Perşembe, Mart 13, 2008

SÜRGÜNE GİDEN GÖNLÜ VURGUN


Sabahın ilk gün ışıklarıyla kalkmıştı, evdekileri rahatsız etmemek için çok dikkatli davranıyor, parmak uçlarında geziniyordu. "Çok yorgunum," dedi mırıldanır gibi. Gece hiç uyuyamamıştı, geç gelmiş ve biraz da aldığı alkolün etkisiyle, kafasına üşüşen düşünceler serseme çevirmişti geceyi. Uyumaya çaba göstermiş ama uyuyamamıştı. Sağa sola döndükçe kafasının altındaki yastık bile isyan edercesine dertop olmuştu.
"Keşke kalkmasaydım, bir-iki dönüşten sonra belki uyuyabilirdim," diye düşündü. O ne yapmıştı peki? Yataktan kalkmış, üstüne de bir şey almadan camın cumbasına oturmuş, kafesi de yarıya kadar açmış ve sigara üstüne sigara içmişti.
"Ah bugünü ve geceyi bir atlatsam..." Yine kendi kendine mırıldandığını hissetti. Başı çatlarcasına ağrıyordu.
Yeleğini giymiş, köstekli saatini de cebine yerleştirmişti, çıkmaya hazırdı artık. Tahta merdivenlerin gıcırdamaması için destek alırcasına elini duvara dayadı.
"Kahvaltı etmeden mi çıkıyorsun?" diyen ablasının sesiyle durdu. Ablası sabahlığının kuşağını bağlarken bir taraftan da çıplak ayaklarına giymek için terlik arıyordu. "Niye erken kalktın, bu saatte dükkanda ne yapacaksın, akşam da geç geldin, bir türlü konuşamıyoruz, bu meseleyi bitirelim, böyle olmaz oğlum, kaçmakla bir yere varılmaz, dur sana çay yapayım, çay içerken konuşuruz ," diye arkası gelmez bir şekilde sözcükleri sıralıyor, cevap beklemeden günlerce konuşmak istediklerinin özetini yaparcasına konuşmasına devam ediyordu. "Çok iyi bir kızcağızmış, kimi kimsesi de yokmuş, iyi eş olur diyorlar, bugünlerde bir gidip göreyim diyorum."
Bir ayağı merdiven başında, bir ayağı ilk merdivende, ablasının hem terliğini araması, aynı anda bir saatlik konuşmayı bir dakikaya sığdırması başının ağrısını artırmıştı. "Abla!" diyebildi sadece. Abla devam ediyordu. "Böyle olmaz, artık otuz yaşına geliyorsun, evin barkın olsun, sen de çoluk çocuğa karış istiyorum."
"Başım çok ağrıyor, dükkan da kirli, biraz erken gidip temizlemek istiyorum, müsaade ederseniz, akşam gelince konuşmamız mümkün mü?" diyebildi sadece. Ayağına terliğini bularak giyen, sabahlığının kuşağını da en nihayet bağlamış olan abla, kardeşinin yanına gelip yanaklarını öptükten sonra, "Hayırlı işler olsun, akşam bereketinle dön," diyerek yolcu etti kardeşini. Aynı zamanda arkasından yine iki lafı eklemeden edemedi, "Akşama erken gel konuşalım."
Kardeşi çıktıktan sonra abla, eşi ve okula gidecek çocukları için kahvaltı hazırlıklarına başladı. Aynı zamanda kardeşinin erken gidişi hakkında kendi kendine yorum yapmaya başladı. "Sokağın kızlarından mı kaçıyor acaba, yoksa yoksa yine o kadın için mi bunca sıkıntısı? Nesi var bu çocuğun? Allah'ım günlerdir bir hayalet gibi gelip gidiyor".
Çok yakışıklıydı kardeşi, onun geliş gidiş saatlerini bilen sokağın bütün kızları kafes arkalarına üşüşür geçişini seyrederlerdi, her fırsatta. "Abla, abla?" derler kendi peşini de bırakmazlardı. "Şu güzel kızlardan birine gönül vermedi de gitti dul bir kadına gönül verdi," diye hayıflandı. Neyse ki geçenlerde bittiğini söylemişti. "Hem büyük, hem dul, benim kardeşime göre değil!" Kendi kendine bir söylenip, bir düşünüp çayı demledi, kahvaltıyı hazırladı.

