Pazar, Kasım 22, 2009

KENDİMDEN UTANDIĞIM AN


Erkenden kalkmıştım o sabah. Güzel bir Nisan sabahıydı, bankaya, maaşımı almaya gidecektim. O zamanlar kartlar hayatımıza yeni yeni girdiğinden daha ATM'ler maaşlarımızla pek ilgilenmiyorlardı...

Kuyruğa girilecek, sıra beklenecek!!!

Kahvaltı etmeden, vakiy kaybetmeden gidip gelmeliydim. Dışarı çıktığımda, sabahın erken saati olduğundan ve daha bahar sıcak yüzünü göstermediğinden kuru bir ayaz vardı. Bir an vazgeçecek oldum ama "yolcu yolunda gerek" söylem eşliğinde yoluma devam ettim...

Banka, kuyruk, sıra derken maaşımı aldığımda sırtımdan ağır bir yük kalkmış kadar hafiflemiştim. Kendi kendimle kaldığım nadir günlerden biriydi, çok severim kendimle yalnız kalmayı. Ayrı bir keyiftir benim için. Yakaladığım bu keyfi sürdürmek amacı ile ilk rastladığım simitçiden bir simit alarak sahile doğru yürümeye başladım. Sahildeki çay bahçesine girerek bir masaya oturdum ve çantamı masanın üzerine bırakarak simide sarıldım, acıkmışdım...

Gelen çay eşliğinde simidimi yerken uzaktan onu gördüm, gayriihtiyari takılmıştı gözlerim. Ayaklarında çorap yoktu, spor ayakkabısının bağları da yoktu. Üstünde, kendine iki numara büyük gelen mont ise her tarafından soğuk almaya müsatti. Saçları çok kısa kesilmiş cin gibi bakan gözleri daha bir meydana çıkmıştı. yedi veya sekiz yaşlarında olmalıydı. Dalmış gitmiştim ona bakarken, sarıp sarmalama isteği bile oluşmuştu...
Çocuklar!
Hayatımı onlara hiç karşılıksız verebilirim...

Bakışımı yakalamış ve gözgöze gelmiştik. Bana doğru yürüdüğünde ben ani bir hareketle masanın üstündeki çantamı kucağıma emniyete almıştım. Yanıma yaklaştığında elimdeki mendil paketini uzattı. "Çay, çay içermisin, simit yermisin benimle" dedim. "Yok benim karnım tok, mendil alırmısın abla" dediğinde içimde kopan fırtınayı anlatamam. Bir kız çocuğu, sabah sabah sokaklarda mendil satıyor. Aslında çok var, bir tek bu çocuk değil biliyorum ama içimdeki fırtına masanın üzerindeki çantamı emniyete almam yaralamıştı beni. Çok utanmıştım kendimden, evet çok utanmıştım ve hiç unutamam...

Paketinde kalan dokuz mendili aldım, onun gidişini arkadan seyrederken "özür dilerim, özür dilerim" diye kendi kendime söyleniyordum...

Çok değildi, iki hafta öncesi sitenin kapısından çıktığımda ters istikamette süslenmiş korna çala çala giden bir gelin arabasına tebessüm ile bakmış yoluma devam etmiştim. O süslü gelin arabası ilk "U" dönüşünde arkamdan gelip, arabanın ön camından çıkan bir el ile omuzumdaki çantamı aldığı gibi beni de yere savurmuştu...

İçtiğim çay, yiyemediğim simit, yapamadığım keyif ve kendi kendimi rahatlatmak adına mazeretimi düşüne düşüne kalkarak çay bahçesinden çıktım. Tam çıkarken tatlı kızımız elinde yeni bir paketle çay bahçesine giriyordu...


Öykü Atölyesi
Fotoğrafın dili çalışmasıdır...
 
 


10 yorum:

öykü dedi ki...

en tatlı anlarda ıcımızı burkan anlar dımı
sevgılı yasamın kıyısında

sufi dedi ki...

