Cumartesi, Aralık 17, 2011

UNUTMAMAK İÇİN GÖRMEK GEREK


Şipşirin, ufacık bir kız çocuğuydu,annesinin (tahminim) elinden tutmuş gitmeye direnir halde önümden yürüyorlardı. Biraz yaklaştığımda annesinin "olmaz, göremezsin, hayır" diyerek yürümesini istercesine elinden sıkıca tutarak inadını kırmaya çalışıyordu. Tam yanlarına geldiğimde şirin meleğin "ama görmem gerek, unutmamak için görmem gerek" dediğini duydum. Gülümseyerek baktım kafasını kaldırıp bana doğru bakan simsiyah bir çift göze ve yoluma devam ettim...
Ah çocuklar aah! bunlar çağın çocukları, öyle laflar ediyorlar ki içine düşüyorsun, sonrada çık çıkabilirsen.

"Unutmamak için görmek gerek." Yaşadığımız sürece o kadar çok şey görüyoruzki, unutmamak için gördüklerimiz nelerdi? diye düşünmeden edemedim yoluma devam ederken ve tabi küçük meleğin bana hatırlattığı benim meleklerim geldi aklıma, yavrularım, canlarım. Yıllarımızı geçirmiştik-geçiriyoruz birlikte, ne unutulmaz günlerimiz, gecelerimiz, an'larımız, anılarımız var saymakla bitmez, bitmezde yaşanan günlerin hepsi hatırlanmasa bile hatırlananlar bile bazen silik bir anı olarak kalırlar. Ama öyle anılar vardır ki işte onlar unutulmamak için görmek gerekenlerdir.


Yavrularım; bebeklikten çocukluğa geçtikten genç kızlığa adım atışları arası, yani tüm çocukluk yıllarını her çocuğa nasip olmayan bahçe içinde iki katlı bir evde geçirdiler.

Bu ev; çıkmaz bir yokuşun sonunda, yüksek duvarların üzerine kurulu,

Boğazın mavi suları karşısındaki yemyeşil bahçesinde meyve (ceviz,nar,ayva,dut,üzüm,kiraz,kızılcık,hurma,eriğin bütün türleri) ağaçları, rengarenk (gül,nergis,lale,leylak,ortanca,hanımeli,karanfil,akasya,gelincik) çiçekleri, bülbülleri, böcekleri, dost (köpek,kediler,kaplumbağa,kirpi) hayvanları ile bütünleşen doğanın tam ortasında iki katlı bir evdi.


Babaneye teslim edildiğinde beş yaşındaydı küçük yavrum. Sabah götürüp akşam alınamayacak uzaklıkta olmasından haftalık teslimdi bu. Pazartesi sabahı teslim edip Cuma akşamları alıp eve geliyorduk, çaresizliğin zorluğu yavruma düşmüştü kabullenmek. Hiç aksatmadan gidip gelmelerimiz bir gün geldi aksadı. Yıl sonu iş yoğunluğu babayı ve beni Cuma akşamı gitmemizi engelledi. C.tesi sabahı ilk işimiz yavrumu almaya gitmekti, gittiğimizde ağlamaklı bir yüzle sarıldı ve "bugün oldu gelmediniz, niye bugün gelmediniz" diyerek baş parmağını gösteriyordu.
Sonradan çözdüğümüz parmak olayı bizi hem güldürdü hem de yüreğimizi çok sızlattı. Meğer yavrum Pazartesinden başlayarak bir elinin parmaklarını tek tek içe kapatıp gün hesabı yapar, beşinci parmağına sıra geldiğinde bizi beklermiş.

Karşımızda oturan baba yarım halamın oğlu abim ile anne yarım yengem, büyük kızımın bakımını 3.5 yaşından bu yana üstlenmişlerdi. Birinci sınıfa giden yavrum okuluna, babaneye giden küçük yavrum okula ay sayarak geçirilen bir kışın üzerine, okulların kapanışına yakın, biz kocaman büyüklere iki küçücük miniklerden "biz artık evde yanlız kalmak istiyoruz" teklifi geldi. Şaşırmış,üzülmüş,sevinmiş,düşünmüştük.
"ben yanlız bile kalır ablamı bekler, okuldan gelincede ona bakarım" demişti küçücük bebeğim benim.

