Pazar, Temmuz 27, 2008

D O Ğ A VE B E N








Tatil, (emeklinin tatili olurmu?) gezi, heyecan bitti. Şimdi yaşananların ve fotorafların kalıcı bırakma zamanı.

Evde geçen son akşamın heyecanı ile uykuyu dalamayaşımız, sabahın ilk ışıkları ile yola çıkma düşüncemizi aldı götürdü. Kolay değildi 900 Km. yol yapacaktık. Gecenin2.30 da evde oturmaktansa yola çıkmayı uygun gördük ve çıktık. Gerekirse bir yerlerde kalır bir gece geçirirdik.

Yolların rahatlığı, eşimin aceleciliğinle birleşince devam dedik. Kısa molalarla yolumuzu rahatlattık.


Karşı yönden gelen kamyonların arkasında sollamaya hazır arabaları gözlemek, sağ ve sol şeritteki arabaların hızını izlemek, dikiz aynasında gerideki arabaların ne yapacağını düşünmeye çalışmak dışında yol yorgunluğumuz olmadı. Bu arada arabayı ben kullanmıyor, sadece üstüme vazifeymiş gibi trafik kurallarını takip ediyordum. Eşimin " sen bari uyu" demesine karşın, uykusu gelmiştir diye devamlıda konuşuyordum.







İğdır ormanlarına gelince, yolculuğumuzun sonuna yaklaştık. Oktay Ekşi otoyoluna varınca da, köyümüzün bağlı olduğu İlçeye geldik. İlçeden köye yaklaşık 10 Km. kaldığında yorgunluğumuza rağmen mutluyduk.

(Aslında benim hiç köyüm olmadı, köy hayatını çok sevmeme karşın bu yaşıma kadar köy hayatını 3. kez tadacaktım. Gittiğimiz köy eşimin köyü ve tam bundan 14 yıl evvel gitmiştik. Eşim de köyünden ayrı yaşamıştı, hatta aileside. Çocukların tahsil ve çalışma hayatı için İstanbul'da yaşamayı seçmeleri anne, babayı da İstanbul'a yerleştirmişti. Yıllar sonra köydeki yaşamı özleyip dönmeleri, evlerini açmaları ve sadece yazlarını orada geçirmeleri, bizleri de oraya çekmişti. Sevinçle iki yıl üstüste gitmiş ve birdaha da gidememiştik. Zaten köy sadece yazları gidilen, benim deyişimle "köy yazlığı"na dönüşmüştü.
Kışları köyde beş aileden başka kimse kalmıyordu. Bu gün ise sadece üç aile kalmıştı. Yazın kalabalıklaşan köy, kışın üç aileyle sessiz ve hüzünlü oluyordur sanırım. Eşimin babası 86 yaşında 2002 yılında vefat etmesinden sonra eşimin annesi köyü hiç bırakmamış, mart ve kasım ayları arası yaşamını köyünde geçirmeyi tercih etmişti. Bugün 85 yaşına sağlıkla gelmesini oradaki yaşamına bağlamak gerek.

Kayınvalidem bizi görünce çok çok mutlu oldu. Yorgun olduğumuzdan, bizim için hazırlanan yemekleri yedikden sonra akşamı evde dinlenerek geçirdik. Nede olsa doğanın güzelliğine sarılmak için günlerimiz vardı.
















Bu köy ve belde gerçekten çok güzel. Doğa harikaları olan Türkiye'mizin ve doğa harikaları olan Karadeniz'in incisi Ordu'nun dağlarında oluşan onlarca köyünden biri.







İlk gittiğimde ve gördüğümde "cennet burası olmalı" diye düşündüğüm EĞRİCESU.


Etrafı çam ormanları ile çevrili, yeşil doğal çimenleri ile rengarenk doğal çiçekleri ve eğrile eğrile akan bir su, nereden başlayıp nerede bittiği belli olmayan bu su dağların doruklarından gelip, ormanın ortasından geçerek kendine yer etmiş tadına varılmaz bir su. Köy sahiplerinin kısa mesafelerle yaptırdığı çeşmelerden buz gibi suyu içmek sanki yaşam iksiri gibi birşey. Yaklaşık 2 Km.lik bu orman ortası, çok eskilerde hayvanlarının otlatılması için parsellenmiş köy sahiplerinin, şimdilerde orman odunlarından masalarının yapılması ile piknik alanına dönüştürülmüş inanılmaz güzel bir ovacık.



