmıştı peki? Yataktan kalkmış, üstüne de bir şey almadan camın cumbasına oturmuş, kafesi de yarıya kadar açmış ve sigara üstüne sigara içmişti."Ah bugünü ve geceyi bir atlatsam..." Yine kendi kendine mırıldandığını hissetti. Başı çatlarcasına ağrıyordu.Yeleğini giymiş, köstekli saatini de cebine yerleştirmişti, çıkmaya hazırdı artık.

Tahta merdivenlerin gıcırdamaması için destek alırcasına elini duvara dayadı."Kahvaltı etmeden mi çıkıyorsun?" diyen ablasının sesiyle durdu. Ablası sabahlığının kuşağını bağlarken bir taraftan da çıplak ayaklarına giymek için terlik arıyordu. "Niye erken kalktın, bu saatte dükkanda ne yapacaksın, akşam da geç geldin, bir türlü konuşamıyoruz, bu meseleyi bitirelim, böyle olmaz oğlum, kaçmakla bir yere varılmaz, dur sana çay yapayım, çay içerken konuşuruz ," diye arkası gelmez bir şekilde sözcükleri sıralıyor, cevap beklemeden günlerce konuşmak istediklerinin özetini yaparcasına konuşmasına devam ediyordu. "Çok iyi bir kızcağızmış, kimi kimsesi de yokmuş, iyi eş olur diyorlar, bugünlerde bir gidip göreyim diyorum."Bir ayağı merdiven başında, bir ayağı ilk merdivende, ablasının hem terliğini araması, aynı anda bir saatlik konuşmayı bir dakikaya sığdırması başının ağrısını artırmıştı. "Abla!" diyebildi sadece. Ablası devam ediyordu. "Böyle olmaz, artık otuz yaşına geliyorsun, evin barkın olsun, sen de çoluk çocuğa karış istiyorum."Başım çok ağrıyor, dükkan da kirli, biraz erken gidip temizlemek istiyorum, müsade ederseniz, akşam gelince konuşmamız mümkün mü?" diyebildi sadece. Ayağına terliğini bularak giyen, sabahlığının kuşağını da en nihayet bağlamış olan abla, kardeşinin yanına gelip yanaklarını öptükten sonra, "Hayırlı işler olsun, akşam bereketinle dön," diyerek yolcu etti kardeşini. Aynı zamanda arkasından yine iki lafı eklemeden edemedi, "Akşama erken gel konuşalım."

Kardeşi çıktıktan sonra abla, eşi ve okula gidecek çocukları için kahvaltı hazırlıklarına başladı. Aynı zamanda kardeşinin erken gidişi hakkında kendi kendine yorum yapmaya başladı. "Sokağın kızlarından mı kaçıyor acaba, yoksa yoksa yine o kadın için mi bunca sıkıntısı? Nesi var bu çocuğun? Allah'ım günlerdir bir hayalet gibi gelip gidiyor".Çok yakışıklıydı kardeşi, onun geliş gidiş saatlerini bilen sokağın bütün kızları kafes arkalarına üşüşür geçişini seyrederlerdi, her fırsatta. "Abla, abla?" derler kendi peşini de bırakmazlardı. "Şu güzel kızlardan birine gönül vermedi de gitti dul bir kadına gönül verdi," diye hayıflandı. Neyse ki geçenlerde bittiğini söylemişti. "Hem büyük, hem dul, benim kardeşime göre değil!" Kendi kendine bir söylenip, bir düşünüp çayı demledi, kahvaltıyı hazırladı.

Marangozhaneye girdiği zaman gerçekten çok dağınık bırakmış olduğunu gördü ama toplamak temizlemek yerine kafasını iki elinin arasına alarak bir tahtanın üzerine çöktü. Başının ağrısını geçirmeye çalışarak şakaklarını hafif hafif ovaladı, yok geçmiyordu bir türlü...Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Kalktı kapıya doğru yürüdü, tam kapıdan çıkmak üzereyken, dükkanın açıldığını gören kahveci çırağı çay getirdi. "Ben de çay içmeye geliyordum, çok iyi oldu" dedi ve ekledi, "Dur biraz, iki satır yazı yazayım da, benim aşağıdaki eve götür." Kahveci çırağı hafif tebessüm ederek, "Tamam abi, zaten o tarafa yolum var, veririz yengeye," dedi.Kahveci çırağı çıktıktan sonra çayını bitirdi ve kaçınılmaz olan dağınık dükkanı toplamaya başladı.Kafasına düşüncelerin bir gidiyor biri geliyor, bitirmek istediği işi kendine mazeret arar gibi, sorularının cevaplarını da kendi veriyordu.

