Perşembe, Ocak 28, 2010

EKMEK VE LOR PEYNİRİ...


Sonuna kadar okunmasını gereken bir yazı...





Sürekli ve hiç durmadan EN BÜYÜK MEMURLAR konuştu...konuşuyor...konuşacak. Bir(1) kerede EN KÜÇÜK MEMUR konuşsunda bir dinleyin... Bir süre önce Türkiye Cumhuriyeti'nin sonsuza kadar yaşaması ve güvenliği konusunda çok önemli bir askeri operasyon daha yapıldı. Ve BİZ ler yani bu güzel ülkenin AYDINLIK insanları öz çocuklarımız olmasa bile ENDİŞE içinde iyi ve güzel haberler bekledik... Ve nihayet operasyon BİTTİ ve EVLATLARIMIZ sağ salim ülkeye döndü diye sevindik... 27 tane CANIMIZ ise cennette bizleri bekliyor... Bu kritik günlerde SORUMLULARDAN gelecek her açıklama bizler için çok önemli idi... Ve aynı gün SORUMLU kişi "ulusa sesleniş" adlı konuşmasını (rötüşlu) olarak yapacaktı... Her zaman ki gibi masal anlatacak diye bakmak istemedim ama önemli bir operasyonun hemen sonrası da "yapmaz öyle şey" diye ekran başına geçtim... Yüzü asıktı... Yitip giden canlar için sandım...sonradan ortaya çıktı sebebi başka imiş!.. Konuşmanın 5-6 dakikası operasyon ile ilgili laflardan oluştu...geriye kalan 10-15 dakika ise İCRAATLAR!... Şimdi bunun yeri miydi? Şehit acıları ile kıvranırken BAŞARISIZ İCRAATLARI anlatmanın yeri miydi? Şöyle bir günde de PROPAGANDA yapılılır mıydı? Nasıl utandım anlatamam... Ekonominin SÜPER-HARİKA-MÜTHİŞ olduğunu ve uçtuğumuzu ballandıra ballandıra anlatmaya başladı... Tüm ülkenin operasyon ile ilgili önemli açıklamalar beklediğini bildiği ve ÇOK REYTİNG alacağını tahmin ettiği günde seçim meyadanındaymışısız gibi anlatmaya devam ediyordu... Allahtan eşimle ben çocuklarımızı erkenden yatırmıştık... İkimiz bir an öyle dalmışız ki sanki başka ülkede yaşıyormuşuz gibi olduk... Ekrandan gelen "inşaallah" sözü ile irkildik... Ve birbirimize bakıp acı acı gülümsedik... Bizi çok utandıran ama sahibini utandırmayan konuşma bitti...demek ki BİZ de bir sorun vardı... Televizyonu kapattık... Çok yorgunduk... Eşim bana küçük bir öpücük verdi ve erkenden yattı... Ben kanape üzerinde öyle kaldım... Bir iki dakika sonra balkona çıktım... Çevremdeki binlerce apartmanın ışıklarına baktım... Onlarda bu ülkede yaşıyordu...ve GERÇEĞİ onlarda görüyor mu? diye merak ettim.... Ya görmüyorlarsa? diye endişeye kapıldım... Ve hayatımı gözden geçirmeye başladım... Kimbilir belkide bir yerlerde hata yapmıştım... Gerçekten SÜPER-HARİKA-MÜTHİŞ bir hayatım vardı da ben mi göremiyordum? işte hayatım; her sabah 6:00 da kalkıyorum... Eşofmanlarımı giyiyorum ve cebime bir poşet alıp ucuz ekmek yemek için HALK EKMEK kuyruğuna doğru yola çıkıyorum... Eşofmanla spora gidiyormuşta dönüşte ekmek alıyormuşum gibi yapıyorum.. Nedense her sabah MECBUR olduğum için ucuz EKMEK almaya gidiyorum demekten utanıyorum.. Dönüşte sokağın köşesine gelince elimde poşet koşarak apartmana gidiyorum... Komşularım "spor yapıyorum" diye bana imreniyor!... Eve gelince terli terli hemen banyo yapmaya giriyorum demek isterdim ama bunuda yapamıyorum... Yüksek SU faturasından dolayı önce havlu ile kurulanıyorum sonra ucuz parfümüm ile kötü kokumu kapatıyorum... Eskiden SU faturası daha az gelirdi..şimdi daha çok... Sonradan öğrendim GERÇEĞİ... Eskiden aylık gelen su faturaları şimdilerde 40-42 günde geliyor... 4 kişilik ailenin aylık(30 gün) su ihtiyacı ortalama 25-28 tondur...ve bilindiği gibi 30 tonu geçtiğinizde ZAM lı tarife uygulanır... Ve 40-42 günde gelen fatura ZORUNLU olarak ZAMLI geliyor ve ben kullanmadığım suyunda parasını ödemek zorunda kalıyorum... Böyle olunca çocuklar (bir kızım bir oğlum var) haftada 2 defa biz eşimle 1 defa yıkanarak tasarruf yapmaya çalışıyoruz... Eşimde benim gibi 6:00 da kalkıyor ve bize kahvaltı ve çocuklarımıza okulda yemeleri için EKMEK ARASI bir şeyler hazırlıyor... Okul kantininden her istediklerini almalarını isterdim ama bu maaş ile mümkün değil...(4 yıllık fakülte mezunuyum...ingilizcem iyi derece) Çocuklarımız önceleri bundan utandı...(malum tüketim kültürü ve reklamların etkisi ile) ama onlara, daha sağlıklı olacaklarını, büyüğünce daha az sivilceleri olacağını güzel bir dille anlatınca anladılar...paramız az olduğunuda çok iyi biliyor ama asla bunun rahatsızlığını bizlere yansıtmadı benim güzel çocuklarım... Hatta sağlıklı olma konusunu arkadaşlarınada öyle güzel anlatmışlar ki ; "EKMEK ARASI grubumuz bayağı kalabalık oldu baba" diye anlatıyorlar... Aynı şeyi bazı günler bende yapıyorum. İş arkadaşlarım öğle yemeğinde İSKENDER KEBAP falan yemeye gidelim dediklerinde rejim yapıyorum diyorum...ve yılın yarısında hep rejim yapıyorum! Ne de güzeldir İSKENDER KEBAP...ama ona vereceğim 10 YTL ile çocuğuma bir kitap ya da eşime bir bluz alabileceğim düşüncesi ya da 750 gram kıyma alıp köfte yapıp ailece neşe içinde yeme düşüncesi İSKENDER KEBAP dan çok daha güzel... Ben bunları düşünürken benimle aynı durumda olan memurun aldığı RÜŞVET e "bahşiş" diyen devlet adamını görünce tüm neşem kaçıyor...umudum kırılıyor... Utanıyorum... İş çıkışı alış verişi her zaman ben yapıyorum... Hangi mağazada hangi günler ve saatler