KABAKTEPE başını göğe dayamış tüm ihtişamıyla karşıladı bizi. Etrafı çam ormanları ile süslü, başı dik, kadife yumuşaklığında doğal çimenleri, tepesine varıldığında inanılmaz manzarası ile sanırım bir eşi daha yoktur. İlk gittiğimizde yürüyerek çıkmıştık ama bu sefer yolun yarısına kadar arabayla gittik. Ormanın aralarında yapılan araba yolu, orman bitiminde yürüyüş yolu olarak devam ediyor.Bizde kalan yolu yürüyerek tepesine kadar çıktık ve doyumsuz manzarayı izledik. Geri dönüşte çorba yapmak için "gücükdane" topladık. Gerçekten organik otla yapılan bu çorba enfes oldu.
Doyumsuz güzelliği geziyor, suyunu içiyor, hava ve su bizi devamlı acıktırıyor, bizde yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerimize sarılıyor, yani deyim yerinde ise ye, iç, gez yapıyorduk.



Ve yaylaları!
Benim bir sözüm vardır, tarifini yapamadığım şeylere "anlatılmaz yaşanır" derim. İşte öyle bir şey, bu yaylalar anlatılmaz, yaşanır.






ERİÇOĞ tepesi, yaylaların doruğu. Oraya çıkılması imkansız, dik ve neredeyse tepesi göğe yerleşmiş. Ayrılmaz yeşil ve mavi olmuşlar. Giyimlerde ve kullanılan nesnelerde ikisi bir araya gelmeyen yeşil ve mavi bu kadar mı güzel olur? denecek kadar yakışmış birbirine. Tepesinde iki kızın mezarı bulunan bu dağın bir de efsanesi var. Peşindeki ermenilerden kaçan iki genç kız, çok yorulunca diz çöküp Allah'a yalvarmışlar. " Yer yarılsın, mezarımız olsun, esir düşmeyelim". Rivayete göre iki metre arayla yer yarılmış, içine düşmüşler ve aynı anda yer tekrar kapanmış. Çok sonraları mezarları yapılmış bu tepede ve adına da "Uzun kızlar mezarlığı" demişler.


Yayladaki sayısız koyunların, güzel gözlü buzağların arasında tadımsız saatler geçirirken acı bir haberle biraz da üzüldük. Eşimin ortaokul öğretmeninin, ani bir kalp krizi ile vefat ettiğini öğrendik. Yıllar sonra emekliliğinde köyde devamlı yaşamı seçen, kendini hayvanlara ve okumaya adayan bu ilim adamı, yatağında kitap okurken ölmüştü. Ebe olan eşinin acısı, "yiğidim ben varken sen niye gittin" yakarışları içimizi titretti.



Eşimin ilkokulu, orjinalliği hiç bozulmadan yenilenerek beldede bulunan yüksekokul yurduna dönüştürülmüş.


Köyde yaşam değişik, hiç kent yaşamına benzemiyor. Sabahları erken kalkılıyor, (uyumak istesende temiz hava buna fırsat bırakmıyor.) akşamları erken yatılıyor, (herkez yattığı için uyku olmasada yatılıyor, ben kitap okuyarak uyku saatimi dengeledim.) ciğerlerine dolan temiz hava insanı daha çok acıktırıyor, çarşı pazar hengamesi yok, günde bir sefer beldeden gelen ekmek arabası bekleniyor, (arabadan alacağımız ekmeği yiyemiyeceğimizi anladığımızdan, evde ekmek yapma girişimimle çok güzel ve temiz ekmekler yedik.) köy meydanında (İnanılmaz ama İst.Büyükşehir Belediyesine ait.) banklara toplanıp sohbet ediliyor.


Gündüz güneşin yakmadan ısıttığı sıcacık saatlerin ardından gece çöken ayazla yakılan kuzineler, üzerinde kaynatılan su güğümü ve çayın tadı ise bir başka güzeldi. Temmuz ayında gündüz yaz, gece sonbahar.



Gezdim, doymadım.
Kuzine tutuşturmak için ormandan gıcık, (çam kozalağı) topladık. Yıllarca kokusu ve kendisi bozulmayan sarı küçük çiçekler desteledik, dolma sarmak için kısa küt ağaçlarda oluşan malisan yaprağı kopardık, villalarıyla ve etiyle ünlü Çambaşı yaylasında, etimizi ocağın başında kendimiz pişirip kendimiz yedik.

Yıllar önce gördüğüm güzellik duruyor mu? diye bakmaya gitmiştim. Geçen yılların oralarda doğayı yok etmediğini aksine coşturduğunu gördüm. Minicik yavru çamlar, analarının dibinde büyümeleri, dikmekle olmayıp, korumakla olduğunu anlatmak istiyorlardı sanki.


Artık ormanlarımız yanmasın, doğa yok olmasın, yeşil ve mavi tükenmesin istiyorum.

17 yorum:

Sanem dedi ki...

