Doğuda görev yaparken okuma yazma seferberliğinde tanıdım Neşe'yi, 38 yaşındaydı, adı gibi neşeli şen şakrak bir kadındı. Bütün sınıfı güldürür okuma yazma zorluğunu başındaki tülbente yüklerdi. "Bu" derdi, "işte bu hocanım bu güne kadar okumayı öğrenemedikse suçlusu bu tülbent, kadın olmak." Tülbentini kafasından sıyırır "şimdi bak nasıl kolayca okuyacağım görün" der, kahkahayı basardı. Çat pat okuyor, çok zorlanmıyordu aslında, "çok iyi gidiyorsun Neşe" dediğimde "yetmez hocanım kitap okumalıyım, kalın kalın kitaplar, muhtarın odasında ki kitaplar gibi, senin okuduğun kitaplar gibi" derdi...
Üç erkek çocuğu vardı Neşe'nin, Hasan'ın avradıydı. Hasan'ın avradı detirtmezdi kendine "Hasan'ın ikinci avradı" diye düzeltirdi, neşeyle kahkaha atarak. Neşesinin altında yatan iç dünyasını merak etmeye başlamıştım, ama soramadım, ta ki bir gün gözlerinde ki hüznü yakalayana kadar da sormadım. O gün yüzü gülerken gözleri ağlıyordu sanki, "neyin var Neşe" dediğimde "yok bir şey hocanım, benim herif bu kadar okumanın yettiğini, işlerin aksayıp durduğunu söyler durur da" dedi. Sanki sorularımın cevabı bu değildi, hissetmiştim bunu. Ve Neşe bir daha okula gelmedi...
"Dokuz yaşındaydım, okula başlama yaşım çoktan geçmiş ama okula gitmek, okumak istemekten de hiç geçmemiştim. Her yıl okul açıldığında defteri kalemi alınan abimi kıskanır, onun defterine kalemine sevgiyle dokunur ağlamaktan gözlerim şişerdi, ağlamalarım babamı çok kızdırır birde üstüne dayak yerdim. Anamın çaresiz bakışlarına sığınır, yardım isterdim ama anam zaten çok dayak yerdi, birde benim için yemesin diye gözyaşlarımı, akan burnumu şalvarıma siler, kaderime küserdim. Bilirsin işte çok okumam yoktur, aha bu oğlan okusun isterim de kaçar kaçar durur hocanım şunu bir zapdet demeye geldim."
Elime ne zaman okumak için bir kitap alsam aklıma Neşe gelirdi. Kapının hızlı hızlı çalınması ile işte karşımda Neşe duruyordu. Elinden tuttuğu, sıfıra vurulmuş saçları, korkudan sinmiş, başı önünde, çelimsiz bir erkek çocuğu ile. Kapıyı açtığımda Neşe hiç durmamış, hemen anlatmaya başlamış aynı zamanda kıvırdığı iki parmağınla da oğlanın kafasına kafasına vurmaktaydı. İçeri aldım "dur sakin ol, otur hele," dedim, neşe beni duymadı bile ama sanki itaat eder gibi sedirin köşesine ilişti, çocuğun elini bırakmıyor bir yandan da anlatmasına devam ediyordu...
"Dokuz yaşındaydım; aha şunun yanında anlatayım da belki anlar hocanım. Okul açılmıştı, yine çok ağlamış okula gitmek istemiştim, babam olmaz diye diretiyor iki çocuk okutacak parası olmadığından bahsediyordu. Benim okula gitmem iki defter iki kalem demekti, zaten abimi zor gönderiyor birde benim masrafıma yetişemiyeceğini tekrarlayıp duruyordu. O yıl ne oldu da bilmem daha çok ağlamış daha çok dayak yemiştim.
Anam ağlamalarıma dayanamamıştı zahir, babam evden gidince okula gitmekte olan abimin elinden kalemini aldı hışımla ortasından kırdı. İki kalem yapmıştı anacım, sonracıma kalemi bıçakla bir güzel yonttu, abimin defterinin ortasından sayfalarını çıkarttı ve iğne ile dikti. İki defterimiz de olmuştu ama abim kızıyor babama söyleyeceğini avaz avaz bağırıyordu. Söyle dedi anam baban beni döver bende seni döverim."
