Salı, Şubat 23, 2010

SENDROMLAR ZİNCİRİ



- Aaaanneee, ben bunu giyeceğim.
- Yok yavrum, giyemezsin hava soğuk.
- Ama ben giymek istiyorum.
- Üşürsün ama.
- Olsun giyicem işte.
- Hasta olursun kuzum, hava soğuk dedim ya!
- Giymek istiyorum ama.
- İyi aman giy, giy!
- Ama sen istemiyorsun!
- Ben istemiyorum ama sen istiyorsan giy.
- Giymeyeceğim, çünkü sen istemiyorsun.
- Peki o zaman giyme.
- Bak istemiyorsun işte....
Giyme, giyeceğim. Giy, giymeyeceğim, böyle sürer gider. Anne çoktan pes etmiştir ama yavrunun pes etmeye hiç niyeti yoktur, en azından yarım saat mücaadelesini verir bu durumun. Ortada bir sorun yoktur da, tutturmuş olmak değil mi? maksadı.
Önemli değil altı yaş sendromu!
Şimdilerde yaşama merhaba ile başlıyor sendromlar, ilk üç ay gaz sendromu. Anne bu ilk üç ayın bitmesini nasıl, nasıl bekler, gaz sorunu önemli.
Bebek ağlar, anne ağlar. Ah bir geçse!
Anne bilmez daha ileride karşılaşacağı sendromları, hele ilk bebeği ise. Bilse önünde ki sendromları çoktan razı olacak ilk üç aya.
Daha sonra; iki yaş, dört yaş altı yaş. Bitmedi oniki yaş, onsekiz yaş sendromları; aradakileri saymazsak.
Nişanlanılır, evlilik sendromu başlar. Hamilelik sendromu, lohusalık sendromu. Kırklı yaşlara yaklaşılırken, yaşlanıyorum sendromu. Menopoz, antropoz sendromları. Yaş ilerledikçe, ağrılar başlayınca "hastalık hastalığı" sendromu.
Belkide bunlar fiziksel sendromlar! Hadi kabul edilebilinir. Bir de kendi kendimize yarattığımız sendromlar vardır. Pazartesi sendromu, rejime başlama sendromu, yaz tatili dönüş sendromu, evde temizlik yapılacak sendromu v.b.


Eskiden ya sendrom sözcüğü çok bilinmezdi ya da sendrom diye birşey yoktu.
(Tamam kabul ediyorum fazla sendrom kelimesi geçti.)

 
Çocukluğum bahçe veya sokakta oynamakla geçti, bütün çocukların en büyük eğlencesiydi toplanıp sokaklarda, bahçelerde oynamak. Dört duvar arasında oynanan cicili bicili, rengarenk binbir çeşit oyuncaklar nerde?


Hulahop, topaç, ip, seksek, top. Hepsi sokak ve bahçe oyunları. Oyna, at stresi eve girince yorgunluktan sendrom yaşayacak güçmü kalır. Büyüklerinde sendrom yaşayacak zamanları yoktu sanırım. Elde çamaşır, elde bulaşık, çarşı pazar, yemek. Kalan zamanlarda komşu gezmeleri, bol bahçe muhabbetleri, elişleri.
 

Hani Elif Şafak bir kitabında hamilelik ve lohusalık sendromunu yazmış ya! Okudum, sığdıramadım aklımın hiçbir köşesine. "Hadi canım, olacak şey mi?" diye düşündüm. Belki oluyordur ben bilmem, çünkü ben iki hamilelik iki lohusalık geçirdim de bu sendromlardan nasibimi alamadım. Sonra kırklı yaşlara gelince "yaşlanıyorum" sendromu da yaşamadım.
 
Benim çocuklarım da iki yaş, altı yaş gibi sendromlar yaşamadı. Çünkü onlarda bahçe çocuğu, bahçesinde hertürlü meyve ağacının,asmanın, güllerin, leylakların, ufacık bir süs havuzunun, kedilerin, köpeklerin, kirpinin, kaplumbağanın bulunduğu bahçede attılar oniki yaşa kadar olan tüm sendromlarını. Eh başlamayınca da ondan sonraki sendromlar yormadı onları.
 
Şimdi sendromlar büyük küçük herkesi, hepimizi sarmış durumda, yok yok yani.



En başta trafik olmak üzere, ilerleyen teknolojinin doğada her aktivitenin çevreyi etkilediğini düşünürsek, doğayı canlıları ve yaşam koşullarını değiştirmesi, havaya yayılan elektriğin üzerimizdeki olumsuz etkisi sendromlar zincirinin suçlusu olsa gerek...





*
*Yukarıdaki resmin yazıyla hiç bir ilgisi yok,
zaman zaman sendromlar yaşayan prensesimin çizdiği "Macbeth"

 
 
 
 

14 yorum:

sufi dedi ki...

