Geride bıraktığımız hafta sonu davul-zurna eşliğinde iki gelin bir asker uğurladık sokağımızdan. Gelinlerimize bir ömür boyu mutluluklar, askere giden oğlumuza da hayırlı tezkereler diledik.
Kendi kendimize, yani eşimle ben, otuduğumuz yerden.
Davul-zurna sesine çıktık cama, gelinleri gördük bembeyaz gelinlikleri içinde. İlk gün bir gelinimiz yanımızdaki binadan, ertesi gün giden gelinimiz ise karşımızdaki binadan çıktı. Gelinleri almaya gelen damatlar ve yakınları eşliğinde süslü gelin arabalarına binip gittiler.
Askerimiz çaprazımızdaki binanın delikanlısı, (olmalı ki) bayraklarla arkadaşları gelip aldı, arkasından davul-zurna çalındı, yakınlarının ellerinde mendiller, gözlerinde yaşlar vardı. Anacığıydı en çok ağlayan, iki koluna girenler teselli etmeye çalışıyorlardı.
''En büyük asker bizim asker'' sesleri de gelin arabalarının ''geldik aldık, götürüyoruz'' diyen kornaları gibi gittikçe uzaklaştı. Sonra sokağımız da eskisi gibi geçen arabaların gürültülü sessizliğine döndü.
Camlara çıkanlar içeri girdi, kimisi televizyonun karşısına, kimisi yarım bıraltığı işinin devamına, kimisi de benim gibi bilgisayarın başına geçti...
Altı yaşlarındaydım sanırım, karşı komşumuz Emin amca felç geçirmişti. Felç nedir o zamanlar bilmiyorduk ki, biz çocuklar için Emin amca hastalanmıştı. Sokağımızın Emin amcası eşi Asiye teyze ile yanlız yaşarlardı ama o zamanlar hiç kimse yanlız değildi. Emin amcanın hastalandığında bütün sokağımız o evde ve Asiye teyzenin yanındaydı. Hiç yanlız kalmadılar ne o gün ne de sonraki günler. Günlerce evlerimizde radyolar açılmadı, biz çocuklara sokakta oynarken sessiz olmamız için sıkı sıkı tembih edildi.
Her gün çağrılmadan semtimizin doktoru elindeki siyah çantayla geliyor, iğneci uğrayarak iğnesini yapıyordu. Emin amcanın devamlı oturduğu camın önünde tekrar görünmesine kadar evlerinin kapısı hiç kapanmadı.
Daha sonraki yıllarda Ayten ablanın annesi camdan düştüğünde sokağımız yine bir ev gibi olmuştu. Köşe başındaki ahşap evde otururlardı Ayten abla ile annesi. Semtimizin en güzel kızı Ayten ablanın camdaki sardunyalarına su veren annesi ahşap çerçeve ve sardunyalarla birlikte ikinci kattan yere düşmüştü. Hastahane, ambulans, doktor olmuşmuydu şu anda hiç hatırlamıyorum da çok iyi hatırladığım tüm sokak sakinleri tanıdık imkanlarını kullanmış, en iyi kırıkçıyı bulmuşlardı. Bizim zamanımızda kırılan kemikleri alçıya alma işlemine güvenilmez kırıkçılara emanet edilirdi. Kırıkçılar incecik çıraları ve sargı bezi yerine geçen eski çarşafları kullanırlardı kırıkların tedavisinde. Asiye teyzeynin tüm kırıklarını bu durumda sarıp sarmalamışlar yatağına yatırmışlardı. Geceleri yada uyku esnasında bilinçsiz kıpırdama olmasın diye nöbet tutuldu, bu nöbetleri değiştire değiştire tutan yine komşularımızdı. Asiye teyzenin de kapısı aylarca açık kaldı ve Ayten abla hiç yanlız olmadı.
Annemin aylarca çektiği acıyı geceyse yanan ışıkları ile, kapımızın her an çalınışıyla acıya iştirak vardı. Annem bizleri erken terkettiğinde tüm sokağın kapıları yine açıktı. Günlerce evimize tepsilerle yemekler geldi, öyle ki yemek yemek ızdırap olan evde gelen yemekleri geri çevirmek ayıp olur diye evdeki yakınlarımız komşularımıza birlikte yemeği teklif etmeye başladılar. Tüm sokağımız öksüzlüğümüzü paylaşmak için hep evimizdelerdi.