Kendimizden utanmalı mıyız, devemizi sağlam kazığa bağladığımız için? Bence HAYIR! Aslında "teşvik eden suçu işleyen kadar suçludur" derler ya.Senin de mendilci kıza yaptığın ve utanmaman gereken şey bu bence.Onu suça teşvik etmemek.Ya ötekiler? senin merhamet duygularını kullanıp planlı programlı yüzde yüz suç işleyenlere ne demeli?Suçlular aramızda, masumlar elini kolunu sallayarak dışarıda geziyor NURum.
Benim de her maaş günü çay gevrek ve kafe fantezim vardır kendi kendimi ödüllendirdiğim, Kendime hak bulduğum ve gönül rahatlığıyla ayda bir kendimle kaldığım güzel gün. Ellerine sağlık hassas arkadaşım seni kucaklayıp öpüyorum.Oğlak burcu sarılmayı pek sevmez ama ben balıkım sarılırım işte...Sevgilerimle.

Leylak Dalı dedi ki...

Nurcuğum, öyle bir korku imparatorluğu yaratıp öyle bir bezdirdiler ki bizi, önümüze geleni potansiyel suçlu olarak görüyoruz ne yazık ki. bu yüzden üzülmen gereksiz. Sen yaşadığın deneyimin sonucu tedbirli davranmışsın sadece. Yoksa senin yumuşak yüreğin böyle birşeye elverir miydi?
Çok güzel bir yazıydı canım, eline sağlık.
Güzel bir pazar günü diliyorum...

Asuman Yelen dedi ki...

Sevgili arkadaşım,
Emekli maaşını almışsın ve o çantaya koymuşsun. Senin hangi şartlarda,hangi hassasiyetlerle alın teriyle çalıştığını biliyoruz. Diğer taraftan, o çantanın (üzülsek de böyle) o çocuk ya da bir başkası tarafından (ki onlar buna zorlanıyor ve orada birileri tarafından gözleniyorlar mutlaka) götürülme olasılığının yüzdesi malesef çok yüksek bu ülkede. Galiba hem o çantalara sıkı sıkı sarılmak, hem de bunu yaparken üzülmek bizim kaderimiz. Ne yazık.
Hassas yüreğine sağlık...

HüseyinSYK dedi ki...

Çocukların savaşta, ticarette, endüstri ve sanayii de kullanılmalarına dur demek gerek diyeceğim...Gel gör ki desen ne olur demesen ne olur..Onları dünyaya getirenler bu sorumluluğu taşımayan kimseler oldukça bu yara kangren misali tüm dünyayı saracak..Aslında almamak gerek diyeceğim gaddar diyecekler..Alın alında onlarda sokaklarda mendil satmaya devam etsin diyeceğim..Salak diyecekler..Ya işte böyle hayat insanı çaresiz bir şekilde orta yerde bırakıyor ya resmen salak ediyor...
:(((

aysegul dedi ki...

Sevgili Nur ablacığım,herkes utanıo
yazıyo,ama bişi yapmıyo.Bizler,abla
ve ağabeylerimiz yıllardır gazete ve dergilerde yazdı,söyledi...Sizin
eski örgütçü ve organizeci olduğunu
tahmin ediyorum.Boş boş bloglarda
sızlanıp vakit öldüreceklerine,en
azından sivil toplum örgütleri veya
beyendikleri partilerde bişi yapabilirler.Sesini duyuramayan ve
korkan bir topluluk,sonuçlarına da
katlanmak ve bedel ödemek zorundadır.Türkiye Cumhuriyeti hiç
bir süreçte bu kadar işgal altında
ve yerli işbirlikçilerin ihaneti
altında kalmamıştı.İçi burkulanlar
buyursun bana gelsin,ilgili siyasi
veya sivil adresler göstereyim.
SEVR antlaşmasının hortladığı,LOZAN
ın tanınmadığı bu süreçte ŞEHİR
ROMANTİKLİĞİ yapmamın,sadece blog ve facebooklarda sızlanmanında hiç
bir gerekçesi yoktur.Tehlike sanılandan da fazladır.Açlık sınırlarının altında yaşayan memur,
işçi,emekli ve aydınlar 2.bir işte
çalışmakta,çocuklarına selpak ve
benzeri şeyler sattırmaktadır.
Aydınlık günlere...Sevgilerrr

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Öykü'cüm,
evet canım aynen öyle, bendende sevgiler...

Dilek'cim,
Canım benim, evet oğlak burcu sarılmayı sevmez ama ben çok severim. Heleki can dost olursa ayrılmak bile istemem. Bir gün sana sarılmayı sıkı sıkı dostluğunu hissetmeyi
istiyorum.
Belki senle çay simit (gevrek) günü bile yaparız.