Okulların kapanmasına bir hafta kala bıraktık!!! evet bıraktık. Caresizlik mi? Güven mi? Cahillik mi? bilmiyorum ama şimdi olsa asla böyle birşeye razı olmam,olmayız. Gerçi tam karşımızda oturan büyüklerimiz ve çok değerli, beni doğduğum günden beri tanıyan komşularımızın güvenine sığınmamız da bu durumda çok önemliydi.

Evde geçirdikleri ilk günü unutmam mümkün değil, çalışırken bir elimde kalem bir elimde telefon vardı, nasıl akşam olmuştu o gün nasıl!!! Akşam eve geldiğimizde bir de süprizleri vardı , mutfağa girdiğimde bir süzgeç içinde birbirine yapışmış ve kalıp şekline dönüşmüş bir makarna bekliyordu bizi. Tabiri caizse aklım başımdam gitmişti, ocak,kaynar su, küçücük ellere koca tencere (akıllı yavrularım benim) of ooof.

Hayatımızda yediğimiz en güzel makarnaydı ama. Daha sonrasında büyük bir süpriz daha bekliyordu beni (dolap ve çekmecelerim her zaman çok intizamlıdır, vaktimin darlığı bile beni bu düzenden alakoyamaz) evde ne kadar çekmece ve dolap varsa ki buna mutfak dolapları ve buzdolabı da dahil altı üstüne gelmişti "ne bu, ne oldu buralara" diye sorduğumda içimi sıkıştıran, boğazımı düğümleyen bir cevap geldi.
"Ben bu evde olmadığım için nerede ne var hiç bilmiyorum, öğrenmek için baktım diyen küçük kızıma ağlayarak sarıldım.


İki minik kız kardeş, iki büyük gibi yaz boyunca evde yanlız kaldılar, alıştılar,alıştırdılar. Kış gelince okula gittiler, babalarının sabahtan hazırlayıp bıraktığı sobayı bir kibriyle tutuşturup sönmemesi için odun takviyesi yaptılar, odalarının camını buzlu cama dönmüş şekilde sildiler, okul dönüşü masa üstünde hazırlanan yemeklerini ısıtıp yediler, ödevlerini yaptılar ve hayata hazırlandılar.

Önceleri okula götürüp bırakırken işe bir saat geç gitmemin çözümünü yine onlar buldular.
"Biz okula yanlız gidebiliriz artık"
Sabahları kahvaltı sonrası giydirip saçlarını tarıyordum ve işime gidiyordum, onlarda saatleri gelince kapıyı kilitleyip okullarına gidiyorlardı. Yavrularıma yokuşun bitimine kadar minnoş (kedileri) eşlik ediyordu, "hadi dön minnoş" dediklerinde minnoş bahçeye dönüyordu.
Bir anahtar sahibiydi yavrularım, tabi bu arada kaybolan anahtarın ve koşa koşa işten yeniden yaptırılmış anahtarlarla gelmemin sayısını hatırlamıyorum.

O bahçede, çaresizliğin ortasında sadece sevgiye dayanarak geçen güzel günlerin, yılların anıları bununla biter mi? Daha yazılacak onca güzel günler varken.
Ama çok yoruldum, yorulan parmaklarım değil de yüreğim. Anıların içinde kaybolurken, içinden çekip çıkardıklarıma isyan eden anıların kavgası yordu yüreğimi.

Bu mu acaba? unutmamak için görmek gerekenler.




24 yorum:

Aynur (Küçük Hala) dedi ki...

farklı zamanlarda farklı yerlerde yaşayan anılara, hayatlara girmek çok hoşuma gidiyor benim
bunda sizin anlatışınızın etkisi fazlasıyla Nur Hanımcım
sanki o anda bende varmışım gibi hissettim inanın
yoruldunuz ama devamını beklemekteyim ben :)

bu arada fotoların üzerindeki tarihlerde bir yanlışlık mı var?

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Aynurcum,
çok teşekkür ederim canım, evet yoruldum. yazarken ağlamak,gülmek,dalıp gitmek hepsi bir aradaydı.
Fotoğraflar 80 yıllarına ait:)
tarihler bugün kopyaladığım için canım.

turkuaz kıyılar dedi ki...

