Sevgili dünlük,
sanma ki seni unuttum, hem zaten görüyorsun gecenin bir vakti girip neyin var, neyin yok? kontrol ediyorum. En azından orada sağlam durduğunun ispatı, sayfanın sağ tarafındaki dostların linkleri vızır vızır İstanbul trafiği gibi işlemesi!
Kafam çok karışık dünlük, çok şeyi sorgular oldum bu aralar, cevabını bulamadığım bir sürü gereksiz düşüncelerin içindeyim. Düşünmek için o kadar çok neden var ki bu aralar yaşadıklarımda, okuduklarımda. Düşüncelerime eşlik etsin diye hemde harıl harıl örgü örmekteyim. Bloglar arası Mavi kuş harekatı var, çocuk, bebek üzerine birşeyler örüyorum. Elimden geleni yapmaya çalışıyorum onlar için. Bir,iki çocuğa ulaşabilirsem ne mutlu bana.
Örgü örerken düşünmek yapıcı mı, yıkıcı mı? onuda çözmüş değilim. Şişlerin birbirine vuruş darbesi (Balyoz darbesi değil, yanlış anlaşılmasın da, neme lazım.) ilmiklerin bir şişten bir şişe geçişi neler çağrıştırıyor zihnimde bir bilsen. İlmiklerle beynimin bağlantısı bedenimi mıhlıyor olduğum yere, bir şiş bir şiş derken zamana yenik düşüyorum da kolum, belim, boynum isyana geçiyor. Hemde bir yerde fazla oturamayan ben hiç kalkmadan bir saat üstüste oturabiliyorum.
Örgü örerken düşünmek yapıcı mı, yıkıcı mı? onuda çözmüş değilim. Şişlerin birbirine vuruş darbesi (Balyoz darbesi değil, yanlış anlaşılmasın da, neme lazım.) ilmiklerin bir şişten bir şişe geçişi neler çağrıştırıyor zihnimde bir bilsen. İlmiklerle beynimin bağlantısı bedenimi mıhlıyor olduğum yere, bir şiş bir şiş derken zamana yenik düşüyorum da kolum, belim, boynum isyana geçiyor. Hemde bir yerde fazla oturamayan ben hiç kalkmadan bir saat üstüste oturabiliyorum.
En çok da insanı düşünüyorum. Beynini, yüreğini, duygularını, düşüncelerini. Nasıl bu kadar farklı olunabilir, oysa etten ibaret iki organ. Birbirine bağımlı çalışır en masumane haliyle.
Çok çoook yıllar belkide 30 yıl kadar önce bir film izlemiştim. Şimdi ne adı aklımda nede oynayanlar ama filmin tüm sahneleri kare kare aklımda. Bir bilim adamı geliştirdiği bir cihazla küçülüp kana giriyor, aklın almadığı vücut işleyişini yerinde görmek için. Kana girdikten sonra kanın yürek ve beyin arasındaki faaliyetlerini, midenin, böbreklerin v.b. tüm organların işleyişlerini inceliyor, dışkılama ile bitiriyordu gezintisini. Bilim kurgu anlatımı ile soluksuz izlenecek bir filmdi.
Aklıma bu film düştü son zamanlarda, tüm insanların tüm organları aynı yerinde, kan ise vazifesini insan ayırımı yapmadan aynı düzende işliyor. Peki! o zaman yürekteki duygular, beyindeki düşünceler nasıl değişik olabiliyor. Saçma sapan biliyorum ama düşünüyorum işte.
Çok çoook yıllar belkide 30 yıl kadar önce bir film izlemiştim. Şimdi ne adı aklımda nede oynayanlar ama filmin tüm sahneleri kare kare aklımda. Bir bilim adamı geliştirdiği bir cihazla küçülüp kana giriyor, aklın almadığı vücut işleyişini yerinde görmek için. Kana girdikten sonra kanın yürek ve beyin arasındaki faaliyetlerini, midenin, böbreklerin v.b. tüm organların işleyişlerini inceliyor, dışkılama ile bitiriyordu gezintisini. Bilim kurgu anlatımı ile soluksuz izlenecek bir filmdi.
