Sıcak bir yaz geçiriyoruz.
Yaz zaten sıcak olur da! sanki bu yaz daha bir sıcak. Bunaltıcı olmasına karşın severim sıcağı, bir şikayetim de yok, sadece tansiyonum pek bir oynak hale geldi o kadar...
Sıcak güzeldir, daha bir özgür kılar insanı. Üstünde ne varsa hemen dışarı çıkabilmek, çorap olmadan terlikle sokaklarda gezmek güzeldir. Şemsiye yok, atkı yok, bere yok, bot yok, mont yok. Suyla muhabbetimiz de artar. Kıyıları parselleriz özgürcene,sere serpe denize,denizin kıyısına yayılır,alacağımızı alır, bırakabildiğimizi bırakırız!!!
Yemeklerimiz de daha hafifdir. Sıcak yemeğe sığınmadan, enerji depalayacağım kaygısı olmadan, özgürlüğümüze özgürlük katan salatalar, soğuk yemekler, meyve ve herkesin gözdesi karpuz!
Karpuz demişken, sanırım bu sene karpuz ihracatı az ve üretim çok. Karpuz yemeğe davet ediyorlar halkı. Kabuğunu ye, çekirdeğini ye, kanser ilacıdır, kalp fonksiyonlarını düzenler, kan basıncını düşürür, antioksidandır, sağlıktır v.s.
Kısa bir geçmişte patetesin, yeşil mercimeğin ve stoklarda kalmış bir sürü ürünün faydaları yeni keşfedilmiş gibi, gerek yazılı basın gerekse görsel basın günlerce beynimizi yıkamışlardı ya... işte onun gibi!
Oysa rahmetli babacığım uzun yıllar önce anlatırdı karpuzun faydalarını. Babacığım ne ilim adamıydı ne de bilim adamı. Antioksidan falan da bilmezdi, ama karpuzun boğaz yollarını temizlediğini, böbrekleri yıkadığını, bağırsakları arındırdığını anlatırdı. Hatta çok setleşmeyen, yumuşak çekirdeklerini de yedirirdi bize...
Domatesi anlatırdı, faydalarını, yararlarını. Elimize bütün domatesi verirler, dirseklerimizden suları aka aka yerdik. Bıçak değdirmezledi domatese. Metalin, bitkilerdeki yararlarını ve tadını kaçırdığını söylerlerdi. Karpuzu kırarak parçalamak, her tarafından suları aka aka dibine kadar kemirmek, soğanı yumrukla bölmek, ekmeği kopartarak yemek, kabartma tozu olmadan kül suyu ile börek açmak. Hepsi geçmişte kalan bir zevk ve sağlık...
Sıcaklardan bahsederken nerelere geldim...
Bu sene planlarımızda uzun tatil yok. Günlük geziler, park, bahçeler, havuz. Ve okuma...
Zamanım oldukça ve hatta zaman ayırmaya çalışarak gazete okuyorum, kitap okuyorum, blog okuyorum. En çok da blog okuyorum. Yorgun günün sonunda bilgisayarın başına geçdiğimde yazmak yerine blog okumak hoşuma gidiyor bu aralar...
Yıllardır yoğurdumu evde yapan ben "yoğurt nasıl yapılır" sayfasını okurken buluyorum kendimi bazen, ya da çok iyi bildiğim örgünün içinde... Son günlerde beni gerçekten rahatsız eden olayları bloglarda okumak, sesimin yankılanmasını duymak da rahatlatıyor beni... Sayın Başbakanın sigaradan nefret etmesinden dolayı, yasakların çok ötesine giden dumansız havanın ne şekle dönüştüğünü gözler önüne seren İncegül'ümün yazısı. Parası olan ve artık pervasızca hiç yasak tanımayan 70'liklerin, 15'lik körpecik fidanları korumak yerine çiğnemeleri düşüncemin Sevgili Banu'nun yazısındaki yankısı gibi...
Bazı blogda üzülüyor, bazı blogda gülümsüyor, bazı blogda düşünüyorum. Kimsenin hasta ve sorunları olmasın istiyorum.
Yemek tarifleri, elişleri, bebekleri, iç dünyaları araştırmaları ve düşünceleri...