ucuz mal bulunur ezberledim artık... Ayrıca eşimin ağır paketleri taşımasına gönlüm razı olmuyor... Memur olduğum için her zaman takım elbise giyiyorum ve her zaman çok temiz olmaya çalışıyorum.. Hep dış görünüşe göre karar veririz ya benide gören ayda milyarlar kazanan bir adam sanır(maaşım laf aramızda 1021 YTL) sadece evimin kirası 415 YTL ise varın gerisini siz düşünün) Alış veriş bazen o kadar zor olabiliyor ki... Kilosu 7-8 milyon olan Beyaz Peyniri her zaman alamıyorum ve çoğu zaman kilosu 2.5 YTL olan "Lor Peyniri" almak zorunda kalıyorum...gerçi tadı hoşumuza gidiyor artık ama satıcıdan isterken içim biraz buruk oluyor.. Şimdi onunda yolunu buldum ; BÖREK için aldığımı söylüyorum... Geçen gün satıcı "abi sizin evde ne çok börek yapılıyor" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim... Sabahları apartmanda sucuklu ya da pastırmalı yumurta yapanlar oluyor....öyle güzel kokuyor ki..ama kilosu 16 YTL olan sucuk veya kilosu 40 YTL olan pastırmayı almak bizim aile için artık hayal...sadece bayram sabahlarında sucuk alabiliyorum çocuklarıma... Pastırma koktuğunda eşim ve ben hemen başlıyoruz: "ıyy ne biçim koktu..iğrenç...".. Çocuklarımıza böyle "oyunlar" yapmak hiç hoşumuza gitmiyor ama MECBURUZ... Benimde babam memurdu..ve en son pastırmayı 11-12 yaşımda güneşli bir bayram sabahı yemiştim...tadı hala damağımda... Çocuklarım 8 ve 10 yaşlarında..ve onlar daha hiç pastırma yemedi... Eskiden semt pazarlarında sebze-meyve çok uygun olurdu ve tatil günlerimde hiç üşenmeden giderdim...artık FIRSATÇI aracılar yüzünden oralarda bozuldu... Kış mevsiminde kış sebze-meyveside alamzsam ne alıp götüreceğim ben aileme? Kereviz 4 YTL... Ispanak 2.5 YTL..elma 3 YTL.. Portakal 2 YTL...bu yıl hiç mandalin alamadım hem kilosu 3 -3,5 YTL hem de çok az var...bahanede hazır: SOĞUK varmış... Bilinçsiz tarım politikası demiyorlarda... Haftada 2-3 gün bol bol greyfrut alıyorum ve suyunu sıktıktan sonra şeker katıp içiyoruz... Hem çok yararlı hem de kilosu 0,45 ytl... Mağazalar haftada bir gün ucuz meyva-sebze sattığında izdiham oluyor...ve o günlerde ben mesaide olduğum için koca koca poşetleri taşımak zorunda olan eşim için üzülüyorum... Çocuklarım sabahları ekmeklerine krem çikolata sürmeyi çok seviyor...ve ben 500gramı 6 YTL olan "gerçek çikolata" yerine 500gramı 3 YTL olan ve içinde az fındık ve bol soya unu olan "sahte çikolatayı" alıyorum... Hiç seslerini çıkarmadan gülümseyerek yiyorlar... Her sabah mutlaka 1 bardak sütlerini ihmal etmiyoruz... Geçen gün paketin dibinde kalan bir bardak süte bir bardak SU ilave edip iki bardak süt! verirken eşimin gözleri dolmuş.... Ağlama dedim, senin suçun yok..."Light süt vermişsin" dediğimde gülümsedi... Okullar kapandığında ve çocuklarım her zamanki gibi çok iyi karneler ile geldiğinde ne yapacağımı şaşırıyorum...onlara ne yapsam az çünkü..ama imkanlarım kısıtlı ve aldığım hediyeler maddi değil manevi değeri fazla olan ÖZEL şeyler...belkide böylesi çok daha güzel... Geçen haziran ayında oğlum şöyle dedi: "Baba annem niye başını örtmüyor? Resmen dondum kaldım..ve korkarak sordum: Neden oğlum? Arkadaşlarıma yaz aylarında top, bisiklet, bebek ve bir sürü oyuncak veriyorlarmış..Ve o arkadaşlarımın hepsinin annesinin başı örtülü"... O kadınların hiç suçu olmadığını ve asıl suçun o oyuncakları dağıtıp OY İSTEYENLER olduğunu 8 yaşındaki oğluma anlatmak için o kadar çok çaba harcadım ki anlatamam... Gün içinde olan gelişmeleri ve doğru yorumları okumak, bilgi sahibi olmak hoşuma gidiyor. Ve bu amaçla hergün "gerçek gazetecilik" yapan gazetelerden bir tanesini almaya gayret gösteriyorum. Ama fiyatları 350 ile 750 Ykrş arasında değişiyor(ayda 12-20 YTL) Bununda çok uygun bir yolunu buldum... Bizim üst katta çok sevdiğim 750 YTL lik gazeteyi okuyan emekli bir hakim var ve gazeteyi okuduktan bir gün sonra atması için kapıcımıza veriyor. Bende kapıcımızdan 100 Ykrş a satın alıyorum.. Daha ne olsun değil mi? Bende okluduktan sonra başkalarıda okusun ve gerçekleri görsün umudu ile otobüs duraklarına bırakıyorum... Otobüs dedimde aklıma geldi... Şu bayramlarda BEDAVA OTOBÜS olayı var ya onu sanki lütfediyorlarmış gibi burnumuza sokmuyorlar mı? deli oluyorum... Sorması ayıp ama o OTOBÜSLER zaten benim kuruşu kuruşuna verdiğim VERGİLER ile alınmadı mı? Sen kimin malını kime satıyorsun? Arabam olmadığı için bayram günleri o bedava otobüslere binmek için eşim ve iki çocuğum ile kuyrukta bekliyoruz. Otobüs geldiğinde resmen birbirimizi ÇİĞNEYEREK biniyoruz... İçerisi sıkış tepiş ve bir adım atmak bile İMKANSIZ..ve onca insanın ter kokusu ile LEŞ gibi.. Otobüsten indiğimiz zamanki halimiz ile bindiğimiz zamanki halimiz arasında dağlar kadar fark var.. Saçımız başımız bozulmuş...kravat bir yerde ben bir yerde... Eşimin saçı arap saçı...ve üzerimizde YÜZ kişinin kokusu... Sevdiğimiz insanlara bayram ziyaretine gitmenin bedeli bile çok ağır.. Eğer taksi ile gitseydim 12 YTL tutacaktı ve ben şimdi 12 YTL tasarruf yapmıştım...o para ile bayram ziyaretine gideceğim dostlarıma bir demet çiçek aldım... Nezaketin