Hoşgeldin Yaşamın Kıyısında. Çok güzel bir gezi olmuş. Aradan yıllar geçmesine rağmen doğanın bozulmaması ne büyük lütuf! Özellikle yaylalara bayıldım.

уαѕємin... dedi ki...

ne güzel fotolar bunlar

köylerin tadı apayrı oluyor nedense unutulmuyor sizin yaşadıklarınızda unutulmayacağa benziyor

sevgilerr

sufi dedi ki...

"Orda bir köy var uzakta"şarkısının ikinci mısrasını yani "o köy bizim köyümüzdür"yaptın yazıların ve resimlerinle ellerine sağlık.Yeşil ormanların oksijenini ciğerlerimize iki yiğit kızın hüznünü yüreğimize çekip paylaştık çok şükür.ya ekmeklerin ve çiçeklerin kokusunu bloguna eklediğini söylersem inanırmısın? Sağolasın sevgili nur.
Sevgilerimizle.

:)den dedi ki...

Ne güzel bir gezi olmuş. Temmuz sıcağında içimi serinletmekle kalmadınız özlemlerimi hatırlattınız.
Benim de hiç köyüm olmadı. Hep metropollerde geçti bunca yıl aklım doğada kalarak...
Sevgiyle...

sofi dedi ki...

Hoşgeldin, ne güzel anlatmışsın, dolaşıverdim sayende oralarda, doğayla kucaklaşmak bu olsa gerek...

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Sevgili Sanem,
Çok teşekkür ederim. Gerçekten güzeldi, resimlerine bayıldığın yaylaları görsen ayrılamazsın.

Hoşgeldin Yasemin,
Evet köy yaşamı, bu korkunç binalardan sonra çok iyi geliyor.

Sevgili Dilek,
O çiçekleri desteledim, ufak bir vazoya koydum. Kokusu yayıldı ve yıllarcada çıkmıyor. Ekmek kokusunu evdede denedim ne yazık ki orada ki gibi tat vermedi.

Hoşgeldin (:den
Köyü olmayanlar sanırım köy özlemini daha çok duyuyor. Yeşili evimizde iki üç saksıya sığdırarak.

Sevgili Sofi,
Çok teşekkür ederim. Ne mutlu bana ki iyi anlatabilmişim ve seni dolaştırmışım.

Hepinize Sevgiler...

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Ne kadar güzel yerler. Yeşili korumak, maviye sahip çıkmak. Elin oğlu uğraşıp duruyor, biz olan güzelliklerimize sahip çıkamıyoruz maalesef. Ama dediğiniz gibi, doğa kendini yeniliyor, yeter ki biz, olumsuz yönde müdahale etmeyelim. Umarım hiç kaybetmeyiz bu güzellikleri ve bu nefis doğayı.

Kayınvalideye de kocaman bir maaşallah diyelim.

Başınız sağolsun. Allah rahmet eylesin öğretmenimize.:(

Tekrar hoşgeldiniz.
Sevgiyle...

ZRPNDT dedi ki...

hoşgeldiniz harika bir tatil olmuş, kayınvalidenize sağlıklar dilerim ayrıca başınız sağolsun...Resimler doyumsuz

Mehtap dedi ki...

Hoşgeldiniz.ne diyeceğimi bilemiyorum.Sayenizde içimde inanılmaz arzu ve özlem varken buralara görmüş tanımış gibi oldum.Ama oralarda olmayı o kadar çok istiyorum ki.Buna gerçekten ihtiyacımız var herhalde.Şehir hayatı çekilmez oldu artık.Çok mutlu oldum.Ellerinize yüreğinize sağlık.Ayrıca başınız sağolsun.Öğretmenimizede Allahtan rahmet diliyorum.sevgi ve saygılar.Hayırlı kandiller.

Mehtap dedi ki...

Hoşgeldiniz.ne diyeceğimi bilemiyorum.Sayenizde içimde inanılmaz arzu ve özlem varken buralara görmüş tanımış gibi oldum.Ama oralarda olmayı o kadar çok istiyorum ki.Buna gerçekten ihtiyacımız var herhalde.Şehir hayatı çekilmez oldu artık.Çok mutlu oldum.Ellerinize yüreğinize sağlık.Ayrıca başınız sağolsun.Öğretmenimizede Allahtan rahmet diliyorum.sevgi ve saygılar.Hayırlı kandiller.

cinar dedi ki...

Daha önce de yorum bırakmaya çalışmıştım ama yine başarısız olmuşum anlaşılan. Bilgisayarımdaki sorundan bütün dünya haberdar oldu zaten bu şekilde :))

Fotoğraflar inanılmaz güzel. Doğu Karadeniz en çok gitmek istediğim yerlerden biri. Tertemiz yayla havasının kayınvalidenize ne kadar çok yaradığı da ortada. Maşallah.