Gazetelerin köşe yazarlarını okumak kadar renkli. Gerçi blogdan bloğa geçmek ve iç dünyalarına girmek bazen ürkütüyor beni. Yorum bırakmadan, "ben geldim" demeden sessizce okumak saygı sınırlarını zorluyor gibi düşünsemde, "binlerce kişiye açık olan yazıları okumanın saygıyla bir ilgisi olmaz" düşüncemin karışıklığıda yoruyor beni... "Penceresi açık bile olsa içeriye bakılmaz"
"Gözler kimsenin elindeki filesine kadar inmez"
" Yemek saatlerinde kimsenin kapısı çalınmaz"
"İzin alınmadan kimsenin modeli kopyalanmaz"
Bizler eski kuşak insanıyız ve bu sözleri duya duya büyüdüğümüz içindir ki! yeni kuşak toplumuna uyumumuz zaman zaman yoruyor işte...
Aslında yazacaklarım dağarcığımda biriktiği halde, post yazmak için oturmamıştım bilgisayarın başına. Doğrusunu söylemek gerekirse iki satırda sıcaklardan bahsedicek, bloğumda tarih değişikliğini ve hareketini sağlıyacaktım. Dönüp baktığımda hiç dağarcığımda olmayan bir sürü şey karalamışım ve post olmuş...
Bu arada;
Eski oturduğumuz sitenin bahçesine, balkonda yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini hafif çıtlatır atardım. Bir erik ve kayısı ağacı fidelenmişti. Giriş katının görüşünü engellediği için kesmişler, bu gün duydum ve çoook çok üzüldüm...
Oysa saygı tüm canlılar için geçerlidir!!!
Yaz zaten sıcak olur da! sanki bu yaz daha bir sıcak. Bunaltıcı olmasına karşın severim sıcağı, bir şikayetim de yok, sadece tansiyonum pek bir oynak hale geldi o kadar...
Sıcak güzeldir, daha bir özgür kılar insanı. Üstünde ne varsa hemen dışarı çıkabilmek, çorap olmadan terlikle sokaklarda gezmek güzeldir. Şemsiye yok, atkı yok, bere yok, bot yok, mont yok. Suyla muhabbetimiz de artar. Kıyıları parselleriz özgürcene,sere serpe denize,denizin kıyısına yayılır,alacağımızı alır, bırakabildiğimizi bırakırız!!!
Yemeklerimiz de daha hafifdir. Sıcak yemeğe sığınmadan, enerji depalayacağım kaygısı olmadan, özgürlüğümüze özgürlük katan salatalar, soğuk yemekler, meyve ve herkesin gözdesi karpuz!
Karpuz demişken, sanırım bu sene karpuz ihracatı az ve üretim çok. Karpuz yemeğe davet ediyorlar halkı. Kabuğunu ye, çekirdeğini ye, kanser ilacıdır, kalp fonksiyonlarını düzenler, kan basıncını düşürür, antioksidandır, sağlıktır v.s.
Kısa bir geçmişte patetesin, yeşil mercimeğin ve stoklarda kalmış bir sürü ürünün faydaları yeni keşfedilmiş gibi, gerek yazılı basın gerekse görsel basın günlerce beynimizi yıkamışlardı ya... işte onun gibi!
Oysa rahmetli babacığım uzun yıllar önce anlatırdı karpuzun faydalarını. Babacığım ne ilim adamıydı ne de bilim adamı. Antioksidan falan da bilmezdi, ama karpuzun boğaz yollarını temizlediğini, böbrekleri yıkadığını, bağırsakları arındırdığını anlatırdı. Hatta çok setleşmeyen, yumuşak çekirdeklerini de yedirirdi bize...
Domatesi anlatırdı, faydalarını, yararlarını. Elimize bütün domatesi verirler, dirseklerimizden suları aka aka yerdik. Bıçak değdirmezledi domatese. Metalin, bitkilerdeki yararlarını ve tadını kaçırdığını söylerlerdi. Karpuzu kırarak parçalamak, her tarafından suları aka aka dibine kadar kemirmek, soğanı yumrukla bölmek, ekmeği kopartarak yemek, kabartma tozu olmadan kül suyu ile börek açmak. Hepsi geçmişte kalan bir zevk ve sağlık...
Sıcaklardan bahsederken nerelere geldim...
Bu sene planlarımızda uzun tatil yok. Günlük geziler, park, bahçeler, havuz. Ve okuma...