bile bir bedeli olacağı hiç aklıma gelmezdi... Kurban bayamlarında dinimin gereği olan kurbanı kesemiyorum.. Ve komşularım kurban eti gönderdiğinde hem mahçup oluyorum hem de çocuklarım ve biz doya doya ET yiyeceğiz diye çok seviniyorum... Geceleri çocuklar yattıktan sonra hemen tüm elektirik ampüllerini kapatıyoruz... Elektirik faturası o kadar çok geliyor ki anlatamam... Bu "zorunlu karanlık" beni ve eşimi hiç rahatsız etmiyor çünkü çok romantik bir ortam oluyor..Pollyanna olduk vesselam... Evimde bilgisayar ve internet yok... Tek lüksüm pazar günleri öğleden sonra mahallemizdeki internet cafeye gitmek ve 2-3 saat internetteki güzel haber siteleri ve vatanın iyiliği için çaba harcayan PLATFORMLARDA zaman harcamak...dostlar ile buluşmak...bilgiyi ve endişeyi paylaşmak..umudumuzu canlı tutmak amacı ile nacizane güzel yazılar yazmak (şu anda okuduğunuz yazım gibi...) Siteler arasında gezerken beni çok etkileyen bir yazıya rastladım... Bu yazıda KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN o büyük kahramanlarının savaş sırasındaki yemek mönüleri vardı... Sabah: bir tas çorba,yarım ekmek... Akşam: Patates,varsa ekmek... bir başka gün... Sabah: Lapa... Akşam: Peksimet ve çay... Tam bu yazının etkisinde iken başka bir sitede 2008 yılında Afrikada yaşanan bir DRAM fotoğraflar ile gözler önüne seriliyordu... Fotoğraflarda kerpiçten yüzlerce ev var..ve her evin damında yaptıkları EKMEKLERİ güneşte kurutan insanlar... Önceleri normal gelen bu resimlerin altındaki bilgi notunu okuduğumda SARSILDIM... Afrikadaki o insanların HER ÖĞÜN yediği EKMEĞİN tarifi: TOPRAK su ile karıştırılır ve ÇAMUR haline getirilir... Bu ÇAMUR bir tülbentten geçirilerek içindeki TAŞ ayıklanır ve içine YAĞ, TUZ varsa ŞEKER(şekeri çok zenginler koyabiliyormuş ya da özel günlerde) koyularak bir hamur elde ediliyor.. Ve bu hamurdan daire şeklinde parçalar kesilip güneşte kurutulmaya bırakılıyor...ve bu yapılan EKMEK! para ile satılıyor... Yıl 2008... DÜNYA...ve ben o dünyadaki gelişmişliğin simgesi olan internet cafedeki bilgisayar önünde ŞOK olmuştum... Bu duygular ile eve giderken yolumun üzerindeki ucuz mallar satan markete uğradım ve çocuklarıma 3 ay sonra ilk defa bir kavanoz "gerçek bal" aldım... Sürekli almak isterim ama bir kilo "gerçek bal" ın fiyatı 12-13 YTL..ve o Afrikalıları düşündüğümde buna da şükür dedim... Eve gittiğimde yine bir çok gün olduğu gibi MAKARNA yapmıştı eşim ve yanınada güzel bir salata... Ayın nerede ise 12-13 günü makarna ve bulgur yemek zorundayız... Gerçi bulgur geçen yıla göre %100 arttı ama olsun... Eşim o kadar becerikli ki her zaman yaptığı o farklı ve güzel makarna sosları yüzünden makarnadan hiç bıkmıyoruz...ya da bıkmıyormuşuz gibi rol yapıyoruz...ilk evlendiğimiz zamanları hatırladım da.. Ne güzel yemekler yapardı... Kıymalı börek... İçli köfte... Çeşit çeşit balık yemekleri...şimdi ancak özel günlerimizde böyle sofralar yapabiliyor ve biliyorum çok üzülüyor... Akşam haberlerde bu ayın enflasyon oranı açıklandı...ve SORUMLULARIN yüzümüze baka baka ALAY ettiğini görmek beni çok üzdü.. Enflasyon paketi denen şeyin içinde; serum-uçak lastiği-vida-kablo gibi hayatımızda belki de hiç almadığımız şeyler vardı... ŞEKER-UN-ZEYTİN-PEYNİR olmadıktan sonra %1 olsa ne yazar... Yıllardır sabahları balkonumun altına gelen kuşlara yarım ekmek civarı ekmeği ufalayıp verirdim...özellikle kış aylarında... Artık o yarım ekmeği bile verirken çocuklarımın beslenmesine mani oluyormuşum duygusuna kapıldıysam varın ötesini siz düşünün... Çocuklarımızın yaş günlerinde onlara "hediye" adı altında "ihtiyaçlarını" almak o kadar zoruma gidiyor ki...örneğin; kışlık kaban..çorap..pantolon... Ben bunları yaşarken MİLLETİN VEKİLİNİN! kendisini ,KAHRAMAN TÜRK ASKERİNİN VATAN İÇİN VERDİĞİ uzuvlar sonucu eriştiği mertebe olan GAZİLİK ile bir tutması ve GAZİLER ile aynı hakları kendisine tanıması ile utandım... 10 milyar maaşı olan bir vekilin bedava olarak hastahanelerde tedavi görmek için kendisini GAZİ ilan etmesi karşısında ben söyleyecek bir söz bulamadım... Ya ONBİNLERCE GAZİ ve GAZİ AİLESİ?... Ailece televizyon izlerken bazen öyle zor anlar yaşıyoruz ki... Hergün olan yemek programlarına denk geldiğimizde insan yaşadığı ülkeyi şaşırıyor.... Gelir düzeyi düşük olan halkın izlediği ve sayısı onlarca olan yemek programlarında bonfile-biftek-avakado dan bahsediyor ve ben çocuklarımın "canı çekmesin" diye hızlı bir şekilde kanalı değiştirmek zorunda kalıyorum... Bu yemekleri yapan sanatçıların! yaptığı SÜT banyoları... BAL masajları ise işin en acı ve komik tarafı... Tuvalete gittiğimizde 9 Litre su haznesi olan sifonu daha az çekmek ya da sifon çekmek yerine 3 litrelik yoğurt kabına koyduğumuz suyu döküp SU FATURASINDAN tasarruf etmek ne kadar insanca değil mi?... Yaz aylarında bir pazar sabahı ailece kahvaltı ediyorduk.... Ve bir süre sonra kocaman bir TIR evin biraz ilersinde durdu.. Ve yapılan anons sonrasında yüzlerce insan TIR ın önünde kuyruk oldu... VE içindeki görevliler! bir sürü paket dağıtmaya başladı...duyan geliyordu... Hatta görevliler kapı kapı dolaşmaya başladı.... Kocaman TIR ın üzerindeki "AMPUL!" resmini gören küçük oğlum; "baba bedava ampul dağıtıyorlar galiba bizde alalım mı?" diye sorunca eşim ve ben gülme krizine tutulduk...ne kadar masumdu... Bizim bakışlarımızdan rahatsız olan bir görevli! bir süre sonra elinde bir paket ile balkonun altına geldi ve "buyrun bu da sizin hakkınız" dedi...ilk şaşkınlığı üzerimden attıktan sonra ve eşim beni tutarken ağzımdan şu kelimler döküldü:" CUMHURİYET SATILIK DEĞİLDİR"...