İyigeceler Nur Hanım, sizin yazılarınızı okumaktan çok keyif alıyorum.
Ufak kızınızın parmak olayı burktu yüreğimi,tutamadım aktı gözyaşlarım...
Her sabah 2,5 yaşındaki kızımı kreşe bıraktıktan sonra içimden geçenlerde burkuyor yüreğimi...Hayat acısıyla tatlısıyla çok güzel aslında,unutmadığınız bu anıların yanında kimbilir yine unutamadığınız ne güzel günler vardır...minik yavrunun sözleri de zihnime yer etti, "unutmamam için görmem lazım"...ahh bu çocuklar,hayatın güzelliği onlar...
Paylaşımınız, yazınız çok güzeldi,teşekkür ediyorum, 80'li yıllarda, şimdi aramızda olmayan canım babacığımla iki katlı bir köşkte ve bu köşkün bahçesinde geçirdiğim günlere götürdünüz beni...teşekkür ederim...

Asuman Yelen dedi ki...

Bir bölümünü yazarken yorulduğun anıları yaşarken hangi duygular nasıl yoruyordu seni tahmin edebiliyorum. Suçluluk, merak, endişe, gurur, tatmin, ileriye yönelik umut. Eminim tüm bu duygular yüreğine çivi gibi çakılıp kaldılar.
Bugün başta gurur ve tüm bunların bitmesinin verdiği iç rahatlığı baskındır ama ruhunu yoran diğer endişeler de asla yok olup gitmemişlerdir eminim. Benzerini Rayuş da yaşadı ve hep yakınımda olduğu için biliyorum.
Duyguların yazına oradan da yüreklerimize geçti Nur' cum.
Çocuklarının ve tüm sevdiklerinin hep güzel günlerini görürsün İnşallah :)
İyi Pazarlar arkadaşım...

Sevginin Ruhu dedi ki...

Ne kadar benzer yaşamlarımız var. Çocuklarımız büyürken yanlarında olamadık. Onlar büyüdü gitti biz evde yalnız kaldık. Kızımı karşı komşuma bırakıyordum. Geleceğime yarım saat kala koltuğa oturur kapıya bakarmış. Anılar yoruyor insanı. sevgiler

icimdeki yolculuk dedi ki...

nur ablam benmi çok sulu gözüm çözemedim bunu bir türlü.parmaklarını sayıp kapatmış kendi kendine hesap yaparmış yavrucum.çekmeceleri deşip evi talan etmesi ben bakarım ablama inanki içim sızladı seni hiç düşünemiyorum:((

Hülya dedi ki...

Okudukça kendimi gördüm. çalışan annenin ve çocukların kaderi birbirine benziyor. Kızlarda uzun saçı sevdiğim halde, ilk okulda kızımın saçları hep kısacıktı yalnız kaldığından yapamaz diye.. okula başladığında önü düğmeli okul önlüğünü çok aramıştım. kendisine kolay olsun hemde evin anahtarını içine çengelli iğne ile tutturuyorduk. kardeşinin üzerindeki sorumluluğuda ayrı idi. Sevgiler..

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Turkuaz kıyıları,
hoşgeldin ve ne iyi ettin, dünya güzeli bir prenses sayfası beni mutluu etti.
Siz 80'li yılların çocukları şanslı çocuklardınız, çok hengamenin olsuğu yıllar ama hiç kötülüğü olmayan yıllardı o yıllar.
Belkide cesaretin en büyük nedeni insanların budenli kötülüğe yönelmemiş olmasıydı.

Asumancım,
canım arkadaşım beni çok iyi çözdüğünü tahmin ediyorum,yazarken o çivi nasıl burktu yüreğimi.Teşekkürler canım.

Sevginin ruhu,
Sevgicim, en acısıda dediğin bu işte. Doyamadık, tam birlikte olacakken de gittiler. Ama dönüşleri çok kalabalık oldu. Getirdiklerinin tadı hiçbirşeyde yok. Çocuklarımızla fazla yaşayamadık bunun için torunlarımızdan hıncını çıkarmaya çalışıyoruz.
Bu arada halen bloguna yorum yapamıyorum bende öğrenemedim nasıl olduğunu.

Fundam,
çekip çıkardıklarım sadece bunlar değildi de, yazabildiğim bunlardı işte onlarla öyle anılarımız varki aklıma geldikçe ağlarım.

Hülyacım,
benzer yaşamlar, benzer zamanlarda oluyor sanırım. Şimdi bakıyorum kolay gibi geliyor. Gerçi yine çocuklar kreşte, yuvalarından anneden ayrı ama belki arkadaşlarının olması biraz iyi gibi.
Yok olmamalı hiçbir çocuk anneden ayrı olmamalı.Tam çocukluk yılları anneyle geçmeli. Şimdiki düşüncem ama ben çalışmayı o kadar çok seviyorduk ki, ekonomik zorluklar yenilebilinirdi belki ama ben asla çalışmaktan mesleğimden ödün vermek işstemedim. Buda kendi kendime itirafımdır:)

Yürekten sevgilerimle...