Yorulmuştu Neşe, gözyaşlarını yemenisinin ucuna silerken neşeli Neşe geldi gözlerimin önüne, hiç okuldaki haline benzemiyordu. Neşesinin altına sakladıklarını, belli ki unutmak istediklerini, içindeki yaranın kalkan kabuğu ile hem ağlıyor hem anlatıyordu.
"Bilesin" dedi, "bu köyde kimse bilmez bunu sen bilesin hocanım, birde şu haylaz oğlan." Ben merakla oğlu ise halen başı ününde dinliyorduk. "Sevinçle okula başlamıştım, öyle ders saati falan yok babam çıktımı bi koşa okula gidiyor, geleceğine yakın dönüyordum. İşe falan gitmezdi babam, kahveye giderdi bol bol. Anam bilirdi döneceği saati, tenbihlerdi beni. Okulda beş sayfalık defterimle yarım kalemim herşeyimdi, sayfalara yazmaya kıyamaz kalemi de kullanmaya acırdım. Hocanıma bakar, okumayı anlattıklarınla anlamaya çalışırdım. İşte az bi okumayı o zaman öğrenmiştim. Bir gün kaleminin bittiğini babama söylerken duydum abimi, kalem erken bittiği için dayak yemişti de babama anlatmıştı her şeyi. Çok dayak yemiştik hepimiz, en çok da anam yemişti, aha şurası da onun izi." Bu arada yemenisini çıkarmış alnının üstündeki saç kıvrımlarının arasında derin bir yara izini gösteriyordu." Ama şu yara izi ne ki hocanım anam ölmüştü üç gün sonra. Öldü dediler, vadesi bu kadarmış, kahırdan. Yok hocanım ben biliyorum ki yediği dayaktandı. Sonra oniki yaşıma gelince de bu köye bir çift öküz karşılığı verdi babam, benim herife ikinci avradı olarak, Hatice ablamın kuması yani. Hatice ablam iyidir de benim herif döver bazı, işte o yüzden devam edemedim okula hocanım."
---------------------
Öğretmen bir arkadaşım anlatmıştı Neşe'nin dramını, biraz süsledim bende, üstünden çok zaman geçtiği halde hiç unutamam. BİR KURŞUN KALEM, BİR DEFTER her zaman Neşe olarak döner bana...
UMUT ÇOCUKLARI ONLAR, ÇOK BİR ŞEY DEĞİL İSTEDİKLERİ, OKUMA ÖZGÜRLÜĞÜ İSTİYORLAR... BİR KURŞUN KALEM BİR DEFTERLE OKUMAK RENKLİ KALEMLERE ULAŞMAK İSTİYORLAR...
Üç erkek çocuğu vardı Neşe'nin, Hasan'ın avradıydı. Hasan'ın avradı detirtmezdi kendine "Hasan'ın ikinci avradı" diye düzeltirdi, neşeyle kahkaha atarak. Neşesinin altında yatan iç dünyasını merak etmeye başlamıştım, ama soramadım, ta ki bir gün gözlerinde ki hüznü yakalayana kadar da sormadım. O gün yüzü gülerken gözleri ağlıyordu sanki, "neyin var Neşe" dediğimde "yok bir şey hocanım, benim herif bu kadar okumanın yettiğini, işlerin aksayıp durduğunu söyler durur da" dedi. Sanki sorularımın cevabı bu değildi, hissetmiştim bunu. Ve Neşe bir daha okula gelmedi...
"Dokuz yaşındaydım, okula başlama yaşım çoktan geçmiş ama okula gitmek, okumak istemekten de hiç geçmemiştim. Her yıl okul açıldığında defteri kalemi alınan abimi kıskanır, onun defterine kalemine sevgiyle dokunur ağlamaktan gözlerim şişerdi, ağlamalarım babamı çok kızdırır birde üstüne dayak yerdim. Anamın çaresiz bakışlarına sığınır, yardım isterdim ama anam zaten çok dayak yerdi, birde benim için yemesin diye gözyaşlarımı, akan burnumu şalvarıma siler, kaderime küserdim. Bilirsin işte çok okumam yoktur, aha bu oğlan okusun isterim de kaçar kaçar durur hocanım şunu bir zapdet demeye geldim."