öyle sinirlenmiştim ki gerisini hatırlamıyorum... Benim eşim öğlenleri çocuklarım okuldan geldiğinde ya da çok acıktığımızda her birimize 3 er dilim ekmek hazırlar ve üzerine önce margarin sürer...sonra da üzerlerine kimyon...karabiber..ve şeker serper...önce kimyonlu ve karabiberli ekmekleri sıcak çay ile birlikte afiyetle yeriz sonrada tatlı niyetine şekerli ekmek...inanın bu bizde alışkanlık yaptı...sizede tavsiye ederim.. Ama biz bunları yerken 1. eşinin Amerikada ödemediği 500$ lık kahve faturası ya da 2. eşinin 4000$ lık çantasını koluna takarak salına salına yürümesi karşısında tüm huzurumuz kaçıyor... Yıllardır en ucuz ve adi kremleri yüzüne süren ve en ucuz taklit parfümleri kullanan eşim o kadar güzel ki... 4000$ çantası ile salına salına yürüyen sıkmabaşlı, eşimi görse bir daha sokağa çıkamaz... Tüm bunlardan sonra dün akşam çocuklar yattıktan sonra eşim ve ben yine ışıkları kapattık ve haberleri izliyorduk...saat 22:00 falan olmuştu... Ve ülkedeki gidişattan SORUMLU olan kişi 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ dolayısıyla katıldığı bir toplantıda bizi dehşete düşüren bir konuşma yapıyordu... KADINLAR GÜNÜ ile ilgisi olmayan ve bu günüde kullanıp PROPAGANDA yapan bir insanı oturmuş dinliyorduk... Ve her söylenen sözden sonra "alkışlamak zorunda olan" kalabalık çılgınca görevlerini yapıyordu... Devlet MEMURU! olan adam açıkça "azalıyoruz...OY umuzu korumamız gerek" diyerek ÜREYİN...ÇOĞALIN diye haykırmaya başlamıştı... Ve sayı bile veriyordu..."EN AZ 3 ÇOCUK YAPIN"... Bak benim bile 4 tane...sağlık bakanının 6 tane... Ülkem hakkındaki TÜM bilgileri ÇOK iyi bilen bu MEMUR daha geçen aylarda açıklanan nüfus sayımında ülke nüfusunun YARISININ 28 YAŞ altı olduğunu bildiği halde "OY" için ÇOĞALIIIN...ÜREYİİİN..diye haykırıyordu.. Ve işin acı tarafı KADINLAR GÜNÜNDE kadın bedenine ve sağlığına olan saygısızlığını "OY için en az 3 hatta 4-5 çocuk" yapın diyerek o kadar çocuk ile YIPRANAN kadınları bir "OY FABRİKASI" olarak gördüğünüde açıkça ve bir kez daha gözler önüne sermiş oldu... Daha önce FETOŞ adlı cemaat lideri ve Necmetinin dediği gibi...eee ne de olsa öğrencisi... Aynı toplantıda "kendisi ile ilgili suçlamalara" ise "ispatlayın siyaset elbisemi çıkartırım" diyerek 3 gün önce genelkurmay başkanının "üniformamı çıkartırım" sözüne gönderme yaparak yandaş toplama çabasında idi... Sayın Paşamız söylediği sözlerin bu şekilde kullanılacağının sanırız farkında idi... Öyle ya koca bir ordunun aylar sonrası yapacaklarını planlayanlar bu sözlerin kimler tarafından nasıl kullanılacağınıda çok iyi bilir... Tüm bunları izleyen eşim bir baktım ki durgunlaşmış ve morali bozuk... Ve onu neşelendirmek için bir espri yaptım: "Hadi "OY" için çocuk yapalım..ve isimlerini OYtun...OYlum...OYa ve OYtunç koyalım"...gülümsedi... Ve devam ettim:" SORUMLU MEMURUN dediği gibi asgari ücretin alım gücü artmış ya bende şu andaki işimden çıkıp 400 YTL ye asgari ücretle çalışayım..ve 6 çocuğumuzla birlikte aylık 400 YTL ile geçinelim...hayatta kalalım ve artan para ile 6 çocuğumuzu üniversitede okutup adam edelim...Eğer başaramazsam "Yıllardır giydiğim bu kareli gömleğimi çıkartırım" dediğimde eşim acı ile karışık gülerken bir baktım ki gülmesi kesilmiş ağlamaya başladı... Ve öyle içten ağlıyordu ki..."kim bunlar...biz nereye gidiyoruz...ne olacak bu ülkenin hali...çocuklarımızı nasıl bir gelecek bekliyor" diye hiç durmadan sorular soruyor ve ağlıyordu...sarıldık ve beraber ağladık... Bir anda salonun ışıkları açıldı ve kızımla oğlum içeri girdiler... Bir süredir bizleri dinledikleri ve bize birşey söyleyecekleri yüzlerinden belli idi... Büyük olan kızım(10) kardeşinin elini tuttu ve şöyle dedi: "Anneciğim lütfen ağlama biz PASTA yiyerek bu CUMHURİYETE sahip çıkamayanların aksine, babamın bize aldığı EKMEK ve LOR PEYNİRİ ile CUMHURİYET başta olmak üzere tüm değerlerimize sahip çıkıp koruyacağız"... Eşimle ikimizin boğazı düğümlendi...mutluluk ve gururdan ne söyleyeceğimizi bilemedik... Ve çocuklarımıza dakikalarca sarıldık... İşte TÜM BU rezillikleri yapanların EN ÇOK KORKTUĞU şey..... Aklı hür, Vicdanı hür, ATATÜRK ve CUMHURİYET sevdası ile dolu ve adalete güveni tam olan güzel çocuklarımız.. Çünkü onlar ileride HAKİM... SAVCI....GAZETECİ... POLİS.. VE ASKER olacak ve "gereğini yapacak"... Şimdi "gereğini yapmayanlarıda" adaletin güvenli ellerine teslim edecek olanlarda onlar olacak... Ve tüm bunları EKMEK ve LOR PEYNİRİ ile yapacaklar.... Hiç şüpheniz olmasın... saygı ve sevgi ile arz ederim...

