İnsanlar dünyaya geldiği ilk anda gözlerini açarlar ama parmakları avuçlarının içinde sımsıkı kapalıdır.
Bence; gelirken yaşamlarını getirirler avuçlarında. Gözlerini açarlar ama avuçlarını açmak için zamana ihtiyaçları vardır. Sonra bırakırlar avuçlarında getirdiklerini, yaşamları serilir önlerine. Bu yolda yürümekten başka seçenekleri yoktur...
İnsanlar "mutluyum" der, özlemlerinin ve güzel şeylerin sahiplenmesinin yada yaşanmasının adını mutluluk koymuşlardır. Tabi bu çok güzel bir oluştur ve de herkesin hakkıdır.
Bence; mutluluk sadece duyulan tek bir anda saklıdır, bir andır o "pıt" eder yürek, adını koyamadığımız bir iç huzuru yayılır tek bir an için. Çok güzel bir duygudur, herkesin duyduğu ama yakalayamadığı. Bu bazen bir yemek kokusunda, bazen bir yastık kıvrımında, bazen bir görselde, bazen bir yağmur damlasında, bazen bir kuşun kanat çırpmasında ki gibi benzerlerde saklıdır. Ama bu "yağmur yağıyor şu yağmur damlasından mutluluk duyayım" demekle olmuyor. O hiç düşünülmeyen bir anda aniden yüreğe düşer...
İnsanlar saygı ve sevgi sözcüklerini gereğinden fazla kullanır. Konuşma veya yazışma içinde geçen bu sözcükler "sözcük" olarak ahenk yansıtsa da sözcük olarak kalır.
Bence; saygıyı göstermek, sevgiyi yansıtmak daima kalıcı olmasını sağlar. Saygı elde-sevgi yürektedir, dile düştüğünde vay haline. Her zaman hissettirmek söylemekten daha gerçekçidir...
İnsanlar saygı görmek isterler, bu zaten insanlığın insan olma zorunluluğudur. Ama bazı insanlar bu duygudan yoksundur.
Bence; farkında değillerdir duygu eksikliğinin, onlar için saygı sözcüğe sıkışan bir kavramdır. Kızılmaz onlara, bu sanki çam ağacından elma beklemek gibi bir şey olur. Aşısı da yoktur bu duygunun.
Ama yine de saygı görmek için bir insanın önce kendisinin kendi bedenine saygı duyması gerekir. Kendine saygısı olan bir insana saygı duyulması kaçınılmazdır...
İnsanlar ve tüm canlılar yaşamlarını beslenmeyle sürdürürler. Yaşamaları için yemeye-içmeye ihtiyaçları vardır da.
Bence; insanlar yaşamak için değil, adeta yemek için yaşarlar...
***Yaşamak için değil, yemek için yaşıyoruz. 01.12 2007
Günümüzde biz insan denen canlılar yaşamak için yeme ve içme gibi ihtiyaçlarımızın kontrölünü kaybetmiş durumdayız. Artık yemek için yaşıyoruz, her yerde bir şeyler yiyoruz. Sabah uyanıldığında ne yiyelim düşünceleri hemen başlıyor. Sabah kahvaltıları keyfen yapılıp, kahvaltı seansları düzenleniyor.
''Hadi kahvaltıya bize gelin,'' ya da
''Kahvaltıyı dışarıda bir yerde mi yapsak?''
Park mı istersin deniz kenarı mı, ormanlık alan mı? Ha buralara gidemiyor musun? Ön bahçe de olur. Kahvaltıyla iş bitse iyi, biraz sonra geldi kahve saati. Öğleni, ikindi çayı, akşam yemeği, ara öğünleri v.s.
Bir arkadaşınla oturup dertleşmek istiyorsun, "Gel şurada oturup bir şeyler içip konuşalım," veya "Akşama bir yerlere gidip bir şeyler yiyelim, dertleşiriz" gibi sözcükler oturur hemen yerine. Yemeden içmeden konuşma olmuyor ya!