Elime ne zaman okumak için bir kitap alsam aklıma Neşe gelirdi. Kapının hızlı hızlı çalınması ile işte karşımda Neşe duruyordu. Elinden tuttuğu, sıfıra vurulmuş saçları, korkudan sinmiş, başı önünde, çelimsiz bir erkek çocuğu ile. Kapıyı açtığımda Neşe hiç durmamış, hemen anlatmaya başlamış aynı zamanda kıvırdığı iki parmağınla da oğlanın kafasına kafasına vurmaktaydı. İçeri aldım "dur sakin ol, otur hele," dedim, neşe beni duymadı bile ama sanki itaat eder gibi sedirin köşesine ilişti, çocuğun elini bırakmıyor bir yandan da anlatmasına devam ediyordu...
"Dokuz yaşındaydım; aha şunun yanında anlatayım da belki anlar hocanım. Okul açılmıştı, yine çok ağlamış okula gitmek istemiştim, babam olmaz diye diretiyor iki çocuk okutacak parası olmadığından bahsediyordu. Benim okula gitmem iki defter iki kalem demekti, zaten abimi zor gönderiyor birde benim masrafıma yetişemiyeceğini tekrarlayıp duruyordu. O yıl ne oldu da bilmem daha çok ağlamış daha çok dayak yemiştim.
Anam ağlamalarıma dayanamamıştı zahir, babam evden gidince okula gitmekte olan abimin elinden kalemini aldı hışımla ortasından kırdı. İki kalem yapmıştı anacım, sonracıma kalemi bıçakla bir güzel yonttu, abimin defterinin ortasından sayfalarını çıkarttı ve iğne ile dikti. İki defterimiz de olmuştu ama abim kızıyor babama söyleyeceğini avaz avaz bağırıyordu. Söyle dedi anam baban beni döver bende seni döverim."
Yorulmuştu Neşe, gözyaşlarını yemenisinin ucuna silerken neşeli Neşe geldi gözlerimin önüne, hiç okuldaki haline benzemiyordu. Neşesinin altına sakladıklarını, belli ki unutmak istediklerini, içindeki yaranın kalkan kabuğu ile hem ağlıyor hem anlatıyordu.
"Bilesin" dedi, "bu köyde kimse bilmez bunu sen bilesin hocanım, birde şu haylaz oğlan." Ben merakla oğlu ise halen başı ününde dinliyorduk. "Sevinçle okula başlamıştım, öyle ders saati falan yok babam çıktımı bi koşa okula gidiyor, geleceğine yakın dönüyordum. İşe falan gitmezdi babam, kahveye giderdi bol bol. Anam bilirdi döneceği saati, tenbihlerdi beni. Okulda beş sayfalık defterimle yarım kalemim herşeyimdi, sayfalara yazmaya kıyamaz kalemi de kullanmaya acırdım. Hocanıma bakar, okumayı anlattıklarınla anlamaya çalışırdım. İşte az bi okumayı o zaman öğrenmiştim. Bir gün kaleminin bittiğini babama söylerken duydum abimi, kalem erken bittiği için dayak yemişti de babama anlatmıştı her şeyi. Çok dayak yemiştik hepimiz, en çok da anam yemişti, aha şurası da onun izi." Bu arada yemenisini çıkarmış alnının üstündeki saç kıvrımlarının arasında derin bir yara izini gösteriyordu." Ama şu yara izi ne ki hocanım anam ölmüştü üç gün sonra. Öldü dediler, vadesi bu kadarmış, kahırdan. Yok hocanım ben biliyorum ki yediği dayaktandı. Sonra oniki yaşıma gelince de bu köye bir çift öküz karşılığı verdi babam, benim herife ikinci avradı olarak, Hatice ablamın kuması yani. Hatice ablam iyidir de benim herif döver bazı, işte o yüzden devam edemedim okula hocanım."