en büyük sır... (2008)


ALINTIDIR
ACI AMA GERÇEK...

23 yorum:

Asuman Yelen dedi ki...

Büyük suskun kalabalıkların sesi olmuş.Ortalama yurdum ailesinin iç burkan durumunu, başını dik tutarak, onur ve gururundan ödün vermeden, durum saptaması yapmak, şikayetini bildirmek adına tüm aydın insanlar gibi ajitasyona tenezzül etmeden, yakınmak değil uyarmak, bilinçlendirmek için yazmış. Ama, tüm bu özen, okuyanın şimdi benim yaptığım gibi gözyaşı dökmesine engel olmuyor.

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Evet Asuman'cım bende gözyaşlarımı tutamadım. 2008 yazısı ama yoğun istek üzerine Kuvai Milliye sitesi yeniden yayımlamış.
Geçen gün eşimle konuşurken dedimki "Aleniyi bıraktık gizli fakirlik daha çok şimdi"
Gururdan ödün vermeden yaşayanlar, fakirlik edebiyatı yapanlardan daha çok ne yazık ki.
Sevgiler ve iyi geceler canım...

sünter dedi ki...

Nur ablacim,
tüylerim diken diken oldu yazinin sonunda.Yazan o onurlu kisiyi yürekten kutluyorum.Sana da cok tesekkür ediyorum bu güzel yaziyi bizimle paylastigin icin.

Sevgiler

öykü dedi ki...

O yalnız degıl
Onun gordugu seylerı goren ıcınde bu uzuntuyu hısseden cok ınsan var
soylemek ısterdım bunu ona..
Tum yazıyı soluksuz okudum
cocuklara bı bardak sute bı bardak su katarak veren annenın duygularını da ıcımde hıssettım..

Bir Dut Masalı - nUnU dedi ki...

bu kadar dik durmak,
bu kadar ödün vermemek
böylesine et-kemik aile olmak
kısacası tüm LAİK TÜRK kimliğiyle başı dik tutmak sadece CUMHURİYET ATATÜRK BAYRAK TOPRAK Ve HAKİKİ İNSAN ! olmanın EŞİTTİR KARŞILIĞI değil midir ?????

İFTİHAR EDER,ŞAPKA ÇIKARTIR
ÖRNEK DİYE YOLUMA KATARIM BU DEĞERLİ İNSAN VE AİLESİNİ.

sufi dedi ki...