"Bitirmeliyim artık, bir sene oldu nerdeyse.""Zaten başlaması hataydı, oldu bir kere.""Hiç bir ümit vermedim ama, o herşeye razı oldu."

Çok sevmişti onu genç kadın, o da sevmişti, sevmişti de keşke bu türlü olmasaydı. Bu şekildeki birliktelikleri hiç hoş değildi. Genç kadının ona olan sevgisi, hiçbir karşılık beklemeden evini açışı, beraberlikleri hepsi bir anda olmuştu. Kendi de kapılmıştı işte. Sonra aradan geçen zaman ikisini de sevgiye boğmuş, değer yargılar önemsenmemiş, kimseleri umursamaz olmuşlardı. Her beraberliklerinin sonunda, "Bu son olsun," düşüncesiyle ayrılmış sonra yine sevgisine yenik düşüp ona dönmüştü. Evlenmek istiyordu genç kadın, sevgilisini sıkmadan arada bir dile getiriyor, alacağı cevabı bildiği için hemen susuyor, başını öne eğerek, "Bu sevgin de yeter bana," diyordu. Çok acı konuşmuştu sevdiği kadına karşı, onu sıkan buydu."Bugün benimle hasapsız birlikte olan birini nikahıma alamam, karım diyemem, ben bu güveni duyamam!" demişti.

Her şeye razı olacak kadar çok seviyordu genç kadın onu. Bunu fırsat bildiği için de kendi kendine kızıyor, sona erdirmeye çaba gösteriyor ama sevgisi de bunu engelliyordu.Başının ağrısı geçmemiş daha da artmıştı sanki. "Bu gece bu işi bitirmeliyim, hem ona hem kendime yazık ediyorum, kangren olan parmağı keserler," düşünce kararlığı biraz içini rahatlattı.

Kapının tokmağını çalmış açılmasını beklerken içeriden seke seke gelen neşeli ayak sesleri biraz içini burktu. "Hayır vazgeçmemeliyim," diye düşündü. Kapı açıldığı zaman içeriden nefis yemek kokuları geliyordu. Genç kadın kahveci çırağının getirdiği pusuladan sonra akşama hazırlık yapmış ona güzel mezelerle dolu bir akşam sofrası hazırlamıştı.
Birliktelikleri ikisine de huzur veriyordu, birlikte yemek yiyorlar, biraz alkol alıyorlar, eğer denk düşerse radyodan yayılan fasıla eşlik ediyorlardı.Genç kadın beraber oldukları geceler hiç uyumaz sabaha kadar sevdiğini seyrederek geçirirdi.
Yemeğin sonuna doğru bir kadeh daha içmek istedi."Çok oldu," dedi genç kadın."Bırak içeyim, bu gece sana vedaya geldim. Artık ayrılma zamanıdır, uzadıkça daha çok çıkmazlara giriyoruz, her son dediğimiz yeni başlangıçlara giriyor," diyerek içmesine devam ediyor, başı önünde mezeleri çatalının ucuyla karıştırıyordu.
"Bırak gideyim, sonu yok bunun hem ben senin sevgine layık değilim, hem de bu durumda sana da kötülük yapıyorum." Yavaş yavaş içkinin verdiği uyuşuklukla devam etti " bu gece son daha sonrası yok."
Gözleri nemli dinlemişti genç kadın bütün bu söylenenleri, konuşmaya çalıştı birkaç kere ama hiç sesi çıkmamıştı. Sonra yavaşca yerinden kalkıp sevdiğinin yanına geldi, başı önünde konuşan sevdiğinin yüzüne eğilerek, "Ben sana her şeyimle, yüreğimle vurgunum. Sen beni sürgüne yolluyorsun, haksızlık bu!" diyebildi.


Sabah burnunun ucuna hafif hafif esen bir rüzgarla uyandığında gün ağarmıştı. "Sızıp kalmışım," diye düşündü. Kendini toparlamaya çalıştı, ne olduğuna anlam veremiyordu, kendine tam gelememişti henüz. Akşam ne olmuştu diye düşünmeye çalışırken onu gördü.Tam başucunda boynuna geçirdiği bir iple kendini asmıştı sevdiği, asıldığı yerde sallanıyor, sallantısı yüzüne doğru esinti yapıyordu.