---------------------
Öğretmen bir arkadaşım anlatmıştı Neşe'nin dramını, biraz süsledim bende, üstünden çok zaman geçtiği halde hiç unutamam. BİR KURŞUN KALEM, BİR DEFTER her zaman Neşe olarak döner bana...
UMUT ÇOCUKLARI ONLAR, ÇOK BİR ŞEY DEĞİL İSTEDİKLERİ, OKUMA ÖZGÜRLÜĞÜ İSTİYORLAR... BİR KURŞUN KALEM BİR DEFTERLE OKUMAK RENKLİ KALEMLERE ULAŞMAK İSTİYORLAR...
GELECEĞİMİZİ RENKLİ KALEMLERE DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN 1MK SAYFASININ "BİRMİLYONKALEM UMUT ÇİÇEKLERİ OKULDA" KAMPANYASINA DESTEK OLALIM...
BÖYLE BİR KAMPANYAYA İMZA ATTIKLARI İÇİN 1MK GÖNÜL YOLCULARINA ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM...
18 yorum:
"Bir kalem bir defter ve Neşe'nin neşesi ve hüznü" ancak böyle güzel anlatılabilirdi dostun dilinden.Özlemişim yazılarını, yardımlar adreslerine ulaşıyor inşaallah gülüm. Sevgilerimle.
Canım benim güzel arkadaşım, bende çok özledim.
Yardımlar yerine ulaşıyordur sanırım çünkü direk okula yapılıyor 1MK bu konuda sadece kampanya düzenliyor. Gerçi sitelerinde daha aydınlatıcı bilgi var, ben sadece unutamadığım Neşe'yi anlatmak birde kampanya yapan 1MK sitesine yönlendirmek istedim. Elimden gelen yardım bu, birde ufak bir kalem, defter paketi belki.
Okumak isteyen Neşe'ler için.
Sevgilerimle.
özlemişim yazılırınızı:)
yine güzel bir paylaşım olmuş kampanyaya katılmak lazım bencede
sevgiler..
Geçen sene 20 okuma-yazma bilmeyen köylü teyzelerime okuma öğrettim.Dersin nasıl keyifli geçtiğini anlatmama kelimeler yetmez...
Sallı,Telli,Pamuk,Beyaz ve dahası...
İsimlerine kikirdedik önce,sonra tahtaya ben yazı yazarken kendi aralarında konuşmalarına...
"Susun!!"da diyemezdim,bakar gülümserdim sadece...
Onlar da derse gelişlerinde,kek,börekle eşlik ederlerdi...
Kimi ellerim üşüyor diye koşar evinden su torbası getirir,kimi ocaktaki sıcak sütü...
Keyiflidir öğretmen olmak...
İyi ki öğretmen olmuşum oradaki uzak köyde...Kalmasam da o köy benim köyümdür...Masum çocukların yanı sıra teyzeler de sevdirmişlerdir o köyü bana...
Sayfalarımda gezinirsen "kalem"ile ilgili yazımı okumanı isterim.
Birmilyon değil,bir tanecik kalemi bitmesin diye ucuna demir saplayan kuzucuğumun hikayesini...
Ne uzattım ama:))
İyi ki gelmişim.
Hoş geldim:)
Anadoluda'ki binlerce Neşe'den birinin hüzünlü hikayesini ne güzel yazmışsın, güzel gönüllü arkadaşım.
Teşekkürler paylaşımın için
Sevgiler
Tülin'cim,
canım benim hoşgeldin, yavaş yavaş tatilleri bitiriyoruz galiba. güzek yorumun için çok teşekkür ederim.
Sevgili Ezgi öğretmenim,
Hoşgeldin ve çok sevindim seni tanıdığıma. öğretmen olmak isterdim, istedim, hemde kolaydı bizim zamanımızda. olmadı gönderemeyiz seni dediler, zaten ilerisi için plan yapmak istediğim yıllardı annemin gidişi. olmadı işte. çok zevkli olduğunu biliyorum, tahmin ediyorum daha doğrusu. çocuk benim için çok değerlidir onlar birer fidan bize su vermek düşer kurumamaları, yok olmamaları için.
yorumun çok güzeldi iki kere okudum içime çekmek yaşayabilmek için.