Aklıma bu film düştü son zamanlarda, tüm insanların tüm organları aynı yerinde, kan ise vazifesini insan ayırımı yapmadan aynı düzende işliyor. Peki! o zaman yürekteki duygular, beyindeki düşünceler nasıl değişik olabiliyor. Saçma sapan biliyorum ama düşünüyorum işte.
Vicdan denen birşey varsa neden her insanda aynı değil. Parayla satılan birşey değil ki bu, herkes parasına göre alsın. Düşünmek mantıkla bağlantılı ise niye herkeste mantık aynı değil. Niye insanına göre mantık değişir ki? Mantık tek, vicdan tek değilmidir,azı çoğu neye göredir?İnsanın gelenekleri, görenekleri, yaşam koşulları değişik olabilir de! Bu akıl mantığını, yürek vicdanını etkilermi?
Kafam çok karışık dimi, sende hak verdin sanırım.
Kafam çok karışık dimi, sende hak verdin sanırım.
Dost blog yapraklar "Nedir tek gerçek" diye bir yazı yazmış. Okuduğumda zaten karma karışık olan kafam iyicene oldu allak bullak. "Ben benim doğrularım bu" diyememişimdir hiç bir zaman. Acaba! derim daima. "Düşündüğüm bu da, doğrumu acaba?" der, karşıya geçer bakarım.
Eee düşünce ayrı, hani mantık tekdi. Yok ben çıkamayacağım bu işin içinden dünlük, düşündükçe batıyorum.
Yapraklar "gerçek benim bildiğim sahici demektir, yaşam gibi" diyor. Ben "yaşamda tek gerçek ölümdür" diyorum. Ölümü sorguluyorum sonrada. Belki bir nefeslik yaşam, belki çok kısa bir yaşam ve belkide çok uzun bir yaşam. Sonu! ölüm. Kendimizi bildiğimiz andan itibaren ölümü biliriz ve bir gün öleceğimizi. Yaşarken öleceğimizi biliriz de ölümü hiç düşünmeyiz oysa. Her an da ölümü düşünürsek nasıl yaşam olur ki!
Yapraklar "gerçek benim bildiğim sahici demektir, yaşam gibi" diyor. Ben "yaşamda tek gerçek ölümdür" diyorum. Ölümü sorguluyorum sonrada. Belki bir nefeslik yaşam, belki çok kısa bir yaşam ve belkide çok uzun bir yaşam. Sonu! ölüm. Kendimizi bildiğimiz andan itibaren ölümü biliriz ve bir gün öleceğimizi. Yaşarken öleceğimizi biliriz de ölümü hiç düşünmeyiz oysa. Her an da ölümü düşünürsek nasıl yaşam olur ki!
İleriye dönük hayallerimiz, planlarımız vardır. Gelecek için yaşarız çoğukez, günü yarın için yaşarız adeta. "Yarın ne yemek yapıcaz", "yarın şuraya gidecem", yarın alırım" "yarın yaparız" istediğimiz kadar çoğaltabiliriz bunları. "Yarın ola hayrola" kaç kişi derki? Ben çoğu kez "dur bakalım o zaman gelsinde" derim eşim hemen karşı çıkar "devlet memuru gibisin" der. Gülerek söyler ama ben kızarım. Sabah yedide kalmamız gerekliyse o gün beşte kalkar kendisi. Dur bakalım acaba saat yedi olacakmı? Son Elazığ depreminde bazıları için saat 4.30 oldumu?
Kızımın binasının altında bir eczane var, sahibi bir bayan. Haftanın en az dört günü görürüm onu, selamlaşırız. İki yıla yakın zamandır kanserle savaşıyor, dimdik ayakta, mücaadelesini veriyor. Saygı duyuyorum, gücüne hayranım! elinde olan birşeymi? onu bilmiyorum işte.