Sendrom kelimesini ne güzel baştaaan alıp sonuca götürüp bağladın Nur'um.Elif Şafak'ın siyah sütünü okuduğumda ben de kendi kendime sormuştum "sen de kadın mısın 3 doğum yaptın, salak gibi ne bir şikayet, ne de bir buhran yaşadın, ne de hak talep ettin kimselerden" diye. 24 ay askerlik yapan bir koca yokken, 2 çocuğun büyütülmesi çarşısı pazarı ve hiç yardımsız elde yıkanan bezlerle yaptığımız mücadele hiç öyle yabana atılır cinsten bir özveri değilmiş de ben şimdi farkediyorum o günlerin ne gibi sendromlar yaratabilirliğini.Ancak yaşantıları eşeledikçe birşeylerin altından çapanoğlu çıkıyor.Bizim zamanlarımızda eşelemek yoktu belki de onun için mutlu mesut sürdürüyorduk yaşamlarımızı.Bahçede doğanın içinde elektriğimizi boşaltabiliyorduk ama şimdikiler öyle mi?Sendromlar sinsi bir yılan gibi teknolojiyle birlikte gelip yerleşiyor hayatlarına.Bu konuda da bizlere çok iş düşüyor galiba.Sevgilerimle.

Deliler Teknesi dedi ki...

Yapay yaşantımızı ne güzel dile getirmişsiniz Nur Hanım... Doğadan ve doğallıktan uzaklaştıkça yazgımız oluyor bu sendromlar galiba... Kızım da uzun süre Kawasaki Sendromu diye bir hastalıkla boğuşmuştu, bu nedenle sevmiyorum sendromları... Doğa ve doğadakilerle barışık bir yaşam dileğiyle...

mavi dedi ki...

7 yaşındaki yeğenim Ezgi, evde bol çizgi filmli bir televizyon, bol cd li bir dvd ve bilgisayar internet varkenn- ki oyuncaklarını saymıyorum- sürekli "sıkılıyorum, sıkılıyorum" diyor.Ne diyim oda bir sendrom yaşıyor.

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] dedi ki...

Çocuk oldum, genç kız oldum, zor zamanlar, sıkıntılı günler geçirdim, iki de lohusalık yaşadım. Sendrom mendrom bilmedim. Sevgili Sufi'nin de dediği gibi... "Yahu biz de kadın mıyız be!" Şimdiki bebelerin maşallah her yaşa ayrı sendromu var. Ne diyelim, herkese sendromsuz günler. Harika anlatılmış yine elbette. :)

Asuman Yelen dedi ki...

Ne doğru şeyler yazmışsın Nur' cum.
Çocuklukta tek derdim inşaat kum yığınının içinde kaybettiğim tokyo terliğimin tekini aramak, bir de evin camından "hadi artık akşam oldu, eve..." uyarısını işitmekti. Sonrasında yaşam, yapay sendromlara izin vermeyecek gündemlerle doldu taştı.
Şu günlerde hayatımın boşluğunu sendromlarla doldurup kendimi şımartıyorum. Örneğin "yorgun beden,çocuk ruh" sendromu. Ya da "herkesi herşeyi severken ya ben sevilmezsem endişesi" sendromu.
"Sevdiklerimi kaybetme korkusu" sendromu, ve bunun gibi şeyler...
Bu arada bilgisayarımda sorunlar var. Son zamanlarda uzak kaldım.
Aklıma gelmişken yeni bir sendrom daha oluşmak üzere. "Ya bir daha bilgisayarımı hiç kullanamazsam sendromu" gibi...:)))

Sevgiler arkadaşım...

Çınar dedi ki...

Off of! Her konuda bir sendrom hazır. Mutsuz insanlar mutsuz... Çocuklarımız sevmeyi paylaşmayı azla yetinmeyi bir şeyi elde etmek için çaba harcamayı bilmiyorlar. Dediğin gibi enerjilerini boşaltacak tertemiz açık hava da bulamayınca sendromlar zinciri uzayıp gidiyor böylece...

Prenses'in Macbeth'i de harika görünüyor bu arada:)) Minik ellerine sağlık.

Sevgiler canım

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Canım dostum,
O günler çok sendromlar yaratırdı da! işlerin içine sıkıştırdık da bize uğramadı. Güzel yorumun için de çok teşekkür ederim canım...

Sevgili Deliler Teknesin kaptanı,
Kawasaki sendromunu hiç duymamıştım,çok geçmiş olsun. Doğa! çok sevdiğim ve artık çok özlem duyduğum...