Zamanım oldukça ve hatta zaman ayırmaya çalışarak gazete okuyorum, kitap okuyorum, blog okuyorum. En çok da blog okuyorum. Yorgun günün sonunda bilgisayarın başına geçdiğimde yazmak yerine blog okumak hoşuma gidiyor bu aralar...
Yıllardır yoğurdumu evde yapan ben "yoğurt nasıl yapılır" sayfasını okurken buluyorum kendimi bazen, ya da çok iyi bildiğim örgünün içinde... Son günlerde beni gerçekten rahatsız eden olayları bloglarda okumak, sesimin yankılanmasını duymak da rahatlatıyor beni... Sayın Başbakanın sigaradan nefret etmesinden dolayı, yasakların çok ötesine giden dumansız havanın ne şekle dönüştüğünü gözler önüne seren İncegül'ümün yazısı. Parası olan ve artık pervasızca hiç yasak tanımayan 70'liklerin, 15'lik körpecik fidanları korumak yerine çiğnemeleri düşüncemin Sevgili Banu'nun yazısındaki yankısı gibi...
Bazı blogda üzülüyor, bazı blogda gülümsüyor, bazı blogda düşünüyorum. Kimsenin hasta ve sorunları olmasın istiyorum.
Yemek tarifleri, elişleri, bebekleri, iç dünyaları araştırmaları ve düşünceleri...
Gazetelerin köşe yazarlarını okumak kadar renkli. Gerçi blogdan bloğa geçmek ve iç dünyalarına girmek bazen ürkütüyor beni. Yorum bırakmadan, "ben geldim" demeden sessizce okumak saygı sınırlarını zorluyor gibi düşünsemde, "binlerce kişiye açık olan yazıları okumanın saygıyla bir ilgisi olmaz" düşüncemin karışıklığıda yoruyor beni... "Penceresi açık bile olsa içeriye bakılmaz"
"Gözler kimsenin elindeki filesine kadar inmez"
" Yemek saatlerinde kimsenin kapısı çalınmaz"
"İzin alınmadan kimsenin modeli kopyalanmaz"
Bizler eski kuşak insanıyız ve bu sözleri duya duya büyüdüğümüz içindir ki! yeni kuşak toplumuna uyumumuz zaman zaman yoruyor işte...
Aslında yazacaklarım dağarcığımda biriktiği halde, post yazmak için oturmamıştım bilgisayarın başına. Doğrusunu söylemek gerekirse iki satırda sıcaklardan bahsedicek, bloğumda tarih değişikliğini ve hareketini sağlıyacaktım. Dönüp baktığımda hiç dağarcığımda olmayan bir sürü şey karalamışım ve post olmuş...
Bu arada;
Eski oturduğumuz sitenin bahçesine, balkonda yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini hafif çıtlatır atardım. Bir erik ve kayısı ağacı fidelenmişti. Giriş katının görüşünü engellediği için kesmişler, bu gün duydum ve çoook çok üzüldüm...
Oysa saygı tüm canlılar için geçerlidir!!!
21 yorum:
iyiki iki satır yazıp bırakmamışın ne güzel bir post olmuş bir solukta okudum bu sene çok sıcak son 9 ylın en fazla sıcakları bu seneymiş
canımcım ,
sen hep böyle iki !! satır yazmaya devam et emi :)
tansiyonuna üzüldüm.. ama yaz ayları denince olmadan olmuyor bu basınç dengeleri..
sağlıkla huzurla, ağız tadıyla bir yaz diliyorumm nurcuğum..
sevgiler canım.
Sevgili Hanife,
Hoş geldin, ne iyi ettin. Yeni bloglara yelken açmak iyi oluyor.
Yorumun için çok teşekkür ederim.
Canım Nunu'm,
Nasılsın canım, yorgun ve mutlu olduğunu biliyorum.
Yazılarımı anında yakalayışına da hayranım. Tansiyonuma alıştım artık, birlikte geçinip gidiyoruz işte.
Bende sana sağlıklı bir yaz diliyorum canım...
Çok teşekkür ederim
Ablacim, insanlarin kendilerine saygisi yok ki baska canlilara saygisi olsun.
Senin anlattigin o eskilere bende ucundan da olsa yetistigim icin sansliyim.