Marangozhaneye girdiği zaman gerçekten çok dağınık bırakmış olduğunu gördü ama toplamak temizlemek yerine kafasını iki elinin arasına alarak bir tahtanın üzerine çöktü. Başının ağrısını geçirmeye çalışarak şakaklarını hafif hafif ovaladı, yok geçmiyordu bir türlü...
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Kalktı kapıya doğru yürüdü, tam kapıdan çıkmak üzereyken, dükkanın açıldığını gören kahveci çırağı çay getirdi. "Ben de çay içmeye geliyordum, çok iyi oldu" dedi ve ekledi, "Dur biraz, iki satır yazı yazayım da, benim aşağıdaki eve götür." Kahveci çırağı hafif tebessüm ederek, "Tamam abi, zaten o tarafa yolum var, veririz yengeye," dedi.
Kahveci çırağı çıktıktan sonra çayını bitirdi ve kaçınılmaz olan dağınık dükkanı toplamaya başladı.
Kafasına düşüncelerin bir gidiyor biri geliyor, bitirmek istediği işi kendine mazeret arar gibi, sorularının cevaplarını da kendi veriyordu.
"Bitirmeliyim artık, bir sene oldu neredeyse."
"Zaten başlaması hataydı, oldu bir kere."
"Hiç bir ümit vermedim ama, o her şeye razı oldu."

Çok sevmişti onu genç kadın, o da sevmişti, sevmişti de keşke bu türlü olmasaydı. Bu şekildeki birliktelikleri hiç hoş değildi. Genç kadının ona olan sevgisi, hiçbir karşılık beklemeden evini açışı, beraberlikleri hepsi bir anda olmuştu. Kendi de kapılmıştı işte. Sonra aradan geçen zaman ikisini de sevgiye boğmuş, değer yargılar önemsenmemiş, kimseleri umursamaz olmuşlardı. Her beraberliklerinin sonunda, "Bu son olsun," düşüncesiyle ayrılmış sonra yine sevgisine yenik düşüp ona dönmüştü. Evlenmek istiyordu genç kadın, sevgilisini sıkmadan arada bir dile getiriyor, alacağı cevabı bildiği için hemen susuyor, başını öne eğerek, "Bu sevgin de yeter bana," diyordu. Çok acı konuşmuştu sevdiği kadına karşı, onu sıkan buydu.
"Bugün benimle hesapsız birlikte olan birini nikahıma alamam, karım diyemem, ben bu güveni duyamam!" demişti.
Her şeye razı olacak kadar çok seviyordu genç kadın onu. Bunu fırsat bildiği için de kendi kendine kızıyor, sona erdirmeye çaba gösteriyor ama sevgisi de bunu engelliyordu.
Başının ağrısı geçmemiş daha da artmıştı sanki. "Bu gece bu işi bitirmeliyim, hem ona hem kendime yazık ediyorum, kangren olan parmağı keserler," düşünce kararlığı biraz içini rahatlattı.
Kapının tokmağını çalmış açılmasını beklerken içeriden seke seke gelen neşeli ayak sesleri biraz içini burktu. "Hayır vazgeçmemeliyim," diye düşündü. Kapı açıldığı zaman içeriden nefis yemek kokuları geliyordu. Genç kadın kahveci çırağının getirdiği pusuladan sonra akşama hazırlık yapmış ona güzel mezelerle dolu bir akşam sofrası hazırlamıştı.
Birliktelikleri ikisine de huzur veriyordu, birlikte yemek yiyorlar, biraz alkol alıyorlar, eğer denk düşerse radyodan yayılan fasıla eşlik ediyorlardı.
Genç kadın beraber oldukları geceler hiç uyumaz sabaha kadar sevdiğini seyrederek geçirirdi.

Yemeğin sonuna doğru bir kadeh daha içmek istediğinde,
"Çok oldu," dedi genç kadın.
"Bırak içeyim, bu gece sana vedaya geldim. Artık ayrılma zamanıdır, uzadıkça daha çok çıkmazlara giriyoruz, her son dediğimiz yeni başlangıçlara giriyor," diyerek içmesine devam ediyor, başı önünde mezeleri çatalının ucuyla karıştırıyordu.
"Bırak gideyim, sonu yok bunun hem ben senin sevgine layık değilim, hem bu durumda sana da kötülük yapıyorum." Yavaş yavaş içkinin verdiği uyuşuklukla devam etti " bu gece son daha sonrası yok."
Gözleri nemli dinlemişti genç kadın bütün bu söylenenleri, konuşmaya çalıştı birkaç kere ama hiç sesi çıkmamıştı. Sonra yavaşça yerinden kalkıp sevdiğinin yanına geldi, başı önünde konuşan sevdiğinin yüzüne eğilerek, "Ben sana her şeyimle, yüreğimle vurgunum. Sen beni sürgüne yolluyorsun, haksızlık bu!" diyebildi.