Evin hanımı dertli komşular gelecek, "Ne yapmalı? Vakit de az, çok çeşit olmalı," doğru mutfağa kurabiyeler, kekler, pastalar... Çeşit çok olmalı ayıp olur yoksa. Ama yine de sunumda "Kusura bakmayın fazla da bir şey yapamadım," denir her nedense. Gelen komşuların durumu da daha değişik, "İkramda neler var acaba?" dır zihinlerden geçen.
Bilinen en basit kekin bile tarifi istenir, "Çok güzel olmuş, ben de tarifini alayım."
Çocukları parka götürmek zevktir de illâ çekirdek yenecek banklarda otururken. Çocuklar kum havuzunda, büyükler çekirdeğin başında. Bankların altı çekirdek kabuklarıyla kaplanmış içler acısı. Simitçisi, helvacısı, pamuk şekercisi zaten park girişini parsellemiş durumda. Gözlerini dikmiş çocukların yaygarasını bekliyorlar.
Yollar derseniz yiyecek ambalajlarıyla kaplı. Ye at, iç at!
Şehir içi otobüsleri, en fazla bir saatlik yol ama olmaz, su almalı bulunsun! Duraklar ufak pet şişeleriyle dolu, durakta suyunu içersen durağa, otobüste içersen otobüse atarsın pet şişeni fark etmez, aman yeter ki susuz kalma!
Yürüyüş yapacaksın elinde pet şişen muhakkak olacak. Pet şişesi baston oldu artık onsuz yürünmüyor. Yürürken su, bir yerlerde oturacaksan kola. Boş geçmesin zaman, neme lâzım!
Sinama, tiyatro salonları çözüm saydı kabuklu yemiş yasakladı. Bizler durur muyuz patlamış mısırı icat ettik hemen, seyrederken bir şeyler yemek lâzım. Mısır kesmez, antrakta bir şeyler yenir, yenmese de içilir.
Bayram olur kapıya gelen çocuklara şeker veririz. Kitap verecek değiliz ya, zaten versek de
ne derler eve gidince, "Bayramda ne kitabı? Bir şeker de mi veremediler?" Kurban bayramı evrim değiştirdi zaten bir telaştır gidiyor. Kurban yerine ulaşmıyor artık, çünkü evlerde 'no frost'lar var. Koy dolaba altı ay rahatız . Yemek için yaşıyoruz ya altı ayı da garantiledik!
Çarşılar açılır 10 km arayla, içine gir 3 dükkan 13 restorant.
Kitapçıda en çok satılan da yemek kitapları.
Akşama yemek mi yok? Telefon et ya lahmacuncuya ya da pizzacıya.
Kaç kişi hastanede yatan hastasına kolanya, çiçek götürüyor ki? Yol üstündeki pastaneden alınan kurabiye daha iyi tabi ki.
Buluşma yeri olarak o ağacın altından vazgeçildi.
''Kafede buluşalım,''
''Çay bahçesinde buluşalım.''
15 dakikalık vapur yolculuğunda çay, simit, 45 dakikalık feribot yolculuğunda meyve suyu sandviç, 1 saatlik uçak yolculuğunda yemek.
Yemek için yaşıyoruz ya saymakla bitmez ve bu yazı uzar gider.
Ben en iyisi burada bitireyim de gidip kendime bir kahve yapayım.:)
Bence; gelirken yaşamlarını getirirler avuçlarında. Gözlerini açarlar ama avuçlarını açmak için zamana ihtiyaçları vardır. Sonra bırakırlar avuçlarında getirdiklerini, yaşamları serilir önlerine. Bu yolda yürümekten başka seçenekleri yoktur...
İnsanlar "mutluyum" der, özlemlerinin ve güzel şeylerin sahiplenmesinin yada yaşanmasının adını mutluluk koymuşlardır. Tabi bu çok güzel bir oluştur ve de herkesin hakkıdır.