Adsız dedi ki...

Nur ablamm yüreğine sağlık.Ne kadar güzel aktarmışsın bize.Allahım bağışlasın tüm sevdiklerini.Tüm sevdiklerinin en güzel günlerini gör.

laleninbahcesi dedi ki...

Sevgili Nur, sanki kendi hayatımızı okudum. İki kız bahçeli ve, çaılşan anane -baba...
O zamanlar masamda telefon yoktu...Şirketin telefonunu kullanmak da yasaktı...özel işler için yani.
Her öğle tatilinde yemekhaneye çıkmadan telefon kulübesine giderdim. Bir gün baktım masamda bir çalışma var, ne oluyor dedim, telefon bağlıyoruz masaya dediler. Patronum , farketmiş. Yani seni okurken ben kendi anılarıma gittim. Kalemine yüreğine sağlık.

--- dedi ki...

Gece gece ağlattın!
Ne evde yalnız kalmış olmak, ne erken sorumluluk sahibi olmak, ne o günlere duyulan özlem ne de yaşımızın artık kemâle erdiği gerçeği falan değil beni ağlatan; ben hâlâ o günlere dair en çok "özlem" duygusunu hatırlıyorum. O kadar keskin bir duygudur ki bu, istese de istemese de büyütür insanı, sen de iyi bilirsin.
Belki bu yüzden bizim çocuklar hiç büyümeyecek.:)

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Sevgili Lalecim, aynı yollardan geçenlerin çok daha iyi anlayacağı bu duygu hiç içimizden çıkmayacak sanırım. Ben çalışmayı çok sevdim, çocuklarım kadar değil tabi! ama bunun yanında geleceğin planları, kendim için ve en önemlisi de ekonomik için ne çekilmesi gerekiyorsa çektim.



Canım yavrum:(
varsın büyümesinler birde böylesini görelim:)

Çınar dedi ki...

Çocuğuna güvenebileceği bir bakıcı bulamayan, en iyisi olduğunu düşündüğü bakıcının yaptıkları karşısında da yıkılıp işini bırakan bir bir anne olarak içim burkuldu yazını okurken, geçmişi hatırlayıp.

Annem başka şehirdeydi Kayınvalidem sorumluluk yüklenmek/ hayatını kısıtlamak/ istemedi bu yüzden yabancılara bırakmak zorunda kaldım oğlumu. Ve kayınvalidesi çocuğuna baktığı halde onun dedikodusunu yapan bazı akadaşlar vardı ne çok kızardım onlara. "Size tavrı ne olursa olsun, çocuğunuzu şevkatle sarıp sarmalıyor olması herşeye bedel, konuşmaya hakkınız yok " derdim. Hala da öyle düşünüyorum geçmişte bunun zorluklarını yaşamış biri olarak.

Kızlarına hayran kaldım Nur'cum. Seni ve onları tebrik ediyorum ve kızının yorumu da beni çok etkiledi. Sen onlara ne güzel bir eğitim vermişsin ki, minicik yaşta çok ciddi bir sorumluluk yüklenmişler.

Eminim ki; şimdi kızların da çok güçlü, duyarlı ve sorumluluk sahibi birer annedirler. Ya sen; ne tatlı bir anneannesin...

Sevgiler

sibel dedi ki...

benim de, hic buyumemek isterken erken buyuyuvermis olmaktan dolayi yasli gozlerim sanki...neyse hala dizine yaslayabiliyorum ya basimi...varsin o gunler de boyle gecip gitmis olsun...

ege dedi ki...

Kutlarım Nur hanım..Yazınızı okurken kendi çocuklarımı düşündüm..Acaba yazabilirmiyim hemde sizin gibi dolu dolu..Kaleminiz hiç susmasın, sevgiler..

FATOŞ dedi ki...