Ve bitmişti beraberlikleri işte, yıllarca sürecek bir vicdan azabı bırakarak.

...

20 yorum:

mavi dedi ki...

İşte bizleri özgürce yaşamdan kısıtlayan çevre baskıları.
Güzel bir yazı olmuş.

öykü dedi ki...

keske sonu boyle bıtmeseydı
baskaları ıcın yasanmıs hayatlar dıyorum
cok gzeldı
bır solukta okudum..
sevgılerımle..

NzlGl dedi ki...

Karşılıksız gerçek bir aşk öyküsü....
Nerede böyle aşklar, nerede böyle aşıklar.
Ne yazık ki böyle sevdalılar genelde hiç kavuşamazlar....

İyi haftalar dileğiyle, sevgiler

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

hepimizin evladı var diye başlamak isterim bu yazıya.
kimin başına ne gelir bilinmez !
olmaz diyede bişey yok bu hayatın içinde.
her iki tarafda serbest ! olsaydı bu kadar tutku olmazdı sanırım.
yasakların getirdiği sırlar- gizler insanı yukarıya taşıyor çoğu zaman ..
bu sevda öyküsünde olduğu gibi...
gidenede-kalana yazık şimdi :(

Deliler Teknesi dedi ki...

Çok duygulu yazmışsın, yüreğine sağlık... Keşke sonu acı bitmeseydi... Veya daha farklı bir ölüm olsaydı... Asılarak ölümü kabullenemiyorum nedense... Belki de ülkemizde çok yaygın olduğu için...

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Bize öğretiler ve değer yargılarıyla örüyoruz hayatımızı.Kim ne der, kim ne söyler diyerek yaşıyoruz bize ayrılan kısacık hayatı.Kimi sorgulamadan , kimiyse hesap-kitap-karar ve vicdan azabı ile dolduruyor zamanı.HAyatı hesapsızca, sorgulamadan ve hesap vermeden yaşayanlar kazanıyor.Bedeller ödeniyor belki ama ağır ama değil.Sonrasında sadece senin olan bir hayat kalıyor.En güzeli bu. Ama kaçımız yapabiliyor,becerebiliyor bunu.
Yüreğine sağlık sevgili arkadaşım.

Asuman Yelen dedi ki...

Sanıyorum bu dönemin hikayesi değil Nur' cum. Bu gün bir erkek dul olduğu için sevgilisini bırakmaz. Ailesini hiç dinlemez. Hele yaş hiç düşünülmüyor artık.
Bu sosyolojik saptamalardan (!) sonra esasa geçersek, müthiş güzel bir anlatım. Çok akıcı ve duygusal. Hayran oldum. Niçin daha sık öykü yazmıyorsun. Zevkle okurduk doğrusu...
İyi haftalar canım....

bilge dedi ki...

şimdi adı moda oldu mahalle baskısı diye ne derler cevremiz böyle bir ilişkiye der vazgeçmeye çalışırsın sevende yaşamdan vazgeçer..çok etkileyici bir hikaye çok güzel akıcı bir anlatım kalemine kuvvet diyorum sevgi ve dostlukla...

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Çok sevgili can dostlarım,
Öncelikle hapinize yorumlarınız için teşekkür ederim.
İki yıllık bir öyküyü niye koydum?
bende bilmiyorum!
Beni "dedesi ve babası tarafından diri diri toprağa gömülen kız" götürdü geçmişe. Niye?

Bu öykünün ana teması, çok eskiden taaa çocukluğumda duyduğum gerçek bir olaydı. Ben sadece süsledim.
1940 yada 1930 yıllarında geçen bir olay o günler için belki de kabul edilirdi, bugün böyle olmaz! mı?
Ne yazık ki değişen toplumumuzda değişmeyen acı noktalar ve "kadın" olmanın zorlukları halen mevcut.

Ve canım Nunu'mun dediği gibi olmaz diye birşey yok yaşamda.
Ama sanırım o zamanın mahalle baskısı değilde, insanın kendi kendine kuguladığı değer yargılar, yada önyargı.


Asuman'cım önceleri küçük küçük öykücükler yazıyordum da sonra ne oldu bilmiyorum. Zaman beni zorluyor sanırım.

