Akşam karanlığı çökmüş, soğuk daha çok bastırmıştı. Yakalarımı kaldırmış ellerim ceplerimde yürürken yüzüme çarpan soğuk halamı hatırlattı bana, "Rahmet istedi" dedim kendi kendime. Hiç sevmezdi kışı, soğukla başı hiç hoş değildi. "Allahım eğer bu dünyada işe yarar bir şey yaptım ise kışın alma canımı, giremem o soğuk toprağa" diye dua ederdi. Dileği kabul oldu, gittiğinde yazdı. Bu dünyada işe yarar çok şey yapmış, ona ihtiyacı olan herkesin, yetimin, öksüzün hep üzerinde olmuştu eli...
Canım halam benim, dünya iyisiydi. Babamın ablası, hem babamın hem bizim annesi, koruyucusu. Her zaman birşeylerle uğraşırdı, hiç oturduğunu görmezdim onun. Günde bir saat kuran okumak için oturur, kalan tüm zamanında çalışırdı. Hiç işi olmadığı zamanda bile iş yaratırdı kendine. Bükülen boynumuza bakar "tamam tamam" derdi. Börek açar, mantı yapar, yoğurtlu hamur pişirirdi. Bir daha hiç yiyemiyeceğim o börek ve mantıları!
Pırıl pırıldı evi, mis gibi sabun ve huzur kokardı. İlk hatırladığım yıllarda sedirlerin arkasındaki saman yastıkların üzerindeki beyaz, uçları dantelli patiska örtüler ne kırışır ne de kirlenirdi. Sonraları divanlar, koltuklar yastıklar hiç kirlenmezdi sanki ve hep temiz olur, düzgün dururdu. Yatağına hayrandım, dantelli patiska çarşaflar, patiska çarşafla kaplanmış saten yüzlü yorgan, kılıflar, örtüler. Komidinin üzerinde duran gece sürahisi, üzerinde dantel örtüsü. Perdeler, tüller. Her zaman temiz ve muntazamdı...
Dört oğlu olmuştu halacığımın, çok istediği halde bir kızı olmamış evde ilk doğan kız ben olduğumdan beni de çok sevmişti. Eniştem ve dört erkek çocuk! zordu işi gerçekten. Eniştem berberdi ve eve her akşam yığınla beyaz havlu getirirdi. O havlular gece yıkanır, asılırdı bir gün sonraya kuraması gerekti çünkü. Bir gün önce yıkanan öbür havlular ütülü halde sabah dükkana giderdi. Beş erkeğin pantolonu, gömleği her zaman ütülü ve giymeye hazırdı. O zamanlar nerde? Kot, tişört,switsört. "Çakı gibi ütülü" derlerdi pantolonlar için. İşte öyleydi beş erkeğin pantolonları. İlk önceleri bunları kömür ütüsünle yapardı. Mangalda yakılan kömür kıpkırmızı olduğunda ütünün içine konur, kızgınlığı geçene kadar ütü yapılırdı. Çok sonraları çıkmıştı elk. ütüleri...
Evdeki işleri ne zaman bitirirdi ki! ablasına gider onun da işlerine yardım ederdi. Sonra bize gelir annelik yapar, işlerimizi düzene getirir sonra döner giderdi evine, kendi işlerinin başına. Ablası, yani benim büyük halam hiç iş yapmayı sevmez, sıkışınca kardeşini çağırırdı. Onun da hiç iş yaptığını görmezdim. Gelir düzeyi çok yüksek birinle evlenmiş olmanın rahatlığını yaşardı. İki kız kardeş, iki farkı kişi gibi ayrıydı huyları...
Halamla ilk anılarımda, yere yayılı bir sofra bezi, üzerinde pazardan alınmış sebze meyvelerin ayıklanmasıdır. Çok küçüktüm sanırım, elime geçirdiğimi çiğ çiğ yerdim. O bir elimden alıyor ben öbür elimle alıp yiyordum. Patetes, patlıcan, fasülye hayal mayal aklımda kalanlar. İşine engel olduğumdan beni alır merdivene oturturdu çoğu kez. Merdivenin parmaklıklarından inemez ağlardım, bazen elime bir şey verirdi. Ben yine hem ağlar, hem kemirir, hem de onu seyrederdim...