Arkadaşım Hatice'nin ablasının düğün öncesi çeyizleri tüm evlerde yıkandı, sokağımızın tüm bahçeleri misler gibi sabun kokan patiska çarşaflar, incecik dantellerle dolmuştu. Yine tüm bu çeyizler her evde ayrı ayrı ütülendi, bohçalandı, kurele bağlanarak gelin evine gönderildi.
Arka sokağımızda başlayan yangın onbir ahşap evi kül ettiğinde de tüm kapılar yine açıktı. Mağdur olan hiç bir komşumuz afet çadırlarına muhtaç olmadan yeni düzenlerini komşu desteklerinle yeniden kurdu...
Yeni kurulan aile hekimliği yürürlüğe girdiği zaman ilaç yazdırmaya gittiğimizde kaydımızın bir düzensizlik sonucunda kayıtlara geçmediğini öğrendik. Bilgisayarlarda kopmalar olduğunu söyleyen doktorumuz bizden adres istedi. Adres ve kimliklerimizin ibrazı ile ''bu kayıtlar bizde yok, bir yanlışlık var'' dendi.
iki yılan fazladır oturduğumuz evimizde muhtar kayıtlarımız tabi ki vardı ve bu belgeler ile yeni kayıt yapılacaktı. Kayıt yapacak bayan doktorumuz yine bir yanlışlık olmasın diye bizden komşularımızın isim ve soyadlarını istedi. Tek verebildiğimiz bina görevlisinin adı ile kaçıncı katta oturduğunu bilmediğimiz bir isimdi. Eşimle birbirimize baktık ve yalan beyan ediyormuş gibi çok utandık, duyduğumuz bir iki isim daha geveledik, sağlıksızca...
Aslında utandığımız ne doktordu ne de yardımcısıydı, biz insanlığımızdan, insanlıktan, dostlukta-komşulukta geldiğimiz yerden utandık.
Çok acıdır ki asansörde veya kapı sahanlığında verdiğimiz selam haricinde komşuluk ilişkisi kalmamış olduğunu bir kez daha anladık.
Kimsenin kimseye bir kahveye bile gitmediği binada tek komşuluk üst kata oturan Ayşe Hanımın bana ulaşan ayak sesleri. Ulaşabileceğim en yakın kapı olan yan dairemin tek komşuluğu kapı anahtarının sesi.
Komşularımı tanıma açısından tek yapabildiğim ise girişteki ilan panosundaki aidat listesi...
16 yorum:
Nasıl parmak basılması gereken bir konu bu.
7 sene oturduğum apartmanda alt kat komşumu kanseri ölümcül hale geldiğinde inlemelerini duyup kapısını çaldığımda tanıyabildim, 6 ay sonrasına vefat etti.
Üst kat komşularımla sadece gecenin bir vaktinde evde topuklu ayakkabılarla dolaşan hanım kızların ses rahatsızlığı ve akabinde evin bir tür randevu evi olduğunu anlayıp polise bildirmemle tanıştım.
Apartmanın arsasına sahip olup da babadan kalma arsaya apartmanı yaptıran insanla eğer bir gün kalp krizi geçirmese ve o anda apartmanda sadece ben olmasam evlerde hiç tanışamazdık sanırım.
Yazınla aklıma geldi de çocukluğum İskenderun ve Erzurumda geçen; her çocuk komşulara emanet sayılırdı.Okuldan eve bir nedenle erken gelip annem çalıştığı için hiç aç kalmadım ben. Ya da hiç sokakta kapı önünde kalmadım. Ama oğlum cebinde olması gereken anahtarını unutmuşsa ve ani bir sebeple erken gelebiliyorsa beni sokakta apartman kapısı önünde bekliyor( beni cep tlf ile aradıktan sonra tabi).