Bence; mutluluk sadece duyulan tek bir anda saklıdır, bir andır o "pıt" eder yürek, adını koyamadığımız bir iç huzuru yayılır tek bir an için. Çok güzel bir duygudur, herkesin duyduğu ama yakalayamadığı. Bu bazen bir yemek kokusunda, bazen bir yastık kıvrımında, bazen bir görselde, bazen bir yağmur damlasında, bazen bir kuşun kanat çırpmasında ki gibi benzerlerde saklıdır. Ama bu "yağmur yağıyor şu yağmur damlasından mutluluk duyayım" demekle olmuyor. O hiç düşünülmeyen bir anda aniden yüreğe düşer...
İnsanlar saygı ve sevgi sözcüklerini gereğinden fazla kullanır. Konuşma veya yazışma içinde geçen bu sözcükler "sözcük" olarak ahenk yansıtsa da sözcük olarak kalır.
Bence; saygıyı göstermek, sevgiyi yansıtmak daima kalıcı olmasını sağlar. Saygı elde-sevgi yürektedir, dile düştüğünde vay haline. Her zaman hissettirmek söylemekten daha gerçekçidir...
İnsanlar saygı görmek isterler, bu zaten insanlığın insan olma zorunluluğudur. Ama bazı insanlar bu duygudan yoksundur.
Bence; farkında değillerdir duygu eksikliğinin, onlar için saygı sözcüğe sıkışan bir kavramdır. Kızılmaz onlara, bu sanki çam ağacından elma beklemek gibi bir şey olur. Aşısı da yoktur bu duygunun.
Ama yine de saygı görmek için bir insanın önce kendisinin kendi bedenine saygı duyması gerekir. Kendine saygısı olan bir insana saygı duyulması kaçınılmazdır...
İnsanlar ve tüm canlılar yaşamlarını beslenmeyle sürdürürler. Yaşamaları için yemeye-içmeye ihtiyaçları vardır da.
Bence; insanlar yaşamak için değil, adeta yemek için yaşarlar...
***Yaşamak için değil, yemek için yaşıyoruz. 01.12 2007
Günümüzde biz insan denen canlılar yaşamak için yeme ve içme gibi ihtiyaçlarımızın kontrölünü kaybetmiş durumdayız. Artık yemek için yaşıyoruz, her yerde bir şeyler yiyoruz. Sabah uyanıldığında ne yiyelim düşünceleri hemen başlıyor. Sabah kahvaltıları keyfen yapılıp, kahvaltı seansları düzenleniyor.
''Hadi kahvaltıya bize gelin,'' ya da
''Kahvaltıyı dışarıda bir yerde mi yapsak?''
Park mı istersin deniz kenarı mı, ormanlık alan mı? Ha buralara gidemiyor musun? Ön bahçe de olur. Kahvaltıyla iş bitse iyi, biraz sonra geldi kahve saati. Öğleni, ikindi çayı, akşam yemeği, ara öğünleri v.s.
Bir arkadaşınla oturup dertleşmek istiyorsun, "Gel şurada oturup bir şeyler içip konuşalım," veya "Akşama bir yerlere gidip bir şeyler yiyelim, dertleşiriz" gibi sözcükler oturur hemen yerine. Yemeden içmeden konuşma olmuyor ya!
Evin hanımı dertli komşular gelecek, "Ne yapmalı? Vakit de az, çok çeşit olmalı," doğru mutfağa kurabiyeler, kekler, pastalar... Çeşit çok olmalı ayıp olur yoksa. Ama yine de sunumda "Kusura bakmayın fazla da bir şey yapamadım," denir her nedense. Gelen komşuların durumu da daha değişik, "İkramda neler var acaba?" dır zihinlerden geçen.