Hiç ayrılmak istemezdim o evden, beni çeken halamın ve eniştemin sevgisiydi, çok severdim onları. Toplantı evimizdi orası. Bayramlar, ramazanlar, kandiller, hafta sonları. Akrabaların bir araya geldiği yer. Bir daha asla sahip olamayacağım ve asla unutamayacağım güzel ev. Zamanla mekan değişir ama evin içi asla değişmezdi, her zaman temiz, düzenli, huzur ve sevgi dolu...
Yüzü çok ciddi ifadeli olmasına karşın içinde sakladığı pamuk gibi bir yüreği vardı. Sevgi kokardı bana, her sarıldığımda huzur bulurdum, her zor anımda farkında olmadan dizlerinin dibine çöker, başımı göğsüne dayardım. İki yavrumun doğumunda da ellerimi ona uzatmış, ondan güç almıştım...
İlk oğlunu Sarıkamış'a askere gönderdiğinde, başının iki yanından sarkan tülbentine devamlı gözyaşlarını siler, özlemini bitiremediği işlerinle geçiştirirdi. İki kış, zaten sevmediği soğuk ve kar'a öfkelendi durdu. İlk özlemiydi onun ve belkide hepimizin...
Sırasıyla evlendirdi çocuklarını. Sırasıyla gelinler eve geldi, ikincisi geldiğinde ilk oğlu ayrı eve çıkınca yine ağladı halam. İşi hiç bitmiyor yine de kalabalığı çok seviyordu. Aslında ilk gelin annemdi, babam ablasınla yaşıyor olması annemin o eve gelin gelmesiydi. Ağabeyim ve ben o evde doğduk, halamın eline, ebeyle. Benden sonra halamın dördüncü çocuğu olduğunda evin yetersizliğini anlamış olacaklar ki biz ayrı eve o zaman taşınmışız...
Sıcaklığı, vefakarlığı, hamaratlığı küçük olan akraba grubunda çok iyi bilinir, herkes teyze, hala diye ona koşardı. Ablasının gelini bir trafik kazasında ayağını kırınca, ilk geldikleri yer o evdi. Günlerce yeğenine, eşine, kızına baktı. Oysa yeğeninin annesi ve kayınvalidesi de vardı. Yaptığı her işi vazifesiymiş gibi yapar bundan da hiç yüksünmezdi. Evinde her zaman yemek bulunur, gelen kaç kişi olursa olsun, doyurmadan göndermezdi. Bunun içindir sanırım akrabanın tüm düğün yemekleri o evde yenir, mevlütlar o evde okutulurdu. Bir keresinde " Bana biçilen kaftan bu, bunun için geldiysem giymek zorundayım." dediğini duydum. Otuzlu yaşlardaydım o zaman, ne demek istediğini anlamıştım. Gücünü inancından alıyordu...
Her zaman tertemiz giyinirdi, çok güzel elbiseleri vardı ve iki adet uzun, belden lastikli eteği. Elbiselerinin üzerine geçirirdi bu etekleri. Biri namaz, kuran okuduğu zamanlar için, öbürü iş eteğiydi. "Şart, surt" derlerdi eskiden onun için çok önemliydi bu...
Altmışlı yaşlarındaydı, oğlu Almanyaya gittiğinde. "Ben gurbette değilem, gurbet benim içimde" şarkısını dolamıştı diline, yine ağlıyor yine tülbentine gözyaşlarını siliyordu. Torunu kalmıştı eline, onu da baktı, büyüttü, okula gönderdi...
Eniştemin amansız hastalığının son günleriydi, akşamın geç bir vakti gittiğimde yemek yerken buldum halamı. Gözünde yaş elinde kaşık vardı. "Bu gece çok kötü hazırlıklı olmam lazım, aç yeri ayrı, acı yeri ayrı ne yapayım." demiş akasından da babana haber ver gelsin yemek yesin, burada kalsın." demişti. İçine doğmuştu, eniştemn son gecesiydi o gece...
Hiç isyanları yoktu, sadece babam öldüğü zaman "Haksızlık bu, benim sıramdı" deyip durdu, ama ağlamadı. Yine o evdeydik, halamın dizinin dibinde. Acılarımızı sevgisinle sarmak için..