Siz ne yaptınız böyle Nur Hanım !! Tesadüfen blogunuzu açtım
ve bu yazınızı okudum can evimden vurdunuz beni.Benimde çocukluğum annemden ayrı geçmişti .Şöyleki kışları okul için ben ve kardeşlerim kasabada yaşardık annem ise köyde .Hafta sonunun gelmesini iple çekerdim hiç geçmezdi zaman .Köyümüze giden arabaları görünce derince bir iç geçirirdim keşke bende o arabada olsam diye.Okuldan geldiğimde hiç bir zaman kapıyı açan annem olmadı benim ,bu beni çook ama çook üzer.Okudum çalıştım hep başka şehirde yine kapıyı açan annem değildi.Hep yanımda anahtarla gezdim ben.Tüm bunlara çok üzülmeme rağmen bende çalışan bir anneyim .Okuldan gelen kızımı göremiyorum yazın bakıcı kışın 2-3 ay babaanne buda bu yıl ilk kez oluyor.Eylül de anneciğim geldi 2 ay yanımda kaldı her iş çıkışı beni balkonda kurulu masanın başında bekledi.Bu tadı hiç bişeyde bulamadım. Bol bol eski günleri yad ettik canım annemle .

FATOŞ dedi ki...

Şimdi ise kzım büyüyünce aynı şeyleri hissedecek diyorum ama hayat şartları işte.Ben de çocuklarına anneanne veya babaanne si bakanların çook şanslı olduğunu düşünürüm .Lütfen bunların kıymetini bilin baş tacı yapın .Ufak tefek şeylere laf sokup birbirinizi kırmayın derim.Çocuğu yabancı birisine emanet etmek çook ama çook zor.
Yüreğinize kaleminize sağlık.

Zeugma dedi ki...

Bazen küçücük bir an nerelere alır götürür, neler neler serer insanın gözleri önüne değil mi?
Ellerinize sağlık Nur Hanım..
Çok etkilenerek okudum...
Sevgiler..

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Çınarcım, canım arkadaşım en iyisini yapmışsın. Belki yapılması gereken de bu. Çocuklarım sanırım kendi duygularından yola çıkarak çocuklarınla daha çok vakit geçirmek için bazı fedakarlıklar yapıyorlar.Teşekkürler güzel yorumun için.

Yavrum, siz benim için hep aynısınız hiç büyümediniz ki!

Sevgili Egecim, teşekkür ederim güzel sözlerin için bende senin yazılarını zevkle okuyorum

Sevgili Fatoş,
hoşgeldin, çok teşekkür ederim. Duygu dolu satırlarınla çok güzel bir yaz ile postuma eşlik ettiğin için.Blog ortamındamısın bilmiyorum ama ulaşamadım.

Sevgili Zeugma,
her anı dolu dolu anlarla dolu yaşamımızda, çok teşekkür ederim canım.

Hepinize sevgilerimle ve geç yorum cevaplarım içinde özürlerimle:))

noyumberry dedi ki...

Sizin yazılarınızı hep sakin kafayla okumak istiyorum bu yüzden bir türlü vakit bulamıyorum..hoş bugün de sakin kafayla değil ama yine de vakit yarattım:)Ama yazınızı okurken bir yumruk dayandı boğazıma:(
Küçükken sorumluluk verilen çocuklar, büyüyünce sorumluluk sahibi oluyorlar,tanıdıklarımdan biliyorum.
Siz dolaylı da olsa bir sorumluluk vermişsiniz onlar da bir şekilde başarılı olup hayata
hazırlanmışlar,ne mutlu size böyle evlatlara sahipsiniz..
paylaşım için teşekkürler..
sevgiler:))

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Tülaycım,
değerli dostum, çok teşekkür ederim. Aynen dediğin gibi zorunlu sorumluluk verdiğim çocuklarım sorumluluk sahibiler.
Sevgiler...

biraydamasalı dedi ki...

gözlerimi hiç ayırmadan ve resmen oturduğum yere çivilenmiş gibi soluksuz okudum yazıyı.çocuklarımız ahhh her şey onlar için diyoruzda onlarda az fedakarlık yapmıyorlar bizim için.bende iki tane büyüttüm bu şekilde.mecburiyetler insanları olgunlaştırıyor sanırım.şu an sorumluluklarını bilen aklı başında bireyler ikiside.sevgiler
AYDA

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Sevgili Ayda,
hoşgeldin, seni tanıdığıma sevindim. Aynı yolların kişileri olmakta çok güzel. Ayrıca KDZ.Ereğli ile bağımda çok kuvvetlidir:)
Sevgiler...

Birkaselezzet blogspot.com dedi ki...

çok güzel şeyler paylaşmıışsınız:)))
ellerinize sağlık:)
bana da beklerim.
:))))

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...