Bu arada benimkinden çok daha uzun ve ayrıntılı bir gezi yazısı yazmışsınız :) Ellerinize sağlık. Acaip bir gitme isteği uyandırdınız bende :)

Sevgilerimle.

Hamiş : Söylemeden edemeyeceğim, fotoğrafınızı gördüğümde bana çok tanıdık geldiniz. Kimbilir kaç kere karşılaşmışızdır bu küçük şehirde :)

Yaşamın kıyısında dedi ki...

İncegülüm,
Çok teşekkür ederim.
Evet korumasını bilsek doğa devamlı kendini yeniler. Ama heyhat bak yine cayır cayır yanıyorlar.
SEvgilerimle...

Sevgili FZ,
Hoşbulduk, yorumuna çok teşekkür ederim. Resimler doyumsuz, birde aslını görsen.
Sevgiler...

Sevgili Mehtap,
Çok haklısın, şehir hayatı çok yorucu, herkezin doğaya bu anlamda çok ihtiyacı var. Hep yapabilsek belkide yaşam daha bir kolay olacaktır.
Sevgiler...

Sevgili Çınar,
Gösterdiğin inceliğe çok teşekkür ederim.
Bilgisayarın arızası gerçekten çok zordur.
Karadenizi sevmemek elde değil, doğa güzelliği doyumsuz.
Birgün biryerlerde seni görmüş olma olasılığı varki bende kendimi sana yakın hissediyorum. Belki de çok sevdiğim o güzel şehirde yaşadığın içindir.
Sevgiler...

Aymen dedi ki...

içim açıldı valla ne güzel manzaralar bunlar. emeğinize sağlık.

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Çok teşekkür ederim Aymen,
senin de fotoğrafların canımı çektirdiğini itiraf etmeliyim.
oralara gitme isteği doğdu içime.

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

merhabalar..
bir samsunlu olarak çoook merak ettiğim orduyu böylesine keyifle takip etmekten çok keyif aldım.
tşkrlr svglr NuNu

Adsız dedi ki...

"Cennet burasi" dediginiz Egricesu benim Soyadim, esinizin vefat eden Ögretmeni benim öz Amcam, Büyükbabamin canindan cok sevdigi biricik kardesi. Canim Amcam seni coooooooooooook seviyorum, hepimize emegi gecen Amcam ve geride biraktigi canim Ebeyengem. Köy tanitiminizda Amcami da andiginiz icin size sonsuz saygilarimi sunuyorum. Malesef cok deger verdigimiz yakinlarimizin bizden ayrilmalarini engelliyemiyoruz; canim Amcam, 1976da almanyada trafik kazasinda 25 yasinda hayatini kaybeden babacigim, sizin su ictiginiz cesmelerden birtanesinin sahibi babaannecigim daha nice adini saymadigim yakinlarimiz... fakat onlarin kök saldiklari yerleri ve güzellikleri filizlendirmek bizim elimizde. Ne mutlu bana ve kardesime ki, benim biricik annecigim ve büyükbabacigim biz kücükken elimizden tutup bize köyümüzü ve kökümüzü tanittilar, ne mutlu bana, anlattiginiz köy bizim köy ve ben su an almanyadan tesadüfen sizin tanitiminizi kesfettim ve bu köy benim köy, o cesmenin basinda rahmetli amcamla ve büyükbabamla karpuz yedim.... diyebiliyorum.
Sayin mesajimi okuyan büyüklerim; cocuklarinizi sahip oldugumuz güzelliklerden mahrum birakmayin, onlara tanitinki onlarda benim gibi dünyanin bir ucundada olsalar, tanisinlar - saygilar -

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Bu gün eşim bloğunu okuduğunda"gel gel ta Almanyalardan bir memleketlin bizleri bulmş"dedi.
Gerçekten de gözlerime inanamadım.Seni ben hiç tanımıyorum güzel kız ancak senin rahmetli babanı,anneni çok çok iyi tanıyorum."Tanıyorum" sözcüğü aslında çok yersiz.Çunki;senin baban benim süt kardeşim,annen ise,okul öncesinden başlayarak annenin Almanya'ya benim İstanbul'a gittiğimiz zamana dilimindeki çocukluk arkadaşım.Ayrıca ortaokul yıllarında Mesudiye'de hep beraberdik.Annenin sağlığı nasıl?
Sevgilerimle,

Apul'un küçük oğlu

Merhaba sevgili isimsiz okurum,
İsimsiz dedim ama şu anda en azından kim olduğunu biliyorum. Daha önce de öbür yazıma bıraktığın yorumun sana ait olduğunu tahmin ediyorum. Ayrıntılı bilgi ve yorumların için çok teşekkür ederim.
Sevgilerle...

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...