Yetmişiki yaşındaydı, tansiyonu onu taşıyamayacaktı artık. Tüm beden ölmüş ama kalp gitmek istemiyordu. Çok sağlıklı bir kalp dedi doktorlar. Aslında o yürek sağlam değil ana yüreğiydi, iki gün mücaadelesini verdi ana yüreği. Oğlu Almanya'dan gelene kadar mücaadele! oğlunun sesini duyduğunda, rahatladı. Huzura kavuştu...
Rahat uyu halacığım, bu dünyada yapılabileceklerin en güzellerini yaptın. Sana biçilen kaftanı çok güzel taşıdın...
Canım halam benim, dünya iyisiydi. Babamın ablası, hem babamın hem bizim annesi, koruyucusu. Her zaman birşeylerle uğraşırdı, hiç oturduğunu görmezdim onun. Günde bir saat kuran okumak için oturur, kalan tüm zamanında çalışırdı. Hiç işi olmadığı zamanda bile iş yaratırdı kendine. Bükülen boynumuza bakar "tamam tamam" derdi. Börek açar, mantı yapar, yoğurtlu hamur pişirirdi. Bir daha hiç yiyemiyeceğim o börek ve mantıları!
Pırıl pırıldı evi, mis gibi sabun ve huzur kokardı. İlk hatırladığım yıllarda sedirlerin arkasındaki saman yastıkların üzerindeki beyaz, uçları dantelli patiska örtüler ne kırışır ne de kirlenirdi. Sonraları divanlar, koltuklar yastıklar hiç kirlenmezdi sanki ve hep temiz olur, düzgün dururdu. Yatağına hayrandım, dantelli patiska çarşaflar, patiska çarşafla kaplanmış saten yüzlü yorgan, kılıflar, örtüler. Komidinin üzerinde duran gece sürahisi, üzerinde dantel örtüsü. Perdeler, tüller. Her zaman temiz ve muntazamdı...
Dört oğlu olmuştu halacığımın, çok istediği halde bir kızı olmamış evde ilk doğan kız ben olduğumdan beni de çok sevmişti. Eniştem ve dört erkek çocuk! zordu işi gerçekten. Eniştem berberdi ve eve her akşam yığınla beyaz havlu getirirdi. O havlular gece yıkanır, asılırdı bir gün sonraya kuraması gerekti çünkü. Bir gün önce yıkanan öbür havlular ütülü halde sabah dükkana giderdi. Beş erkeğin pantolonu, gömleği her zaman ütülü ve giymeye hazırdı. O zamanlar nerde? Kot, tişört,switsört. "Çakı gibi ütülü" derlerdi pantolonlar için. İşte öyleydi beş erkeğin pantolonları. İlk önceleri bunları kömür ütüsünle yapardı. Mangalda yakılan kömür kıpkırmızı olduğunda ütünün içine konur, kızgınlığı geçene kadar ütü yapılırdı. Çok sonraları çıkmıştı elk. ütüleri...
Evdeki işleri ne zaman bitirirdi ki! ablasına gider onun da işlerine yardım ederdi. Sonra bize gelir annelik yapar, işlerimizi düzene getirir sonra döner giderdi evine, kendi işlerinin başına. Ablası, yani benim büyük halam hiç iş yapmayı sevmez, sıkışınca kardeşini çağırırdı. Onun da hiç iş yaptığını görmezdim. Gelir düzeyi çok yüksek birinle evlenmiş olmanın rahatlığını yaşardı. İki kız kardeş, iki farkı kişi gibi ayrıydı huyları...
Halamla ilk anılarımda, yere yayılı bir sofra bezi, üzerinde pazardan alınmış sebze meyvelerin ayıklanmasıdır. Çok küçüktüm sanırım, elime geçirdiğimi çiğ çiğ yerdim. O bir elimden alıyor ben öbür elimle alıp yiyordum. Patetes, patlıcan, fasülye hayal mayal aklımda kalanlar. İşine engel olduğumdan beni alır merdivene oturturdu çoğu kez. Merdivenin parmaklıklarından inemez ağlardım, bazen elime bir şey verirdi. Ben yine hem ağlar, hem kemirir, hem de onu seyrederdim...
Hiç ayrılmak istemezdim o evden, beni çeken halamın ve eniştemin sevgisiydi, çok severdim onları. Toplantı evimizdi orası. Bayramlar, ramazanlar, kandiller, hafta sonları. Akrabaların bir araya geldiği yer. Bir daha asla sahip olamayacağım ve asla unutamayacağım güzel ev. Zamanla mekan değişir ama evin içi asla değişmezdi, her zaman temiz, düzenli, huzur ve sevgi dolu...
