
- Aaaanneee, ben bunu giyeceğim.
- Yok yavrum, giyemezsin hava soğuk.
- Ama ben giymek istiyorum.
- Üşürsün ama.
- Olsun giyicem işte.
- Hasta olursun kuzum, hava soğuk dedim ya!
- Giymek istiyorum ama.
- İyi aman giy, giy!
- Ama sen istemiyorsun!
- Ben istemiyorum ama sen istiyorsan giy.
- Giymeyeceğim, çünkü sen istemiyorsun.
- Peki o zaman giyme.
- Bak istemiyorsun işte....
Giyme, giyeceğim. Giy, giymeyeceğim, böyle sürer gider. Anne çoktan pes etmiştir ama yavrunun pes etmeye hiç niyeti yoktur, en azından yarım saat mücaadelesini verir bu durumun. Ortada bir sorun yoktur da, tutturmuş olmak değil mi? maksadı.
Önemli değil altı yaş sendromu!
Şimdilerde yaşama merhaba ile başlıyor sendromlar, ilk üç ay gaz sendromu. Anne bu ilk üç ayın bitmesini nasıl, nasıl bekler, gaz sorunu önemli.
Bebek ağlar, anne ağlar. Ah bir geçse!
Anne bilmez daha ileride karşılaşacağı sendromları, hele ilk bebeği ise. Bilse önünde ki sendromları çoktan razı olacak ilk üç aya.
Daha sonra; iki yaş, dört yaş altı yaş. Bitmedi oniki yaş, onsekiz yaş sendromları; aradakileri saymazsak.
Nişanlanılır, evlilik sendromu başlar. Hamilelik sendromu, lohusalık sendromu. Kırklı yaşlara yaklaşılırken, yaşlanıyorum sendromu. Menopoz, antropoz sendromları. Yaş ilerledikçe, ağrılar başlayınca "hastalık hastalığı" sendromu.
Belkide bunlar fiziksel sendromlar! Hadi kabul edilebilinir. Bir de kendi kendimize yarattığımız sendromlar vardır. Pazartesi sendromu, rejime başlama sendromu, yaz tatili dönüş sendromu, evde temizlik yapılacak sendromu v.b.
Eskiden ya sendrom sözcüğü çok bilinmezdi ya da sendrom diye birşey yoktu.
(Tamam kabul ediyorum fazla sendrom kelimesi geçti.)
Çocukluğum bahçe veya sokakta oynamakla geçti, bütün çocukların en büyük eğlencesiydi toplanıp sokaklarda, bahçelerde oynamak. Dört duvar arasında oynanan cicili bicili, rengarenk binbir çeşit oyuncaklar nerde? Hulahop, topaç, ip, seksek, top. Hepsi sokak ve bahçe oyunları. Oyna, at stresi eve girince yorgunluktan sendrom yaşayacak güçmü kalır. Büyüklerinde sendrom yaşayacak zamanları yoktu sanırım. Elde çamaşır, elde bulaşık, çarşı pazar, yemek. Kalan zamanlarda komşu gezmeleri, bol bahçe muhabbetleri, elişleri.
Hani Elif Şafak bir kitabında hamilelik ve lohusalık sendromunu yazmış ya! Okudum, sığdıramadım aklımın hiçbir köşesine. "Hadi canım, olacak şey mi?" diye düşündüm. Belki oluyordur ben bilmem, çünkü ben iki hamilelik iki lohusalık geçirdim de bu sendromlardan nasibimi alamadım. Sonra kırklı yaşlara gelince "yaşlanıyorum" sendromu da yaşamadım.
Benim çocuklarım da iki yaş, altı yaş gibi sendromlar yaşamadı. Çünkü onlarda bahçe çocuğu, bahçesinde hertürlü meyve ağacının,asmanın, güllerin, leylakların, ufacık bir süs havuzunun, kedilerin, köpeklerin, kirpinin, kaplumbağanın bulunduğu bahçede attılar oniki yaşa kadar olan tüm sendromlarını. Eh başlamayınca da ondan sonraki sendromlar yormadı onları.
Şimdi sendromlar büyük küçük herkesi, hepimizi sarmış durumda, yok yok yani.
En başta trafik olmak üzere, ilerleyen teknolojinin doğada her aktivitenin çevreyi etkilediğini düşünürsek, doğayı canlıları ve yaşam koşullarını değiştirmesi, havaya yayılan elektriğin üzerimizdeki olumsuz etkisi sendromlar zincirinin suçlusu olsa gerek...
**Yukarıdaki resmin yazıyla hiç bir ilgisi yok,zaman zaman sendromlar yaşayan prensesimin çizdiği "Macbeth"