Şeniz'cik,
Bilirim evdeki dvd,çizgi film,film kahramanlarını tam yedi senedir izliyorum, ezberledim herbirini, tüm kahramanlarınıda tanıyorum. Yakında bunun senromunuda ben yaşayacağım sanırım.

İncegül'üm,
Özletiyon bak haa, nasıl özlemişim sesini gülüm.
Sen o yakışıklı iki delikanlıyla nasıl baş ettiğini şaşırıyorum zaten...


Sende mi?
Asumancım hatta yazıya dahil edecektim "akşam oldu hadi eve" yide geç olmuştu kestim birazını.
Sorma arkadaşım, yaşamadığımız gerçek sendromların sanalını yaşıyoruz zamanımızda. Temizlik günlerinin sendromunu tam bir hafta evvelinden çekmeye başlıyorum. Evde kadın istemiyorum, kendimde bazı işleri yapamıyorum. Sorma halimi!
Hele ağrılarım arttıkça hastalık hastalığı sendromuna düşüm altında birsürü şey arıyorum.
Sendrom bulmaya ne kadar müsaitmişiz meğer. Bende geçengün aynısını düşünmüştüm "10 yıl sonra bilgisayar yine kullanabilirmiyim" diye:)))

Çınar'cım,
Güzel arkadaşım benim, biz toprağı tanıdık ve hatta ben yemeğe bayılırmışım da zor alırlarmış elimden, ama şimdi çocuklar plastiğin içinde yuvarlanıyorlar. Of ki ne of
Prensesin dediğine göre resim macbeth değil macbeth leydi'miş yanlış yazmışım.

Hepinize sevgilerimle...

öykü dedi ki...

bazen dusunuyorum
bız mı yaratıyoruz acaba bu sendromları dıye
aslında gercekten cok cıddı bı kosturma ıcındeyız
gece saat 23 oldugunda yorgunluktan bayılmıs bı sekılde uyuyorum
ama yınede takılı kaldıgımız bı suru sey oluyor
kendımıze sorunlar mı yaratıyoruz
ve neden?
bılemıyorum
cok guızel anlatmıssınız ama
ınsanın kendısını sorgulamasına neden yaratıyor
sevgılerımle..

bilge dedi ki...

NE GÜZEL BİR KONUYA DEĞİNMİŞSİN SENİN ANLATTIĞIN GİBİ GEÇTİ BENİMDE ÇOCUKLUĞUM NE SENDROM BİLDİK NE BUNALIM ELİMİZE EL İŞİ VERDİLER ÖĞREN DEDİLER 2 EVLAT BÜYÜTTÜK 40 LI YAŞLARI GEÇTİK NE SENDROMU NE BUNALIMI BİZMİ DEĞİŞİĞİZ YOKSA BU NESİL TEKNOLOJİ YÜZÜNDENMİ BU HALLERE GELDİ EMİNİM SUÇLU TEKNOLOJİ..SEVGİLERİMLE ARKADAŞIM KALEMİNE KUVVET..

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

rahat fazla geliyor Nurcum rahat !!
çokluktan - yokluğu bilmedikleri için, sendrom krizlerine giriyorlar.
ah şu annelerimizin hayatlarını versekde önlerine, bir günlüğüne hatta yok yok, bir haftalığına değştirsek şu yaşamları bir anlasalar.
yada kendi çocukluğumuzu hediye etsek, yemyeşil meyve dolu ağaçları, bağları ,bahçeleri, üç beş arabanın ya geçtiği yada geçmediği sokakları !!
bak ozaman ne sendrom kalır nede MENDROM.
BU YAYILAN TEKNİK DALGALARDAN, SEBZELERDEKİ İLAÇLARDAN,GIDADAKİ KATKILARDAN MU-TAS-YO-NA UĞRADIK
Haksızmıyım canımcım ya ! :((

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

İadei ziyarete geldim hanımefendi.
Bizim zamanımızda sendroma vakit yoktuki.....

Sevgilerimle,

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Yazınız çok güzel,unutmuşum.

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Öykücüm
Bende kendimi sorguluyorum zaman zaman, zaten oradan yola çıktım da bu yazı çıktı ortaya. Acaba bendemi?
gereksizlikler yapıyorum artık diye...

Bilgecim
Yoktu rahattık, artık var ve bizde eksik kalmayalım diye sendromlar yaratıyoruz mu? yok yok bizler yine de sendrom yaratmıyoruz:)

Canımıniçi
Rahat evet rahat, çocuklarımız ya bolluktan yada etrafında gördüğü bolluğa sahip olamamanın verdiği yokluktan çıldırmış durumdalar.
Mutasyona uğradık doğru canımcım benim.

Jivago
Çok teşekkür ederim...

Sevgiler...

Çınar dedi ki...

Kandilin mübarek olsun canımm

Sevgiler

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...