Bilinen en basit kekin bile tarifi istenir, "Çok güzel olmuş, ben de tarifini alayım."
Çocukları parka götürmek zevktir de illâ çekirdek yenecek banklarda otururken. Çocuklar kum havuzunda, büyükler çekirdeğin başında. Bankların altı çekirdek kabuklarıyla kaplanmış içler acısı. Simitçisi, helvacısı, pamuk şekercisi zaten park girişini parsellemiş durumda. Gözlerini dikmiş çocukların yaygarasını bekliyorlar.
Yollar derseniz yiyecek ambalajlarıyla kaplı. Ye at, iç at!
Şehir içi otobüsleri, en fazla bir saatlik yol ama olmaz, su almalı bulunsun! Duraklar ufak pet şişeleriyle dolu, durakta suyunu içersen durağa, otobüste içersen otobüse atarsın pet şişeni fark etmez, aman yeter ki susuz kalma!
Yürüyüş yapacaksın elinde pet şişen muhakkak olacak. Pet şişesi baston oldu artık onsuz yürünmüyor. Yürürken su, bir yerlerde oturacaksan kola. Boş geçmesin zaman, neme lâzım!
Sinama, tiyatro salonları çözüm saydı kabuklu yemiş yasakladı. Bizler durur muyuz patlamış mısırı icat ettik hemen, seyrederken bir şeyler yemek lâzım. Mısır kesmez, antrakta bir şeyler yenir, yenmese de içilir.
Bayram olur kapıya gelen çocuklara şeker veririz. Kitap verecek değiliz ya, zaten versek de
ne derler eve gidince, "Bayramda ne kitabı? Bir şeker de mi veremediler?" Kurban bayramı evrim değiştirdi zaten bir telaştır gidiyor. Kurban yerine ulaşmıyor artık, çünkü evlerde 'no frost'lar var. Koy dolaba altı ay rahatız . Yemek için yaşıyoruz ya altı ayı da garantiledik!
Çarşılar açılır 10 km arayla, içine gir 3 dükkan 13 restorant.
Kitapçıda en çok satılan da yemek kitapları.
Akşama yemek mi yok? Telefon et ya lahmacuncuya ya da pizzacıya.
Kaç kişi hastanede yatan hastasına kolanya, çiçek götürüyor ki? Yol üstündeki pastaneden alınan kurabiye daha iyi tabi ki.
Buluşma yeri olarak o ağacın altından vazgeçildi.
''Kafede buluşalım,''
''Çay bahçesinde buluşalım.''
15 dakikalık vapur yolculuğunda çay, simit, 45 dakikalık feribot yolculuğunda meyve suyu sandviç, 1 saatlik uçak yolculuğunda yemek.
Yemek için yaşıyoruz ya saymakla bitmez ve bu yazı uzar gider.
Ben en iyisi burada bitireyim de gidip kendime bir kahve yapayım.:)
17 yorum:
Ayy evet yaa aynı bu hallerdeyiz ne de güzel dile getirmişsin.
Saygılar usta!
Seviyorum yazılarınızı,Nur Hanım.Ne güzel demişsiniz''Saygı elde-sevgi yürektedir, dile düştüğünde vay haline. Her zaman hissettirmek söylemekten daha gerçekçidir.''
Teşekkürler,sevgiyle kalın...
Harika bir anlatım sevgili nur ..konu güzel anlatım güzel..kalemine sağlık..
evet maalesef insanların bir birine saygısı gittikçe azalıyor onun yerine egoları güçleniyor..yaşadığımız çevremize bile saygımız kalmadı hep hor davrandık ondan sonra da çevre kirliliği diye düştük yollara..
sevgi ve dostluklarımı gönderiyorum..
Ne güzel yazmışsın Nur'cum, dertleşir gibi ve ne kadar doğru tespitlerin.