Nur'um;
Yurdum insanının yaşadığı bu dramı samimi bir şekilde ve olduğu gibi dile getiren, söylemek isteyip de söyleyemediklerimizi tüm ayrıntısına kadar gözler önüne seren gerçekleri de olağan gerçeklermiş gibi cümlelerinin arasına sıkıştıran arkadaşa ve bunu bizlere okutma vesilesi olan sana teşekkür ederiz.Lor peyniri ekmek gerçekten birbirine iyi yakışıyor.Sevgilerimle.

Çınar dedi ki...

İlk okuduğumda da gözyaşlarımı tutamamıştım şimdi de ağlayarak okudum. Üzülerek görüyorum ki, bu yazı yazıldığı zamandan, şimdiki ülkem manzaraları daha vahim:(((

Onurla gururla dimdik ayakta durmaya çalışan cumhuriyet vatan sevdalılarına selam olsun..

Paylaşımın için çok teşekkürler

Sevgiler canım

Adsız dedi ki...

yukarıdaki durumu yaşamış biri olarak göz yaşlarımı tutamadım.....
bizde eşimle devlet memuruyduk ama aldığımızın çoğu kira,bakıcı,yol parası vs.bize birşey kalmıyordu.kiradan o kadar bıkmıştıkki bir koop.girdik.ondan sonra yokluk daha fazla olmaya başladı.çocuklar küçükler beslenmeleri lazım tavuk boynu alırdım çorba yapmak için(hala tavuk boynu görmek istemiyorum)kasaptan kemik alırdım para almazlardı.2 tane muz alır çocuklara yarım muzdan muzlu süt yapar içine pekmez koyup türlü hikayelerle onun ne kadar beslsyici olduğuna inandırırdım.kıyafetlerimizi kendim dikerdim.ucuz olan sebzeleri alıp değişik şekilde pişirirdimbirgün oğlum markette yeni çıkan içinden oyuncak çıkan çikolatadan istemiştide alamamış onun ne kadar zararlı birşey olduğunu anlatmıştım ona.çocuklardan görüp kola istemişler bir şişe alıp ikisine pay etmiştim oğlum hala hiç şişeyi kafama dikip birşey içmedim hep bardakta azıcık diye sitem eder bana.çocuklarımın her isteğinde şu evin taksidi bitsin alırız dediğimden evde hala alay konusudur.oğlum şimdi 30 kızım 27 yaşında evliler allaha şükür durumları iyi.biz hala emekli maaşı ile nereden kısabiliriz durumlarındayız.blokları okuyorum iananamıyorum yukarıdaki insan manzarasının ve hatta daha kötü durumda olanlarında olduğu türkiyede bu akşam şuraya gittik hafta sonu şuradaydık,şunu yedik bunu içtik, evler, arabalar,tatiller,hatta yurt dışı falan nasıllll.....
ben yaşadıklarımla gurur duyuyorum şimdi çocuklarım beni diğer memur aileleri ile kıyaslayıp onun annesi babasıda memurdu ama evlerine herşey kasayla geliyodu,tatile gidiyolardı,çocukları kantinden çıkmazdı diye suçlasalarda...o kadar sıkıntıya rağmen biz yapamadık beceremedik sadece bir ev ve emekli maaşımız oldu diyebiliyorum. haaa aynı yerde çalışıp emekli olup 2-3 evi yazlığı kışlığı son model arabası olup devamlı seyahat eden arkadaşlarımızda var vallahi onlara brova diyorum biz beceremedik beceriksizis işte.......

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Çok sevgili,
SÜNTERCİM
ÖYKÜCÜM
NUNUM
CAN DOSTUM
ÇINARCIM
Ben teşekkür ederim okuduğunuz için. Şimdi bile yorum cevabı yazarken gözyaşlarımı tutamıyorum.
Belkide bazı yaşanmışlıklardan dolayı daha çok hissettim bu duyguyu. Ve çok şaşırtıcı bir durum ortaya çıktı, bu durumu ve adsız arkadaşımın yorumunu en kısa sürede bir post olarak yazmaya çalışacağım.
Hepinizi çok seviyorum, can dostlarım benim...

SEVGİLİ ADSIZ,
ÖNCELİKLE HOŞGELDİN BLOGUMA.
YAŞANMIŞLIKLAR KOLAY KOLAY UNUTULMUYOR BENDE BİLİYORUM AMA NE VARKİ YAŞADIKLARIMIZ YÜZ KIZARTICI BİR DURUM DEĞİL VE HATTA GURUR DUYULACAK YAŞANMIŞLIKLAR BUNLAR. KEŞKE! KEŞKE! ÇOK KİŞİ AYAĞINI YORGANINA GÖRE UZATSA YADA İSRAF DUYGUSU YAŞAMASA YADA NE BİLEYİM NAKİTİNİ VAR DİYE KOLAY HARCAMASA ÜLKEM, ÜLKEMİZ BU KADAR YOKSULLUĞUN İÇİNDE OLAZDI.
BİLMİYORUM BİR DAHA SAYFAMA GELİP YORUM CEVABINA BAKARMISIN? VE İZNİN OLURSA YORUMUNU BİR POSTUMUN İÇİNDE YAYIMLANMASINA İZİN VERİRMİSİN?
EĞER BU KONUDA YAZMAK İSTERSEN fnaksu@gmail.com DAN BANA ULAŞABİLİRSİN. SEVGİLERİMLE...

NzlGl dedi ki...

Babam memurdu ve bana 'eğer ayın 15 den sonra cebimde çok para görürsen benden utanmalısın çünkü o parayı haksız kazanmışımdır 'derdi.
Onurlu ve gururlu olmanın verdiği mutluluk ve huzur herşeye değer diye düşünüyorum. Yurdum insanının durumu ne yazık ki bu ve yakın bir gelecekte böyle giderse herbirimizinde düşeceği durum olacaktır
Yine harika bir yazı yayınlamışsınız teşekkürler
sevgi ve hürmetler

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Ah Nazlı'm
Bu gün ağlama günüm sanırım. Önce adsızın yorumuna,biraz evvel Yılmaz Özdil'in yazısına ağladım ve şimdi de senin yorumuna.
Hep geçtiğimiz yollar canım ama başımız dik yüzümüz ak olarak.
Sevgiler...