Hepinize gönülden sonsuz sevgiler...

Bütüngün internet bağlantısı kesik olduğundan geceye kalan çok geç vede tek yorum yazdığım için özür dilerim...

Berrin dedi ki...

ben bu yazınızı hatırladım..
ilk okudugumda da cok etkılenmıstım. sımdıde oyle oldu.
vurgun sürgün..bu kelimeye aıt yazım da benım en sevdıklerımden. onuda anımsamıs oldum :)

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Berrin'im,
Hoşgeldin canım, demek döndün.
Özlemişim.
Çok eski dimi,daha güzeldi sanki o günler...
Sevgiler canım...

Çınar dedi ki...

Bu çok acı öyküyü ne güzel ve akıcı dile getirmişsin...

Keşke hesapsız plansız yaşanabilse tüm sevdalar, keşke...

Sevgiler canım

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Nur'cum çok güzeldi bu nasıl bir aşk ki ölüm bile hiçe sayılıyor.
Kalemine sağlık canım.
sevgilerimle...

Belgin dedi ki...

Kalemine, yüregine saglik ablam. Böyle durumlar keske hic yasanmasa, baskalari ne der diye cekilen acilari yakindan taniyorum ne yazik ki..
Öpüyorum ablam..

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Çok sevgili,
Çınar'cım
Özlem'cim
Belgin'im
Çok teşekkür ederim canlar, öperim yanaklarınızdan.
Biraz yorgun,biraz hasta,biraz durgun o benim işte...

sünter dedi ki...

Nur ablacim,
keske yasanmamis bir öykü olsaymis. Sen harika yazmissin.Sanki yanlarindaymis gibi hissettim kendimi.
Kücük yerlerde hala benzeri olaylar yasaniyor. Biliyorum
uygun bulunmadigi icin ayrilmak zorunda kalanlari. Sonucunda bir ömür kahroluslari.
Kendi sülalemde bile yeteri kadar var.

Sevgiler

bilge dedi ki...

güzel duygu yüklü bir yazıydı kutluyorum sizi bazen insanlar başkalarına (anne baba evlat mahalleli komşu)karşı duydukları sorumluluk yüzünden çok şeyden vaz geçebiliyor..sevgi ve dostlukla..
not:sevgili yaşamın kıyısında biraz önce çınar a da yazdım sizlerin bloğuna zor girebiliyorum izlemeye almanızı rica edeceğim belki o zaman daha rahat takip edebilirim yazılarınızı..

Unknown dedi ki...

Nur'cuğum iyi akşamlar güzel temenni
lerin ve yorumların için sonsuz teşekkürler.Çok şükür yerleştik eşim
de düzeldi.Kocaman öpüyorum...

Zerrin Pasta Evi dedi ki...

Güzel yorumun için teşekkür ederim Nur'cuğum. Nasıl mutlu oldum bu saatte okuyunca :)) Bir butik kurabiyeci ismi bile olabilir değil mi? çok sevdim çokk :)


Hayatta o kadar çok şeyler yaşanıyor ki duyunca şaşıramıyorum artık.Eskiden duymadığımız veya gizli saklı olanlar ulu orta artık. Öykünün sonunun böyle bitmesi üzdü beni. Önyargı ile karar verilince sonuç üzücü... Seven bir kadının acı sonu.Olan yine kadına oldu :((

Hayatta benim başıma gelmez diyemeyiz. Herşey olabilir yaşamda...

Kucak dolusu sevgiler...

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Sünter'cim,
Hala var dimi, Türk toplumunun geleneği mi? göreneği mi? yoksa gerçekten çevre bu kadar etkili mi? insan yaşamında...

Bilge'cim,
Çok teşekkür ederim güzel yorumuna.
İzlemeye alırım tabi ne demek. Ben hiç bir blogu izlemeya almadım da ondan dır sendeki eksikliğim. Belkide tüm dostları almam gerek...

Derya'cım,
Teşekkür ederim, tekrardan güle güle otur. Sesin de iyi geliyor zaten, bloğunun renginden anlıyorum bunu...

Zerrin'cim,
Senin yaptığın kurabiyelere bayılıyorum, yemesi bir tarafa seyirlik gerçekten. İsmi beğendiğine de sevindim.
Herşey bizim için "olmaz" diye birşey yok..

Hepinize kucak dolusu sevgile...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...