Sevgiyle kal canım...
evet yemek ıcın yasıyoruz :)
yemek yap yensın topla bulasık sonra yıne yemek hazırla topla mısafır gelsın ıkramlarda bulun..
yemek ıcın calısıp kazanıyoruz :))
Can dostum;
Sabah kalkıyoruz bismillah kahvaltıda değişik ne yapalım, akşama ne pişirelim diye. Dostlar gelecek "yaşasın ne güzel muhabbet ortamı doğacak" demiyoruz da "eyvah ne pişireceğim" diyoruz.Can boğazdan geliyor önce diğerleri ardından sohbet muhabbet özlem paylaşımlar.Bu işin sırrı yıllardır niye çalıştık? Bu boğazımızı besleyebilmek için.Ötesi yok bence..Sen de ne güzel dile getirmişsin yaşamak için yemek gerek galiba.Acaba ne içsek şimdi?
Sevgilerimle.
Ne güzel yazmışsınız.
Allahın bizim için yarattığı, her biri ayrı şifa olan nimetleri yemek için bunca telaşa ne hacet? En doğal haliyle ve sadece ''acıktığımız'' zaman yemeli bence.
aslında doymak için sadece bir hap icat edilseyditüm telaşlar ortadan kalkardı. Ne bulaşık çıkardı, ne emek, ne zaman, ne yorgunluk..
Elinize sağlık..
Çok güzel yazmışsınız ellerinize, beyninize sağlık:)
Nur ablam
herseyın cok klişe yasandıgı su ortama
cok guzel ayna tutmussun
seni sevıyorum
Son cümleyle ne güzel bağlamışsın.
Anlattığın insan halleri hepimizin halleri. Ben de kendimi buldum her cümlenin içinde doğrusu. Biraz sıkıntıdan. Biraz, bari böyle keyiflenelim telaşı galiba.
Mutluluk konusunda da çok haklısın. BU beni mutlu eder diye kurmaca hesaplı duygu yaşanmıyor. Anlık sürprizler halinde geliyor.
Ama sıkıntıyı bazan kendimiz yaratıyoruz, pireyi deve yaparak. Sonra gerçek dert gelince anlıyoruz hata ettiğimizi.
Hayata dair çok hoş bir yazıydı. Ellerine sağlık arkadaşım...
Sevgiler...
:) Gecenin bu vakti acıktım şimdi. Mutfağa gidip birşeyler mi atıştırsam ne:)
Çok doğru canım; misafirliğe giderken de korkar oldum artık. Pasta börek olacak ve ben kendimi tutamayıp gereğinden fazla yiyeceğim diye:) Bu nedenle de gitmeden önce hazırlık yapmamalarını rica ediyorum yakınlarımdan ama ne fayda. Yine de çeşit çeşit donatmış oluyorlar masayı.
Biz gerçekten yemek için yaşıyoruz sanırım.
Sevgiler
Nur ablacim bu yazin bana daha önceden yasadigim ve icimi yakan bir olayi animsatti. Yayinladigim postu sana yorum olarak yazarken fazla uzayinca blogumda yainladim.
Sevgiler
nasil guzel tespitler bunlar :)
ozellikle ben yazidaki ilk kisimla ikinci kismi birlestiriyorum, yedikce mutlu oluyorum her farkli ve guzel tad beni mutlu ediyor :))
Yorum bırakan tüm dostlarıma çok teşekkür ederim. Arada gün geçince ayrı ayrı cevap yazamadığım için de çok özür dilerim.
İyi ki varsınız ve iyi ki benim dostlarımsınız.
Sevgilerimle...
Sevgili Yaşamın Kıyısında yazınızı harika.İnsanlar yemek için yaşıyorlar yaşamak için değil.Bol çeşitlilik,kolay hazırlanış ya da elde ediliş ...Sevgiler...
Sevgili Nur, yeni yıl kartını aldım. Çok teşekkür ediyor, yeni yılını kutluyorum..
Yorum Gönder