Nurşen'cim,
Ne yapacağımızı şaşırır hale geldik, ufacık bir kız çantamı alsa bile nereye kadar kaçardı ki? işte bunu düşündüğümde çok üzülmüş ve utanmıştım. Yaşadığım olay yeni olmasa asla düşünemezdim...

Asuman'cım,
Çok güzel söyledin arkadaşım, evet üzülsekde kendimizi emniyete almamız konusunda yine bu tür davranışların çokluğu. Zorluyorlar bizi. Çocukluğumda evimizin bir kapısı vardı elinle itsen açılır cinsinden, biz hiç bu konuda korku bilkezdik, ya şimdi kapısında üç kilidi olan evlerde oturuyoruz. Bu bile bana üzüntü yapıyor biliyormusun?

Sevgili Hüseyin,
Bu ikilemi hep yaşıyoruz ne yazık ki. Aslında ben fazla almam, alıştırmayayım diye. Alsamda ne kadar üzülürsem üzüleyim fazla para da vermem. O günde sadece 9 mendil parası verdim, kendimi çok zorluyarak.
Bu çocukları dünyaya getirip bu şekilde büyütenler dediğin gibi devamlı çoğalıyorlar ve çoğalmaya da devam edecekler. Çünkü yetiştikleri gibi gördükleri gibi onlarda yetiştiricekler.
"Globelleşen dünya" keşke eskisi gibi kalsaydı!

Ayşegül'cük,
Tüm sözlerine katıldım tamam, ama
işçi, memur, emekli açlık sınırında olması çocuklarına selpak sattırması demek değil canım.
Selpak satan yada bu gibi işlerde çalıştırılan çocukların aileleri bir emekli veya memur ailesinden iyidir gülüm. Siz daha çok gençsiniz haklısın belkide bu en kötü devirde genç oldunuz bu yüzden sizlerden beklediğimiz fazla.
Bizlerinde çok mücaadelesi oldu ama bizler hiç bir zaman eğitimden yoksun,paradan zengin bir halkla yüzyüze gelmedik. Bugünün en büyük sancısı eğitimsizlikdir. Okumadan yoksun toplum ne yazık ki bugünü yaşamaya mahkümdür.
Bugünün kültürü facebook, blog,3G, sonmodel arabalar ve sınırsız teknoloji. (kullanmasını bilmediğimiz)
Bende emekliyim ama benim sesim çıkmıyor, zorlansamda çıkmıyor, çünkü suçlu değilim. O bağıranlar bugünü yaşamayı hak edip bugünü yaratanlar. Sakın böyle söyledim diye kızma, bugün halk bunu istediği için bunu yaşıyor.
Biliyormusun? yıllardır üyesi olduğum partimden istifa ettim, sebep! Yalnış yolda çoğalan halkımızın benlik isteklerinle boğuşmamak için.
Benim için artık sivil toplum örgütü de yok, partide.
Halk yıldırdı beni, O bağıranlarda biri haberlerde anlatıyor. "nasıl yetişsin bu maaşımız 186.- tl elk.geldi nasıl ödeyeceğim bilmiyorum."
Üretici değil tüketiciyiz.186.- tl elk. kullanan kişinin ben yokluğuna inanamam Ayşegül'üm.
Ne yazık ki biz hiç birşey kullanmasını bilmiyoruz. Oy bile...


Hepinize sonsuz teşekkürler ve sevgiler...

Mehtap dedi ki...

Hayat bizi böyle yapabiliyor.sonrasında da pişmanlığını yıllar geçsede insan üzerinden atamıyor.Güzel,buruk bir öyküydü.derinden etkiledi.sevgilerimle Nur ablacığım.sağlık ve esenlikler diliyorum.

ANNEMİNELİ dedi ki...

Kendi adıma teşekkürler.

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

İçinde bulunduğumuz yaşam koşulları bizi bu hale itti bence Nur'cum.
Eşitsizlik, bunun getirdiği yanlış davranış biçimleri, küçücük çocukların suça teşviki vs. vs.
Dilerim bir gün herkes eşit koşullarda yaşar bu ülkede.
Bir çocuk en iyi mağazalardan, en iyi giysileri giyerken diğer çocuk çorapsız ayakları ile mendil satmak zorunda kalmaz.
Gerçekten budur dileğim.
Sevgilerimle Nur'cuğum.

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...