Sabah burnunun ucuna hafif hafif esen bir rüzgarla uyandığında gün ağarmıştı. "Sızıp kalmışım," diye düşündü. Kendini toparlamaya çalıştı, ne olduğuna anlam veremiyordu, kendine tam gelememişti henüz. Akşam ne olmuştu diye düşünmeye çalışırken onu gördü.

Tam başucunda boynuna geçirdiği bir iple kendini asmıştı sevdiği, asıldığı yerde sallanıyor, sallantısı yüzüne doğru esinti yapıyordu.
Ve bitmişti beraberlikleri işte, yıllarca sürecek bir vicdan azabı bırakarak.



17 yorum:

Tabiat Ana dedi ki...

sevgili yaşamın kıyısında,
bir öykü zannederk okuduğum bu hikaye (anı-hatıra) şimdi beni daha çok hüzünlendirdi.Neden bırakmadılar sanki gerçekten seviyorlarsa ne farkederdi ki dul olması:((
(yanlız bir düşünceye çok kızdım okurken-benimle böyle bir anda birlikte olabilen birine nasıl güvenirim - peki tam tersini neden düşünmezler??)
sevgilerimle...
ellerine sağlık..

Ebru Oğuş dedi ki...

yazık, çok yazık olmuş kadının sevgisine. adam içinse diyecek bir şey bulamıyorum maalesef..
ellerinize sağlık,
sevgiler.

Derin Sularda dedi ki...

Hüzünlü bir hikayenin sizin kaleminizden çıkmış dokunaklı bir anlatısı zannetmiştim, şimdi gerçek olduğunu bilmek üzücü. Geriye kalan sadece dediğiniz gibi bitmez tükenmez bir vicdan azabı. Ayrıca bir kez daha düşündürüyor "gerçekten ölmeye değer mi?"
Sevgiler,

TuBiKKo dedi ki...

birisini hayatından vazgeçmek pahasına delice sevebilmek...Onu içinden çıkamadığı azabından kurtarmaya çalışırken ömür boyu başka bir azba sürüklemek...Bri ölümle belki de ömür boyu çıkmayacak bir acıyı ölümsüz kılmak...Haksızlık bu...çok da yazık...

bi'havalarbi'seyler dedi ki...

Hayatımızı altüst eden toplum normları ve başını eğip kitlelere itaat eden insanlar...

etki alanı dedi ki...

Gösterdiğimiz tepkinin yersizliği,her zaman kötü bitmez mi?
Çocuklarıma tavsiyem,Kimi severseniz sevin,ama adam gibi adam olsun..(evde kalacaklar demektir.:-))
Uğruna ölünecek birini sevmek isterdim doğrusu..Çünkü ölümsüz bir sevgi olurdu..(çok fazla Türk filmi seyreden birinin yorumu bu olur)..
Ama öylesine akıcı yazmışsınız ki,bir solukta bitiverdi..
Sevgiyle kalın..
TüTü

Berrin dedi ki...

sonunu okuyunca ürperdım şok oldum..
kımse ıcın ölmeye değmez, yazık etmıs kendıne kadın..

'birilerini çok seversen, bırak gıtsınler' demıs ılhan ırem..

kalemınıze saglık..
sevgıler..

Admin dedi ki...

SEVGILI ARKADASIM MERHABA
NE KADAR HUZUNLU BIR ANI, ICINDE NEDENLER VE SEPEPLER OLARAK BIR YIGIN DUSUNCE TARZI VE ACI BIR SONUC VAR, HSSETTIKLERIMI DILE GETIRSEM INAN COK COK UZUN OLACAK.
SEVGININ KIYMETININ BILINMESI GEREKIR, HELEDE BIZIM TOPLUMUMUZDA NAMUS DIYE OLEN ERKEKLERIMIZIN KADINLARIMIZA BUNU YAPARKEN BIR DAHA DUSUNMESI GEREKIR.
SEVGILER, SELAMLAR...

Adsız dedi ki...

Ölümüne sevmek bu olsa gerek:(Gerçek olması çok üzücü..sevgiler

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Aşk hep kalp çarpıntıları, eşsiz mutluluklar, minik bebekler getirmiyor. Bazen böyle çok çok acı şeyler de yaşatıyor maalesef.:((

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Çok Sevgili Genç Dostlarım,
Öncelikle ziyaretiniz ve yorumlarınız için teşekkür ederim. Belki biraz geç oldu ama baharın verdiği rahatsızlık beni de buldu ve dolayısiyle buralardan ayrı kaldım.
Ayrı ayrı yazamadığım için özür dilerim.
Yorumlarınız biryerde dolayısiyle birleşti tabi ki.
1940 larda yaşanan bu olay o günün anlayışı ile, bilemiyoruz belki de normaldi. 1981 yılında 67 yaşında vefat eden olayın kahramanı genç adam aslında çok saygıdeğer ve çok sevgi dolu dünya iyisi bir insandı. Onu tanıdığım için her zaman çok şanslı olduğumu hissetmişimdir.
Sevgilerle,

Hayatta Giderken dedi ki...