Yüzü çok ciddi ifadeli olmasına karşın içinde sakladığı pamuk gibi bir yüreği vardı. Sevgi kokardı bana, her sarıldığımda huzur bulurdum, her zor anımda farkında olmadan dizlerinin dibine çöker, başımı göğsüne dayardım. İki yavrumun doğumunda da ellerimi ona uzatmış, ondan güç almıştım...
İlk oğlunu Sarıkamış'a askere gönderdiğinde, başının iki yanından sarkan tülbentine devamlı gözyaşlarını siler, özlemini bitiremediği işlerinle geçiştirirdi. İki kış, zaten sevmediği soğuk ve kar'a öfkelendi durdu. İlk özlemiydi onun ve belkide hepimizin...
Sırasıyla evlendirdi çocuklarını. Sırasıyla gelinler eve geldi, ikincisi geldiğinde ilk oğlu ayrı eve çıkınca yine ağladı halam. İşi hiç bitmiyor yine de kalabalığı çok seviyordu. Aslında ilk gelin annemdi, babam ablasınla yaşıyor olması annemin o eve gelin gelmesiydi. Ağabeyim ve ben o evde doğduk, halamın eline, ebeyle. Benden sonra halamın dördüncü çocuğu olduğunda evin yetersizliğini anlamış olacaklar ki biz ayrı eve o zaman taşınmışız...
Sıcaklığı, vefakarlığı, hamaratlığı küçük olan akraba grubunda çok iyi bilinir, herkes teyze, hala diye ona koşardı. Ablasının gelini bir trafik kazasında ayağını kırınca, ilk geldikleri yer o evdi. Günlerce yeğenine, eşine, kızına baktı. Oysa yeğeninin annesi ve kayınvalidesi de vardı. Yaptığı her işi vazifesiymiş gibi yapar bundan da hiç yüksünmezdi. Evinde her zaman yemek bulunur, gelen kaç kişi olursa olsun, doyurmadan göndermezdi. Bunun içindir sanırım akrabanın tüm düğün yemekleri o evde yenir, mevlütlar o evde okutulurdu. Bir keresinde " Bana biçilen kaftan bu, bunun için geldiysem giymek zorundayım." dediğini duydum. Otuzlu yaşlardaydım o zaman, ne demek istediğini anlamıştım. Gücünü inancından alıyordu...
Her zaman tertemiz giyinirdi, çok güzel elbiseleri vardı ve iki adet uzun, belden lastikli eteği. Elbiselerinin üzerine geçirirdi bu etekleri. Biri namaz, kuran okuduğu zamanlar için, öbürü iş eteğiydi. "Şart, surt" derlerdi eskiden onun için çok önemliydi bu...
Altmışlı yaşlarındaydı, oğlu Almanyaya gittiğinde. "Ben gurbette değilem, gurbet benim içimde" şarkısını dolamıştı diline, yine ağlıyor yine tülbentine gözyaşlarını siliyordu. Torunu kalmıştı eline, onu da baktı, büyüttü, okula gönderdi...
Eniştemin amansız hastalığının son günleriydi, akşamın geç bir vakti gittiğimde yemek yerken buldum halamı. Gözünde yaş elinde kaşık vardı. "Bu gece çok kötü hazırlıklı olmam lazım, aç yeri ayrı, acı yeri ayrı ne yapayım." demiş akasından da babana haber ver gelsin yemek yesin, burada kalsın." demişti. İçine doğmuştu, eniştemn son gecesiydi o gece...
Hiç isyanları yoktu, sadece babam öldüğü zaman "Haksızlık bu, benim sıramdı" deyip durdu, ama ağlamadı. Yine o evdeydik, halamın dizinin dibinde. Acılarımızı sevgisinle sarmak için..
Yetmişiki yaşındaydı, tansiyonu onu taşıyamayacaktı artık. Tüm beden ölmüş ama kalp gitmek istemiyordu. Çok sağlıklı bir kalp dedi doktorlar. Aslında o yürek sağlam değil ana yüreğiydi, iki gün mücaadelesini verdi ana yüreği. Oğlu Almanya'dan gelene kadar mücaadele! oğlunun sesini duyduğunda, rahatladı. Huzura kavuştu...