ÇOBAN YILDIZI dedi ki...

Gözümden akan yaşa engel olamıyorum.Çok şey demek istiyorum ama hala ağlıyorum. Bu satırları yaşayan kişiyle yaşadıklarımız üç aşağı beş yukarı aynı değil mi? Nereye kadar,nereye kadar?

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Evet haklısın Çoban yıldızım,
acı gerçek. Büyük çoğunluğun benzer yaşamları var.
Nereye kadar? bende bilmiyorum, biraz evvel ntv ve cnn tekel işçilerinin yanındaydı işte acı gerçeğin ta kendisi ya.
İstedikleri dubleks,yat,kat değil sadece ekmekleri ve lor peynirleri.
Sevgiyle...

Adsız dedi ki...

Sevgili nur ve yazınıza yorum yazan arkadaşlar biliyorumki üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri yaşadık aynı engebeli yollardan geçtik ve biliyorumki çoğumuzun buna benzer hikayeleri var,vardır...Ne mutlu bizeki nikah memurunun söylediği gibi varlıkta,yoklukta,hastalıkta, sağlıkta çok kötü günlerimizde dahi
kendimize mutluluk verecek olaylar yarattık beterin beteri vardır bugünümüze şükür dedik.Ailece kenetlendik kimseye halimiz budur demedik.herzaman başımız dik sanki herşeyimiz dört dörtlükmüş gibi yaşadık.Bunda çocukluğumunda buna benzer yokluk içinde geçmesinin payı vardı sanırım.Bu şartlarda nasıl yaşamamız gerektiğini küçükken öğrenmiştik.ilkokula başlarken okul önlüklerimiz büyük dikilirdi 5 sene giyilecek gibi.Benim 4 ncü sınıfta önlüğümün dirsekleri açılmıştı.annem 1 sene için önlük alınmaz diye yama yapmıştı dirseklerine ben sınıfta sobanın yanında oturmama rağmen 1 yıl üzerimden hırkamı çıkarmamıştım kimse yamasını görmesin diye.hayatım boyunca hep üşümem bundanmı bilmem.sadece önlükmü hayır çoraplarımız bile yamalıydı.temiz ve yamasız olanları misafirlikte giyerdik.Rahmetli babaannem' eskisi olmayanın yenisi olmaz' derdi ve eskileri evde giyin dışarı çıkarken temiz tertipli çıkın diye tembih ederdi.çokmu fakirdik bilmiyorum babam öğretmendi...
Belki babaannemin sözündendir aldığım kıyafetleri bozulmadan yıllarca bugün alınmış gibi giymem.
Bende anılar bitmez yorumumu kullanmak için izin istemişsin teşekkür ederim tabiki kullanabilirsin sevgiler...

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Sevgili ...!
Adsız demeye dilim varmadı.
Öyle benzer yanlarımız ve öyle aynı düşünceye sahip yaçanmışlıklarımız varki seni gerçek tanımak isterdim. Bende anı çok diyorsun bende de çok canım.
Bir kısmını yazıyor geçmişi bulma umudunu taşıyorum. Ama her şeyde yazılmıyor, bazen insanın kendine kalması gereken anıları oluyor.
Yazdığımda rahatlıyormuyum evet kısmi rahatlama duyuyorum.
Bir yazı başlamıştım "biz hiç zengin olmadık" diye daha bitirememişken katşıma çıkan ekmek ve lor peyniri kafamı karıştırdı, çünkü çok benzer yanlarını yazacaktım. Tercih yapmak zorunda kaldım ve ben bu kadar açıklayıcı yazamayacağımı anlayınca tercihimi yazıdan yana kullandım.
Ülk maalesef çok zor durumda tabi hepimiz de emekli maaşınla geçinmeye çalışan emekçileriz bizler. Tekel işçilerinin dramı beni çok geçmişe götürdü, ikinci çocuğuma hamileliğimde işten çıkarılmıştım iki çocukla istikrarlı olamam diye. İşte taa oralara gitmiştim ve yazım bu yöndeydi. Blog dünyası bira çetrefilli çalınmış kopyalanmış gibi sanılır diye yazımı bıraktım.
Bak arkadaşım iki satır yazayım derken yine çok oldu,
yine beklerim,

Sevgiler...

--- dedi ki...

Memur babanın, işçi annenin iki çocuğundan küçük olanıyım ben. Babam gibi annem de çalışmaya mecburdu. İki maaş, iki çocuk... Eh, anca dengeleniyor işte... İlkokulda kaybettiğim ev anahtarının sayısını hatırlamıyorum; henüz çok küçüktük bu sorumluluğu almak için ama çalışan anne çocuğu olmak bunu gerektiriyordu. Evi anahtarınla açacaksın, sobanı yakacaksın, yemeğini ısıtıp yiyeceksin ve dahası...
Ne mutlu bana! Ne mutlu ablama! Yaşam boyu iki ayağımızı sağlamca yere basmamızın ilk temel taşlarıydı bunlar. Kendi gücümüzü fark edebildiğimiz, sorumluluk bilinci geliştirebileceğimiz en erken dönemlerdi. Mecburiyetin bir insan evladına kazandırdığı en önemli değerlerdendi...
Sağolsun devlet politikaları!

Babam memur, annem işçi... emekliler şimdi...

Oyuncaklarımızı iki kardeş kendimiz yapardık. Kartondan bebek keser, kâğıtlardan elbiselerle süslerdik. Bulduğumuz kutulara evler yapardık. Fena mı oldu? Bak anneciğim, ben tasarımcı oldum ablam mimar!