İki hafta önce görümcemin eltisi vefat etti. 70 küsür yaşlarındaydı. Hastalığı, hiç birşeyi yok, akşam yemeğini yedikten sonra mutfağını topluyor, bulaşıklarını yıkıyor. İşi bitince elma getirip soyuyor, eşinle birlikte yiyorlar. Biraz oturduktan sonra elma çöplerini atmak için kalkıyor, kapıya geldiğinde kapıyı tutup "bana bir şey oldu" deyip yere düşüyor. Eşi yanına geldiğinde çoktan ruhunu teslim etmiş. Anlattıklarına göre üç dakikalık bir ölüm süreci. Belki bir saat sonra yatmayı, ertesi gün pazara çıkmayı düşünüyordu.
Belki yaşından vücut biryerde bitti diyor! kabul edilir yanı bu.
35 yaşlarında sanırım, binamızın apartman görevlisi, günlerden pazar yani tatil günü. Kendini dışarı atmış iş yok ya! İki kişinin kavgasına denk geliyor, iyilikle aralarına girmeye çalışırken ne olduğunu bile anlamadan ölüm onu orada buluyor. Evden çıkarken düşünebilirmiydi böyle birşeyi? yada eşi kapıdan uğurladığında bir daha onun geri gelmeyeceğini? Üç masum kız çocuğu küçücük yetim kalacaklarını bile bilirmiydi?
Dün gece sokağımızdan asker uğurlandı, düğün alayı gibiydi. Eskiden askerler sesizce giderdi kışlasına, şimdi düğün alayınla gönderiliyor. Niye? Her anne oğlunu vatan kurtarmaya değil pisipisine bir mayına bir kurşuna gönderiyor sanki. Dönüşü varmı diye ve bir daha görecekmiyim diye düşünüyor. Ölümü heran ensesinde hissederek bekliyor.
Ya İstanbul depremi!
Ya da ben bunları yazarken kaç trafik kazası!
Gerçek hangisi?
Ben ilim,bilim bilmeden çıkamayacağım bunların içinden dünlük. Yazdım işte! belki bir kısmını atarım kafamdan diye...
22 yorum:
Gerçek bizim yaşadıklarımız ve hissettiklerimiz Nur Abla. Kafamızı karıştıransa baştan sona sahte hayatlar. Bir de sahte hayatlar yaşayanların yönettikleri/yönlendirdikleri sahte dünyalarda gerçek bir ömrü yaşama çabamız.
Ah Nurcuğum yazdıkların çok doğru, çok gerçek. Ne yazık ki her geçen gün artan bir umutsuzlukla boğuşuyoruz hepimiz. Sen bu aralar üstüste ölümler yaşayınca iyice dibe vurmuşsun belli. Ne yapsak boş, bazı doğal şeyleri engellemek mümkün değilse fazla sorgulamamak gerekli. Yoksa insanda ruh sağlığı diye birşey kalmıyor ve belki aslında gerçekleşmeyecek bir endişe için ömrümüzü heder ediyoruz. Bir süredir her dakikanın çok değerli olduğunu düşünmeye başladım, elimden geldikçe doldurmaya çalışıyorum. Ne mutlu ki sana örgü örebilip rahatlıyorsun belki (yanlış anlama beni çok rahatlatırdı ama elimdeki sinir sıkışması ona da engel oldu) Bak bahar geliyor, şöyle silkelen biraz, engelleyemediklerimizi kurma güzel kafanda. Haklısın bu ara etrafında-etrafımızda- olanlar çok tatsız ama yaşamaya da mecburuz bu hayatı. Daha Antalya'da buluşacağız inşallah, seni seviyoruz canım bizi yazılarından mahrum etme:))
Canım arkadaşım, senin moralin çok bozulmuş.Yanında olup biraz şaklabanlık yapmak isterdim. Bazen söz ve yazının yapamadığını bir mimik küçük bir jest başarabiliyor.Bernacan'ın yazdıklarına sonuna kadar katılıyorum. Bu sahteliği bilerek yaşama devam etmek çok zor ama kendimiz için, etrafımızdakiler bizi sevenler için bir şekilde kendimizi oyalamak güçlü kalmak zorundayız. Hepimiz zaman zaman bunalıyoruz.Herşey üstüste geliyor. Lütfen melankoliye kaptırma kendini. Bak İstanbul güneşli bu gün. Herşeyi bırak git dolaş biraz. Bahar geldi. Her şey yoluna girecek. Biliyorum.