Rahat uyu halacığım, bu dünyada yapılabileceklerin en güzellerini yaptın. Sana biçilen kaftanı çok güzel taşıdın...
20 yorum:
İyi ki küçüğüne benzemişsin Nurcuğum. Ardından bunca güzel anı bırakan hangisi? Allah rahmet eylesin, iyi anılmak değil midir esas olan.
Halanın soğuğu sevmediğini söylemişsin, benim halam da sevmezdi, sobanın başına oturur: "Canım er, canım ateş, s.ç...m kardeş kapısına" derdi. Hem de bizim evde iyi mi:)) Benim halam sağ ama ne yazık ki geçirdiği beyin kanaması yüzünden birçok melekesini yitirmiş durumda, birtek küfürbazlığı aynen devam ediyor.
Çok güzel anılardı, kalemine sağlık canım, bugün sirke işine başladım, bakalım sonuç alabilecek miyim, sağolasın...
Masal gibi okudum,nur içinde yatsın halanız.İyi insanın yaşarken de,öldüğünde de hayırla,sevgiyle anılması böyle bir şey olsa gerek.
Sevgiler...
leylak'cım,
Aslında tam anlamıyla benzemek isterdim. Sadece hiç oturmamak,iş yaratmak, devamlı birilerine bakma duygusu benzemiş. Keşke herşeyiyle banzeyebilseydim. Halan için üzüldüm. Sirkeyi seveceksin inan.
Banu'cum,
O çok özel bir insandı, zamanımızda az bulunur insanlardan.
Annemi çok tanıyamamış olmamdan, halamın sevgisine çok ihtiyaç duymuşumdur.
Çok teşekkür ederim, Sevgilerimle...
masal gibi okudum resmen baştan sona bir solukta.bu günde ben hep rahmeti teyzeci düşündüm sanırım böylesine çok yagan karla beraber defnettigimizden.oda hemen hemen senin halacıgın gibiydi.rabbim mekanlarını cennet eylesin.onlar eminimki öbür dünyadada bizleri bekliyorlar olacaklar nasıl yardımlarına koşarız diye.
Sevgili Karamel mutfak,
Hoşgeldin, gelirken getirdiğin güzel yorumun için çok teşekkür ederim. Teyzen, halam gibiler sanırım gittiğimizde yine bizi koruyup kollayacaklardır.
Sevgiler...
Sevgili Nur'um;
Eskiden zaman mı uzundu neden bilmem onca işi kadınlar bir güne sığdırırlardı.Onca çamaşır elde yıkanır asılır sayısız misafir ağırlanıp bulaşıklar yıkanır bahçe işi soba tutuşturma meselesi ot toplama pişirmeye koyun inek varsa onların bakımı nasıl o saatlere sığardı bilmiyorum.Halacığına Allah rahmet eylesin."Açyeri ayrı, acı yeri ayrı" lafı ne kadar anlamlı.Masal tadında bir çırpıda okudum halanla ilgili anılarını, ellerine sağlık sevgilerimle.
insanın burnunun direği sızlasada,
burnunda o yıllara has kokular olur ya hani,
bende onları çok sevenlerdenim..
her insan ayrı dokunuştur geçmişe.
kimse kimse gibi olamıyor.
özel olan hep öyle anılıyor.
''SENDE'' bizlerin kıymetlisisin Nurcuğum.
Seninde anlatılacak nice meziyetlerin var.
Gidenlere selam ola, rahmet ola....
kalanlara sağlıkla güzellikler diliyorum.
ne güzel anlatmışsın bir masal gibi okudum, bir masal kahramanı canlandı gözümde. nur içinde yatsın halan hem bak onunki gibi bir yürek bırakmış, seni bırakmış geride...
nur içinde yatsın. ne mutlu ona arkasından bu kadar güzel söz eden bir yeğeni var, onun sayesinde bizden de dualar alıyor.
Canim ablam, iyi ki kücük halana cekmissin, demek onun elbisesi sana miras kaldi.. Ben seni baska türlü düsünemiyorum ki zaten.
Allahim halana rahmet eylesin, mekani cennet olsun güzel kadinin.
Öpüyorum ablam:)
Sevgili Nur,
Halam diye anlattığın bu müstesna kişi, bence bu dünyaya görevle gelmiş cisme bürünmüş bir melek. Hep olmak istediğim ama yanına bile yaklaşamayacağım (beceriksizlik ve yeteneksizlik yüzünden)insan örneği.