Öpüyorum ablacim:)
Sevgili NUr;
Penceren açık bile olsa içeriye bakamam, kapını çalmam gerekir.Haber vermeden sana gelemem.Rızan olmadan mutfağına dalamam, dolabını açamam, eşin eve geldiyse hele ben de dul bir kadın ya da genç kızsam fazla oturamam..Peki şimdi öyle mi?Bence eski usullerimiz daha mı güzeldi ne?Demek ki onun için Bir dostun bloguna girip yazısını okuduğumuzda yorum bırakmadan çıkamıyoruz.Sevgilerimle.
Ne güzel yazmışsın ellerine sağlık. Ekleyecek birşey bulamadım yazdıklarının üstüne.
Ben de, okuduğum bloglara, aynı nedenle yorum yazma sorumluluğunda hissediyorum kendimi
Sevgiler
gunaydın..
yaz mevsımını fazla sevmem. kışın sıcaklıgını severım ben.
ozellıklede kesılen meyve agaclarına cok uzulurum. benımde kıraz agacım kesılmıstı..yılların verımlı agacı. betonlasmaya kurban gıtmıstı..
sevgıler..
Çok guzel olmus yazın okumaktan keyıf aldım..
sevgılerımle
Sevgili Nur Hanim,
Ne kadar haklisiniz,bu gün doktorlarin söylediklerini bizim büyüklerimiz hep söylerlerdi.Hem de hic okul görmemis olmalarina ragmen. Özellikle doga ve insana dair olanlari.
Benim Büyükannemin (babaannemin annesi)
bilmedigi bitkisel ilac yoktu.Gittigi daglardan ha bire ot toplar kurutur, ama neyi neyle karistirmasi lazim bilirdi.Bu kadinin okumasi yazmasi yoktu.Sadece yasami cok seven insanlarla,dogayi taniyan bir insandi.
Blog okuyup yorum yazma meselesine gelince,bende bazen yazmaya cekiniyorum,bu kadin da heryere yaziyor,her lafa giriyor,denirmi acaba diye.Yazmadan cikinca da kendimi sanki suclu gibi de hissediyorum.
Kizim ise kasma kendini rahat davran diyor.
Ya aslinda bende size sadece, siz hep böyle oturun klavyenin basina, birakin parmaklarinizi, beyninizden süzülenler oraya damlasin diyecektim:)
Sevgilerimle
Yeni bir yazınızı görünce mutlu ve heyecanlı bir şekilde sayfanıza geliyorum. Bu gün yeni ne öğreneceğim, kimleri yada neleri hatırlayacağım, düşüncelerimin ucunda kalan neler tekrar gün ışığına çıkacak diye.
Bende yazınızı çok beğendim. Tansiyonunuz için üzüldüm. Geçmiş olsun.
Estağfurullah müsaade ne demek çok memnun olurum nazlı demenizden.
Sevgilerimle
nazlı
Belgin'cim,
Haklısın canım, ne yazık ki kendimizi bile hiçe sayar olduk neredeki saygı!
Sevgili Dilek,
Bizi biz yapan usullerimiz tabi ki bize göre iyiydi. Bugünü kabul ediyoruz ama geçmişi bırakamıyoruz işte...
Çınar'cım,
Yorumuna çok teşekkür ederim. Birbirini anlamak çok güzel oluyor, yanlış düşünmediğimizi hissediyorum bende...
Berrin'cim,
Canım benim, bende kışı severim, ama dediğin gibi kışın sıcağını. Beni kıştan soğutan romatizmalarım...
Meyve ve ne olusa olsun yok olan yeşil benim için cinayettir. Bugün yine İstanbul'da bir yerler yandı. niye? bilmiyorum!!
Öykü'cük,
Çok teşekkür ederim, bende senden çok keyif alıyorum.
Sevgili Sünter,
İnce yorumuna teşekkür ederim.
Birbirimiz anlayabilmek çok güzel. Aynı duyguları hissetmek! Ucundan yakaladığım teknolojiyi kullanmak yaşamımı renklendiriyor. Her yenilik tüm insanlar için değil mi?
Evet dediğin gibi eskiler bugünü çok önceden biliyorlarmış gibiydiler.
Bence hepsi birer lokman hekim.
Nazlı'cım,
Çok teşekkür ederim inceliğine, birşeyler verebiliyorsam ne mutlu bana, bende senin renkli sayfanı çok seviyorum.