Seni seviyorum.
hepsi hayatın gerçeği elbette insanız etkileniriz ,çözemeyiz ve çaresizliğe düşeriz.hep planlar yaparız şunu bunu yapacağız diye..sahte dünyalarda gerçekleri yaşamaya çalışırız güzel çok dokunaklı bir yazıydı etrafımızda olan biten den elbetteki etkileniyoruz insanız elbette etkileniriz canım nasıl doğum var sa ölümde vardır siyah varsa beyaz vardır önemli olan her şeyin zamanında olması ..sevgi ve dostlukla...
Sevgili Nur hanım
Aralık ayından önce bu yazınızı okusaydım gerçekten karamsar bir dönemde olduğunuzu sanırdım. Ancak bende sizinle aynı düşünceleri paylaşıyorum baştan sona kadar. Artık günlük yaşıyor ve düşünüyorum çünkü ertesi günün olacağını kimse bilmiyor bilemiyor.
Bir güzel söz vardır: Dün geçmişte kaldı yarın muamma o zaman bu günü yaşa
Güzel yaşayacağımız saatlere
sevgilerimle
nazlı
Bak benim de aklımı karıştırdın Nur hanım...:)) Olsun, hayat da böyle bir şey zaten... Vicdanlılar, vicdansızlar, şanslılar, şanssızlar, düşenler, kalkanlar... Hepsi bir arada, hepsi içiçe, hepsi birbirinden kopuk... Her şeye rağmen hayatın ucundan tutmaya devam... Teşekkürler.
Hayat kadar ölüm de gerçek.
Bence tek gerçek bu Nur'cum.
Tam da buna dair bir yazı yazdım bu sabah.
Yaşlanıyor muyuz biz ne dersin?
Güzel kalemine sağlık.
Sevgilerimle...
Neylersin ölüm herkesin başında,
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misâli o musalla taşında.
Bazen düşünmemek daha iyi geliyor bana. Ama yok yok düşünüyorum, Tevfik ustaya gideyim Nur komşum gelsin, onu da götüreyim, ona börek ısmarlayayım diyorum.
Yazında bahsettiğin o filmi hatırlıyorum ben de çok etkilenmiştim. zaman zaman o kadar küçülüp insan vücudunda gezmek nasıl birşey olurdu diye de düşünmüşümdür:)
Sonunda ne olacaksa o oluyor, ne kadar düşünsek te değiştirebileceğimiz birşey değil bu. Ama haklısın, bazen karamsar düşüncelere kapılmamak elde değil. Bende de sık sık olduğu gibi.
Oysa, sadece yaşadığımız anın keyfini çıkarmayı bir başarabilsek...
Sevgiler canım
Sevgili güzel dostlar,
hepinize yorumlarınızdan dolayı çok teşekkür ederim. Tek tek cevaplamak gerektiğini biliyorum da bu kadar aradan sonra!
Herpinize tekrar çok teşekkür eder sevgilerimi gönderirim...
Sevgili Nur Hanım,
Biliyor musunuz? Siz blogunuzun adı ile hiç bağdaşmıyorsunuz: Siz tüm varlığınızla yaşamın tam orta yerindesiniz.
Size de bu yakışır.