O 7 sene oturduğum apartmanda karşı daireme insanlar taşınırken demleyip tepside bardaklarla götürdüğüm çay demliği içilmemiş olarak bana geri dönmüştü.
haa 1 senedir oturduğum bu evde ben taşınırken kimse çay falan getirmedi.
ne çok değerimizi kaybediyoruz bu dünyada, ne çok :(
Cogu yerde komsuluk bitti gercekten :( Ailemin oturdugu apartmanda hala daha eskisi gibi komsuluklar o yuzden aklim hic onlarda kalmiyor biz uzaklardayken ne yaparlar diye :) Hala daha bu guveni duyabilmek bir luks herhalde bizim icin.
Sevgili Nur hanım
Yazınızın okuyunca evlenmeden önceki mahallem, komşularımız ve oradaki sıcak ilişkiler gözümün önünden geçti.
BAbamı kaybettiğimizde 15 gün evimizin kapısı kapanmamıştı. DAha sonra annemle beni yine komşularımız hiç yalnız bırakmamışlardı.
Ben evlenip yine aynı mahallede bir sokak öteye taşındım. 18 senedir buradayız ama artık insanlar değişti. Belirli bir süre sonra insanlar sizi evlerinden biri gibi görmeye başlayıp herşeyinize karışır oluyorlar.
Çocuklarım bu yüzden isyan halindeler. Nereye gidiyorlar, kiminle gidiyorlar herşey soruluyor. Yan komşularım annem gittikten sonra bana hafif yollu tavır aldılar nereye gittiğimi onlara söylemiyorum diye:(
Üst komşumuz pazar sabahları eşimle nereye gidiyoruz her zaman öğrenmek istiyor.
Belkide eski insanlar daha farklıydı , kimbilir?
Bizde artık başka bir yere taşınmayı düşünüyoruz. Bizi kimsenin tanımadığı bir yere
Bir arkadaşımın dedesi ' bir yerde 10 senedenen fazla oturmayın' dermiş....
Bütün bunlardan sonra eski insanlar , eski komşuluk ve eski dostluk şimdikilerden çok farklıymış diye düşünüyorum....
sevgilerimle
Öyle içtenmiş mi komşuluklarınız,insanın inanası gelmiyor. Dediğin gibi kimse kimseyi tanımıyor, bu da kim böyle diye yukarıdan aşağı süzülüyor olduk.
Sevgili Nur içim burkula burkula okudum yazınızı...Bize neler oluyor,giderek yalnızlaşan bireyler.en güzel geleneklerimiz bir bir yok oluyor,en önemlisi de komşuluk."Komşu komşunun külüne muhtaçtır" dönemleri bie masalmış gibi...Sevgiler.
bir gün dış kapıyı açamayıp da üst katın ziline bastığımda ve kim o diye sorulduğunda komşunuz derken hissetmiştim aynı duyguyu ve hatta şu yazıyı yazmıştım ben de;
http://beenmaya.blogspot.com/2010/06/duvar.html
Çocukluğundaki tablo ile bu günkü arasında ne korkunç bir fark var.
Annemi kaybettiğimizde ablam yeni işe girmişti. Apartmandan değil sadece, aynı sokaktaki bir yığın komşu, sırayla bana gelip yemek pişirmeyi öğrettiler. Okul çıkışlarımı camlarda beklediler. Sis' in de belirttiği gibi Anadolu' da çok daha güzeldi.
Her ikisini de bilen bizler için bu durum iç acıtıcı.
Değişenin ke olduğu konusu da uzun uzun düşündürüyor insanı doğrusu...Şartlar, insanlar ve daha üzerinde konuşulması gereken sosyolojik, psikolojik hatta ekonomik, bir sürü etken var.
Sish'cim,
hemde ne değerler, gerçek değerler, insan olmanın gerektiği değerler kaybolan değerler. Anlattıklarının hiç yabancısı değilim canım, benden çok küçük olmana karşın yaşayabildiğin komşuluk duygusu galiba son 20 yılın kaybı. Neden? değişen ne?
Sevgili A-H,
evet canım ailenin halen bazı değerleri yitirmeyen bir çevrede olması günümüzde kolay bulunmayan bir lüks.
Nazlı'm,
Madalyonun bir yüzü de bu işte, değişim bu yöndende acıtıcı. Komşuluk yada ilgi saygı sınırları içinde olduğu müddetçe aslını koruyor demek ki.