Ben de önce kurgulama zannederek okudum yazıyı, gerçek hayattan alıntı olduğunu anladığımda içim yandı.Kalemine sağlık sevgiler..

Berrin dedi ki...

merhaba, cocuk ıstısmarı ıle ılgılı bır mım konusu var blogumda ve bu konuyla ılgılı guzel anlamlı seyler yazabılecegınızı dusundum..

sevgıler..

Şahane Serseri dedi ki...

Merhaba.
Kelime oyuncuları arasında özellikle Berrin Hnm ve sizin bu öykülerinizin her türlü övgüye değer olduğunu belirtmek gerekiyor.Takip ediyor musunuz bilmiyorum ama geçtiğimiz sene Yunus Nadi öykü ödülünü Cem Uçan,Boşluğun izinde isimli kitabıyla kazandı.Ondan önce de Sezer Ateş Ayvaz,Tamiris'in gece suçları'yla bu ödüle layık görülmüştü.Yazım tekniği bakımından mukayese etmek her ne kadar adil olmasa da,imgelem ve duygu yoğunluğunun ifade edilişi bakımından,(özellikle bu öykülerinizle) o ödüllü hikayelerle yarışabilir düzeydesiniz.Pektabii editoryal bir sınanma sürecine ihtiyacı var yazdıklarınızın,yeni fikirlere,açılımlara,benzersiz tasvirlere,yan yana gelmemiş kelimelere...Ancak tüm bu yetileri haiz bir kaleminiz var.

Ustam;
Şu öykünün sonuna keşke bunun yaşanmış bir hikaye olduğunu yazmasaydınız.Bunu yaptığınız için,okuyucunun kafasında hiçbir soru işareti,silinmesini istemediğiniz bir iz bırakmayıp,adeta acı duymalarını dikte etmiş oldunuz.
İşte öyküleriyle ödül alan insanlar sizin gibi yapmıyorlar.
Şu bir hakikat ki;saklanmanın en iyi yolu fazla görünmektir.Siz de yazarken bunu yapın;ille de yaşadıklarınızla ortada olmak zorunda değilsiniz.Hayalgücünüzü kullanarak saklanmayı ama bunu yaparken de insanlara görünmeyi başarabilirsiniz.


Bugüne kadar yerli yabancı, yüzlerce yazardan ,binlerce öykü okudum.
Sizin de Kaleminizde kesif bir edebiyat kokusu var.Çabalarınızı profesyonelleştirmenizi diliyorum.

Yüreğinize sağlık,

saygılar.

cinar dedi ki...

Aaaaaaaah böylesi üzücü bir hikayenin gerçek olması çok kötü. Keşke sadece hikayede kalsaydı :( Hem sevgiye hem de kadının ve adamın hayatına yazık olmuş. Kadın aslında kolay yolu seçmiş. Asıl ızdırabı geride kalan çekecek çünkü. Tabi o da kadın kadar seviyorsa.

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Sevgili Hayatta giderken,

Sevgili Çınar,
Çok teşekkür ederim ziyeretiniz yorumlarınız için,
Bende sizler gibi bunun sadece öykü olmasını dilerdim.
Sevgiler,

Merhaba Şahane Serseri,
Hoşgeldin,
Övgülü sözlerin,
yorumun ve eleştirilerin beni çok mutlu etti. Ben sadece yazmak için satırlara döktüklerimin,sizler gibi genç nesil tarafından beyeni toplaması, yorumlara varacak bir değerde olması beni daha bir yüreklendirdi.
Çocukluğumdan beri okuduğum kitaplar ve ara sıra yazdığım şiirlerden ileri gitmemişti edebiyatla olan bağım. Sonra bu blokla tanıştım, emekliliğin verdiği boşlukla yazmaya başladım.
Sizler gibi değerli gençlerin yorumlarına her zaman açığım.
Sevgilerle,

sufi dedi ki...

Sevgili oğlak burçlu arkadaş bugünkü "Biriktirilmiş tüylerim kanatoldu"yazımı sana ithaf ediyorum .Sevgilerimle.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...