Allah gani gani rahmet eylesin. Kolay değil öyle bir hayatı ölene kadar sürdürebilmek. Kendini bozmadan, tökezlemeden. İnançla. Tabii ki kız halaya çeker ama bence sen de kendine model olarak onu yani güzeli fakat zoru seçmişsin. Ne mutlu sana.
Sevgiler canım arkadaşım...
eski topraklardı eski insanlardı onlardan kalmadı:(( nur içinde yatsın iyikide ona benzemişsiniz mekanı cennet olsun.bu dünyada bırakacağımız en büyük miras nedir ki?? iyi anılmak dürüstlük değil mi
Yaşam dediğin nedir ki Nur ablacığım.Önemli olan göçüp gittikten sonra geriye hoş bir seda bırakabilmek değil midir?!
Lâkin bazı özellikler doğuştandır.
Sizin insan psikolojisini çok iyi
bilerek herkese uzanmanız nedir????
Yok yok halalardan iii şeyler size
bulaşmış bence!!!!!!
Kıskanç,kem gözler sizden uzak olsun .(Sınavlarıma çalışırken bu yazınız çok iyi oldu)
Sevgilerrr
Ne güzel anlatmışsın halacığını yaşadıklarını, cefarkarlığını..
Allah rahmet eylesin nurlar içinde yatsın halacığın. Arkasından böyle güzel anılması bir insan için tek önemli şey olsa gerek.
Sen o halana benzemişsin eminim bundan. Allah sana uzun ömürler versin çocukların torunların ve tüm sevdiklerinle.
Sevgiler canım
Can dostlarım,
Tek tek yorumlarınıza cevap veremediğim çok sevgili arkadaşlarım.
Yazı sonrası pek vaktim olmadı buralara uğramaya ve yorumlarınızı yanıtlamaya. Güzel ve benim içim çok özel yorumlarınıza çok teşekkür ederim. Yazımın sonunda farkında olmadan bir hata yaptım ve kız halaya çeker dedim ama sonradan anladımki o satır yalnıştı. Sadece koşuşturması, kendine iş yaratması gibi, devamlı birilerine bakması benzerliğimden dolayı dedim. Tabi ki ona benzemek çok isterdim. Neyse sonra o satırı sildim de rahatladım.
Sizleri seviyorum ve iyi ki sizleri tanımışım diyorum.
Sevgiler...
sevgili Nur abla,
şimdi gördüm yazınızı.Nur içinde yatsın.Güzel anılar bırakmış sizlere ne mutlu ona.
Nasilda güzel anlatmissin halani Nur ablam.
Eski insanlar hep mi böyleydi acaba? Hem de onca imkansizlik arasinda.
Simdilerde ise ev islerini kolaylastiran onca alet edevat varken bizler niye bu kadar cabuk yoruluyoruz? Günler o zaman da 24 saat degilmiydi sanki.
Yoksa insana bu gücü veren sevgiydi de bizlerde artik o sevgimi azaldi?
Halanin ruhu sad olsun Allah gani gani rahmet eylesin. Iste böyle anilmak olmus onunda kazanci. Tüm taniyanlarin hayir duasini almak da az bir seymidir. Keske hepimiz böyle anilmayi hak etsek. Sonucta bizden geriye kalan tek sey hayir dualariyla anilacak bir isim.
Iyiki yazdin bu yaziyi. Insana feyz veriyor okuyunca. Iyi bir seyler yapmanin önemini daha bir anliyor.
Sevgiyle öpüyorum seni
Bir yazı okuyor gibi değil bir flim izliyor gibiydim.hepimizin halası ve teyzesi güzel anılar bırakmıştır belleklerimize ama önemli olan sizin gibi o anıları ve kişileri bu kadar sevgi , gurur ve özlemle anmak ve paylaşmaktır.Yüreğinize sağlıklı.
Sevgilerimle.
Benim halam ben doğmadan ölmüş 24 yaşında.
Bu yüzden hala sıfatı ben de büyük özlemdir Nur'cum.
Bir solukta okudum yazını.
Sevgilerimle...
iste ben hep bunlari okudukca,kitap isini hic ertelemeyelim diyorum :)diline, eliene, gonlune saglik annem
Yorum Gönder