Sevgili Buğday Tanesi,
hoşgeldin canım. Anlattığım komşuluk anlattığımın da ötesinde hiç dejenere olmamış bir toplumdu. İstanbulun İstanbul olduğu zamanlardı o zamanlar.
Sevgili Arzu'cum,
güzel geleneklerimiz bir bir yok oluyor haklısın, bizlen ve peşimizden gelen sizin nesil ile tamamını kaybolacak gibi.
Maya'm,
seninde yazdığın gibi aynen canım, boş arazilere yapılan binalar değil bizi bize yabanlaştıran, biz içimizde duvarlar örüyoruz.
Asuman'cım,
geçenlerde bir tartışma programında bir profüsörün açıklaması bana işte bu dedirti.
Yetişme tarzının kalitesi ve güven tartışılıyordu canım.
Nur'cum ne güzel yazmışsın; hiç bir şey eskisi gibi değil artık; önce güzeven duygumuzu kaybettik sonra hepsi çorap söküğü gibi geldi.
Çok kötü ama bu böyle, sevgiyle kal, yüreğine sağlık :)
Annem,
Senin yazılarını okumak ne kadar güzel, ne kadar özel...
Böyle yüreğinden bir çırpıda akıp gelen yazıları okuyunca, gözlerimde bir çırpıda sel, boğazımda bir çırpıda yumru oluşuyor.
Daha iyi ifade edilemezdi bu konu. İnsanlığın geldiği bu noktadan, bir insan olarak sahiden utanıyorum.
Öperim seni...
Çok haklısınız nur hanımcım..Ama benim yaşadığım kasabanın küçük olması,değil yan komşumun bütün kasabanın bizi tanıyor olmasına yetiyor (dalgıcın hanımı:))
Sanırım bu güzel dostluklar,
komşuluklar küçük yerlerde devam ediyor..Büyük yerlerde de iş telaşı ve apartmanlar arasında yok olup gidiyor..Yine sanıyorum,
yabancılaşmamıza neden olan birbiri ardına yükselen çok katlı yapılar..
Güzel dostlukların kaybolmaması dileğiyle..Sevgiler:)
Özlem'cim,
doğru diyorsun canım, çok kötü ama bu böyle. Değişen her şey gibi tüm yenilikler eskinin yok olması.
Canım yavrum,
En azından bazı değerleri size verdiğimiz için huzurluyum.
Bende seni öperim yavrum.
Tüley'cım,
işte bu yüzden hep özenirim küçük yerlere, güzel dostlukları vardır. Halen bulabilme umudunu kaybetmedim.
Sevgiler...
İstanbul gibi bir yerde yaşadığım zamanlarda da, Ereğli'de de şansıma hep muhabbeti bol komşular düştü. Her zaman gelip gidebileceğim kapısını gecenin bir yarısı çalabileceğim birilerinin olduğunu bilmek çok rahatlatıcı bir duygu. Yine de ilişkiler keşke eskisi gibi olsaydın diye düşünüyorum. Sevgiler...
Esincim,
hoşgeldin canım, nerelerdesin?
Tabi daha var, tamamen yok olmadı, sadece benim şansım %desi çok olan yerlere rastlamam sanırım.
Ama Ereğliyi bilirim, ağabeyim orada oturuyor. Daha komşuşuğun, dostluğun yok olmadığı yerlerden oraları.
Sevgiler...
Ne yazık ki biz de komşuların birbirinden bihaber olduğu bir apartmanda yaşıyoruz. Öyle ki, geçen gün asansörde gördüğüm çiftin yan komşumuz olduğunu öğrenince kendimden utandım ilk defa görüyordum aileyi çünkü. Oysa daha önceki mahallemizde (çocukluğumun da geçtiği yer) Sevgili NzlGl'ün de yazdığı gibi, yolumuzu kesip nereye gittiğimizi soracak kadar samimi bir ortam vardı:)
Bu kadar içine kapalı bir toplum haline gelmemizin, üzerinde uzun uzun konuşulması gereken sosyal kültürel birçok nedeni var elbette ve korkarım kısa bir gelecekte bugünü de arar duruma geleceğiz.
Yorum Gönder