Ölüm,''Yeni bir hayatın başlangıcı'' benim için. Gerçek kimliğimiz ruhlarımızda saklı olduğuna göre, rötarsız bir uçak gibi kalkıp gideceğiz günün birinde. İşin tek sevimsiz yanı geride yarım işler bırakmak. Keşke önceden haberimiz olabilse.
Sevgilerimle.
Bu gece rüyamda seni gördüm sevgili yaşamın kıyısında... Yoksa sana Nur'um mu desem??
Şaşırma sakın.. seni tanımam gerekmiyor seni düşünmek için. Ben beni düşüneni daha doğrusu beni hissedeni bir şekilde algılayabiliyorum.. Antenlerim güçlü bir yengeç olarak...
Rüyamda bana bir şey soruyordun "ikisini aynı anda nasıl yapabilirim" diye...Ben de elime aldığım ucu tığ ama kendisi şiş olan bir şeyle sana aynı anda hem örgü hem tığ yapmayı öğretiyordum!!! Çok enteresan!!!
Ben dayanılamayacak acılarımı örgü örerek sindirmiştim sevgili Nur.. Taam üç yıl hiç kimseyle neredeyse hiç konuşmadan! Örgü, zihnin doktorudur.
Ben yine de gerçeğin yaşam olduğunu savunuyorum..Herşeye rağmen.. Sen de öyle düşün..
Yarınlarına merhaba de ki, onlar dün olduklarında özleyebilesin..
Sevgili Nur'um;
Hiç kimseye bir saat sonra için söz vermeyen ben ölüm düşünceme geldiğinde, çekmecelerimi düzenlemeye, iç çamaşırlarımı değiştirmeye falan karar veriyorum.Olur a lastiğinden bir ip çözülmüştür de ölü yıkayıcının eline falan dolanır"düzgün ve yeni bir çamaşır giyeyim" diye kalkabiliyorum yerimden.Kredi borçlarımı ölüm yardımının üstünde tutmamaya bakkala yahut herhangi bir dosta 5 kuruş borçlu kalmamaya çalışıyorum.Eskiler kefen parası ayırırdı biryerlerde. Kefen bezinin çok pahalı bir şey olmadığını öğreneliberi pek onu düşünmüyorum ama ben de bir saat sonra bu yaşama veda edebilirliğimle birlikte yaşayıp gidiyorum işte.Bak ne sırlarımı açtım sana.Aman çocuklar duymasın. Ben de mi örgüye başlasam ne? Kucak dolusu sevgilerimle.
Sevgili Nur'cuğum, günlüğünle paylaştığın pek çok duygu, pek çoğumuzun zaman zaman yaşadığı ve hissettiği şeyler. İnsanları karamsar yapan olaylar eskiden, ev-yuva, yakın çevre sınırları dahilinde ki olumsuz ve üzücü olaylarmış. Şimdi öyle değil,tüm dünyayı takibedebiliyoruz artık. Ülkemizi haydi haydi. Eeeee bu bile yeterli sebep:)))
Canım benim ölüm,doğmakla beraber başlayan bir süreç. İnsan oğlu öyle dayanıklı ve ölüme rağmen yaşama tutunabilen bir tür ki....Yok oluşu baştan bilerek, hiç yok olmıyacak gibi yaşamayı becerebilecek başka bir canlı türü yaradılmamış. Tek örneğiz yani:))))Hayatım, işin özü "ölüm varsa ben yokum, ben varsam ölüm yok"
Haa bu arada, şişlerle değil de tığla bir şeyler örersen boynun daha az rahatsız olur. Kendimden de biliyorum, şişle örgü bana da çok rahatsızlık yapıyor.