Hepinize çok teşekkür ederim. Yorumlarınız o kadar güzel ki,
yorgun bedenin çınar ağacının altında oturup gölgesinde dinlenmesi gibi geliyor bana...
Sevgilerimle...
ne kadar güzel yazmışsın ablam ya aynı şeyleri ben de duyardım.bıçak vurulmazmış gerçekten meyveye sebzeye, kolumdan aka aka yediğim domatesleri ve çocukluğumu özledim ben de.dışarı koşup elimizde bir dilim karpuz mahallenin çocuklarıyla oyun oynamayı özledim.bakkal amcaları,sokak satıcılarını.hatta bohçacıları bile...ner de herkes hey önüm arkam sağı solum sobe.saklanmayan ebe.
canım ya gördünmü iki satır yazın beni nerelere götürdü ben eskiyi geri isteyenlerdenim boşverin teknolojiyi falan.öpüyorum seni kocaman ve iki satır diye sayfana her girişinde çok satır yazmnanı diliyorum.
Sevgili Lemanice,
Çok teşekkür ediyor ve bende seni kocaman öpüyorum.
Daha ne eskiler var bende!!!
Aman tansiyonunuza dikkat edin. Her mevsimin kendine göre güzellikleri ve zorlukları var değil mi komşum? Şu anda mesela, deli poyraz esiyor bizim buralarda ve ben domates kurutuyorum. O olmasa, kurumaz domatesler. Hoş hepimizi serseme çeviriyor o da ayrı mesele ya...
Meyve ağaçlarına nasıl kıymışlarda kesmişler aklım almıyor:(
Tijen'cim,
Kurumuş domates her zorluğa değiyor ama değil mi?
İlgine teşekkür ederim.
Ebru'cuk
Nelere kıymıyorlar ki? canım
Sevgiler...
Sevgili Nur,
Bendeki yorumdan tıklayınca doğrudan profile girmiş oldum. Sevdiğin filmlerden biri, hala seyredince gözyaşlarına boğulduğum "Uçurtmayı Vurmasınlar" mış. Bahsetmeden geçemedim.Şimdilik sadece bu yazını okudum. Bizim neslin anahtar kavramı "saygı" ya verdiğin değer,burnumun direğini sızlatan ortak alışkanlıklar..
Anlaşılan o ki zevkle okuyacağım bir blogum daha oldu. Çınar gibi, Leylak dalı gibi, Sünter gibi..
Güzel şeyleri paylaşmak dileğiyle.
Sevgiler...
yine öyle güzel anlatmışsınız ki :) ve o kadar uzun zaman olmuş ki...bazen araya uzun zamanlar giriyor ve sevdiğimiz şeylerden uzaklaştırıyor bizi..Bu koşuşturmacalarla dolu hayatın içinde küçük molalarda yine uğrayıp gülümsemek için tekrar merhaba :))
Sevgili Asuman,
Güzel ve ince yorumun için çok teşekkür ederim.
Sevgili Tubiş,
Yeniden hoşgeldin ve merhaba.
Ara ara sana geldiğimde taşınman, iş değişikliğin ve asker beklemene tanık oldum. Koşuşturmalarla dolu yaşam, nereye yetişeceksek!!!
Sevgiler...
valla yazmışsınız ve çok iyi etmişsiniz. bir çırpıda okuyuverdim. çünkü samimiyetiniz her satırınıza yansıyor.
karpuzu çok severim. aklıma geldi. dün karpuzlu limonatalı buzlu bir içecek yapmaya çalıştık. bir de baktık alet çalışmıyor. halbuki dün milli olacaktı. rondoda yapmaya çalıştık. o da bir tuhaf oldu. bardakların yarısı kaldı :))
her şeyin doğalı ve sağlıklısı deyince de aklıma ananemlerle birlikte tarlanın ortasında hazırladığımız salata geliyor. tarlanın bir tarafı domates bir tarafı biber. başka bir tarafta salatalık var. öbür tarafta kelem (beyaz lahana) var. bu kelemden koca bir yaprak kopartıp onu salata kasesi olarak kullanıyoruz. of of süper :)=
Bu bilgi için çok çok teşekkürler! Ben her yaz şaşırıyorum ...niye İstanbulda faliyet yok! Buna merakla bakacağım.
Yorum Gönder