şimdi gidiyorum sayfalarına beni çekecek çok yazı var sanırım. teşekkür ederim
Güzel arkadaşım benim,
çok teşekkür ederim canım. neşenin (asıl adı) dramı yanlız neşeye ait değil, anadoluda ve hatta şehirlerde bile binlerce kadından biri neşe. kadın olmak gerçekten zor be arkadaşım:((
hepinize yürekten sevgilerimle
İnceliğiniz, nezaketinizi, yazılarınızı özlemiştim...
Saygı ve selamlar Nur ablacığım...
Ah Nur, sevgili komşum,
Ne hayatlara değiyoruz, ne hayatlar değiyor yüreğimize değil mi? Çok teşekkürler aktardığın özel yaşam öyküsü için.
Haccecan, hoşgeldin canım. geri döndüğüne sevindim.
Tijen'cim,
teşekkür ederim, hemde ne hayatlar. nasıl olur! dediğimiz. buna katlanılır mı? dediğimiz ve nedense en acı hayatları yaşayanlarda kadınlarımız.
Sevgilerimle...
Aradığın link bu olmalı:
http://mutfaktazen.blogspot.com/2009/04/yine-peynir.html
(Umarım tarhanam güzel olur, bence de püreyi sıcak koymuş olmamın verdiği bir anormallik var. Bakalım, yoğurmaya devam. Belli mi olur belki de sonuç daha da güzel olur??? Polyannacılık oynamaktan zarar gelmez dedim...)
yaşam guru'm; eğitim-öğretimde de eşit olmalı insanlar. Yardım ulaştırabildiklerimizin gerisindeki gerçekler ne olacak? Nasıl bir hale geldik; bir çocuk hayatını şekillendirebilmesi için en doğal hakkı olan eğitim-öğretimi alabilmesi bile yardımlar olmaksızın yapamayacak mı bu ülkede? Her şeyi devletten beklemeye beklemeye her şeyi insanlardan talep eder olduk. Neyse ki hala duyarlı insanlar var.
Seni çok özledim ve Dalaman'da bekliyorum. Seviyorum seni..
Tesellinize teşekkür ederim. Sizlere de acılarınızı hatırlattım diye üzülüyorum.
Konya Ilgın'da hanımlara okuma yazma kursu açılmıştı. Bir ustamızın Muş'lu hanımı da bilmezmiş meğer, katılmış. Yoluma çıktı birgün ''söktüm, söktüm'' diye. Hocanın tahtaya yazdığını ilk bu okumuş. ''Ne yazmıştı hoca tahtaya ?'' dedim.
''Soganın cücügi'' demez mi? ''Soğanın cücüğü'' olarak görüyor, ''soganın cücügi'' olarak okuyor. İnanılacak şey değil:)))
Sevgiler.
Tijen'cim,
çok teşekkür ederim.
haklısın cenım, daha iyi olacağına eminim:))
Gülen'cim,
benim yaşımda olsan ne hale geldiğimizin bilmecesini çözemezsin bile.
Dalaman mı? senin ne işin var dalamanda bakim...
Sevgili Nedret,
ben teşekkür ederim duyarlılığın için, acılar unutulmuyor ki sadece kabulleniliyor.
Anı da çok hoşuma gitti, demek okuma ile konuşma arasında illa farklılık olacak.
Hepinize sevgilerimle...
Tarhana yiyesim geldi. Aniden oldu.
Oyumben,
hoşgeldin, tarhana böyledir ilte aniden isteniverir...
Ne güzel anlatmışsınız , ama keşke eskiyi bu güzel gelenek ve lezzetler için geri getirsek.Ne yazıkki bende market raflarından alanlardanım.Ama en azından köy tarhanası alıp kendim pişiriyorum hazır çorba olarak almıyorum :-))
Sevgilerimle.
Ben bunu denizyıldızı hikayesine benzetiyorum Nur'cum her şey bizim elimide kurtarabildiğimiz kadar kurtaralım Neşe'leri.
Kalemine sağlık canım.
Çok hüzünlü bir hikaye.Okul kanalları ile yardımlar yapmaya çalışıyoruz zaman zaman.İnşaallah son bulur böyle dramlar...
Yorum Gönder