Anneciğim, yazlıkta her sabah "günaydııııın" der, arkasından da " bu sabah da, sizlere ve güneşe uyandım, şükürler olsun" der:))) Yaşadığımız an sahip olduğumuz andır, aldığımız nefes önemli, yeniden alacağımız.....kim bilir? İnsanoğlu sadece bazı organlar , hücreler ve kandan ibaret değil, hepimizin yüreğini başka duygularla dolduran birer de ruhlarımız var. Farklılıkları o nedenle yaşıyoruz. Bazı ruhlar ilkel, bazıları gelişmiş.
Sevgiyle kal
Unutmayasın zaten Nur komşum. Ben unutabilirim, o da İstanbul'a gelişlerim hep çok kısa ve telaşeli olduğundan ama olur da yolun Antalya'ya veya yazın Burhaniye'ye düşerse ilk aranacak kişi ben olayım desem bencillik mi etmiş olurum?
Sevgili Rayegan,
siz ne güzel dostsuzun canım.
"İşin tek sevimsiz yanı geride yarım işler bırakmak." benimde tek sıkıntım buydu ama artık böyle bir sıkıntım yok.
Birde lütfen bana hn. deme abla de,teyze de ama hn. deme sonra kendimi samimi olarak yanında yer bulamam.
Hasretsenfonileri,
Hoşgeldin, evet bana nur de, bu beni mutlu eder. Ayrıca beni tanıdığın içinde çok sevindim. Ben hep yanlış tanınmaktan korkmuşumdur. Ve bu rüya, son zamanlarda blogunu çok okumamın sende algılaması olsa gerek. Örgü örerken bende çok rahatlıyorum, kendi kendimle kaldığım zamanlardır.
Can dostum canım Dilek,
Örgüye başla iyidir! "Çekmece, çamaşır,hazırlık" sorma bende aynısını hep yaparım. Kefen parası çok pahalı değil ve hatta nasılsa bir şekilde yok ederler. Bir ezan üstünden geçmeden hallediliyor heriş nasılsa, boşver canım onuda mı düşünelim!
Canım adaşım,
Güzel insan, çok güzel yorumun için çok teşekkür ederim.
"Tığ daha az yoruyor" deneyeceğim canım.
"Ruhlar" haklısın da ruhu vareden beden yada ben öyle düşünmek istiyorum galiba.
Ayşegül'cük
hoşgeldin ve teşekkür ederim.
Seni silmek istemezdim ama iletişimsizlik yaşadığımdandır belki. Lisanımız ayrılmıştı bir ara da anlamadığım lisanla iletişim olmaz diye düşündüm.
Tijen,
çok sevgili Tijen, ne bencilliği balıklama dalarım. Kimbilir seninle sohbet ne kadar güzel olur ve ayrıca da çok çok teşekkür ederim.
Sevgilerimle...
bazı eyleri çok sorgulamamak lazım sanırım. insan işin içinden çıkamıyor ve delirecek gibi oluyor o zaman. hayatta bir adaletsizlik de var sonuçta. hepimiz insanız ama kimimiz tarlada kimimiz sarayda doğuyoruz. sadece bu bile yaşamımızı o kadar etkiliyor ve değiştiriyor ki.. ölüme zaten diyecek bir şey yok. bir gün hepimiz tadacağız. ama o zamana kadar anın tadını çıkarmak lazım galiba..
Sevgili Nur Hanım,
Çok etkilendim bu yazıdan..
Ne varsa gamsız olmakta var, diyorum.. Yoksa böyle ucundan bir başladık mı aklımıza getirmediğimiz şey kalmıyor..Elimize geçen bir şey olsa neyse..
Açık havada yürüyüşler yapmak, eve dönüp bir fincan kahve eşliğinde klasik müzik dinlemek oldukça iyi geliyor, endorfin çalıştırıp kafayı epey bir temizliyor desem?
Sevgilerimle...
Gerçek onu bildiniz tanıdınız bu şekilde onu özlüyorsanız ne güzel...fakat sizdeki onu özlüyorsanız, ve gerçeği ile arada fark varsa..ne acı...biliyorum.
çook güzel yazmışsınız.elinize sağlık.
Yorum Gönder