Evimize giren kıt kanaat maaşlarla yaşanan en büyük lükslerden biri günlük gazete ve kitap alışverişleriydi. Klasik bir pazar günü fotoğrafıdır babamın divanda bıyıklarını burka burka kitap okuduğu saatler. Memurdu babam, çok okurdu. İşçiydi annem, çok okurdu. Yoklukta bile vazgeçilmez olan şeyin, 'okumak' olduğu kazındı zihnimize o günlerden. O gün bugündür okuyoruz, yazıyoruz, söz söyleme hakkımıza, her tür fikri ifade hakkımıza 'dilimizle' sahip çıkıyoruz. Ve 'dilimize' de, çocukluktan beri bize Büyük Türk olarak anlatılan Atatürk'ümüzün öğrettiği şekliyle sahip çıkıyoruz. İçine ne Avrupa'nın, ne Amerika'nın, ne de "ARABİSTAN"ın sözcüklerini katmadan kullanıyoruz, ne mutlu!

Her şeyin değerini anlayarak büyüdük. Yokluğu da bildik bolluğu da... Her şey bize, daha küçücükken 'birey' olduğumuz varsayılarak özenle anlatıldı. Bu yüzdendir ki, yoklukta bulduğumuzla yetinmeyi ama bolluğu da kendimizden uzak tutmamayı öğrendik. Ne cimri olduk, ne savurgan... Değerli olduğumuz hem sözlerle hem sevgiyle öğretildi bize. Ve biz bu kadar değerli olan kendimizden hiçbir bolluğu sakınmamayı yazdık aklımıza.

Ve yokluk gizli konuşmalarla saklanmadı bizden. Eğer saklansaydı yokluğun sadece bir 'durum'dan ibaret olduğunu anlayamazdık. Utanmamız gereken bir sıfat haline dönüşürdü içimizde.
Biz ne sahip olmadığımız maddi değerler yüzünden utandık, ne de sahip olduğumuz maddi değerler yüzünden! Ama işte öyle değerlerle yetiştirildik ki, tıpkı bu yazıda geçtiği gibi, ülkenin başbakanı insan değerini bilmiyor diye biz insanlığımızdan utandık! İnsanoğlunun adaletsizlikte, umursamazlıkta, bencillikte, alçaklıkta, hainlikte, kabalıkta, değer bilmezlikte, soysuzlukta, arsızlıkta, namussuzlukta geldiği noktadan utandık!

Geçen gün biri anlatıyordu; çocuğunun öğretmeni sınıfta herhangi bir yerlerden 15 tane kalem toplamış. Bunlar kimin diye sorduğunda hiçbir çocuk ortaya "benim!" diye çıkmamış. Kendilerine ait kalemlerin sayısını bile bilmiyorlar! Kendi yaşadığım bir örnek geldi aklıma bunu duyunca. "Bu kimin?" diye sormuştu öğretmenimiz, bende bir tane daha var diye "benim," diyememiştim, "Sevda'nın," çıkmıştı ağzımdan. Onun yoktu. Yoklukla varlığı o kadar iyi anlamıştık ki, 'paylaşmayı' öğrendik. Ne 'hep bana', ne 'benden uzağa'... Biraz sana, biraz bana... adalet, hak, herkes için...

Biz, ekmek ve lor peyniriyle bu ülkenin değerlerine sahip çıkacak birkaç önceki nesildik. Arada başbakanın buyurduğu gibi 4-5 çocuk doğurmadığımız için sayımız azaldı, ama olsun.:) Nasılsa güç dediğin özden gelir...

Anneme sevgilerimle...

bilge dedi ki...

merhabalar binlerce memurumuzun dar gelirlimiz aynı durumda veya daha kötü durumda ama hala onurlu ve gurulu ayakta duran memurumu işçimi meydanlara dökenlere ne demeli..bir gün oğlum babam ve ben sinamadan dönüyorduk oğlum küçüktü o zamanlar babamla konuşmalarımızı dinledi döndü dediki değişen bir şey olmamışki dedem zamanında durum aynı senin zamanında aynı bu gün benim zamanımdada aynı biz 3 nesiliz değişen ne oldu cevap veremedim..sevgi ve dostlukla...

noyumberry dedi ki...

Hepimiz bu günlerden geçtik halada
geçtiğimiz günler oluyor..
paylaşımınız için çok teşekkür ederim..göz yaşlarıma hakim olamadım..Bence durum şimdi dahada
vahim..AMA..
**
Büyük insanlığın toprağında gölge yok,
sokağında fener,penceresinde cam,
Ama umudu var büyük insanlığın..
Umutsuz yaşanmıyor...**
**NAZIM HİKMET**
Sevgiyle kalın..

!!! Şekerperisi !!! dedi ki...

yazan her kimse çok duygulandım yüreğine kalemine sağlık...

benimde karşılaştığım gibi hayatımızın bir bölümünde muhakkak böyle durumlarla karşılaşmışızdır vede bu durumun devam ettiği bir çok evimizde vardır halen
önemli olan bu durumlara göğüs gerip üstesinden gelebilmek

bu güzel yazıyı paylaştığınız için teşekkürler...
sevgiyle kalın..

Burak dedi ki...

Bu Yazıyı İçten ve Ağlayarak okudum, Gerçek olduğunu biliyorum, Ve bizde yaşamaktayız, Bu yorumları yazarken dahi ağlıyorum, Cumhuriyet Atatürk sevgisi bu kadar yaşanılan şey için değer, Canlarımsınız benim, Sizleri çok seviyorum. Keşke benimde elimden birşey gelse...

kolcoğlu dedi ki...

sabah halk ekmekten ekmek almaya utanıyor ama üst kattaki hakimin 750 tl lik gazetesina -ki bu muhtemelen cumhueriyet gazetesidir- kapıcıya 10 kuruş vererek almaya utanmıyor...sabah sırf spor yaparmış gibi ekmek almaya gidiyor eve gelince terli oluyor ama su faturası çok gelir diye duş almıyor..acaba bi güğüm suyun maliyeti kuruş binde kaçıdır...başörtülü kadınların çocukları güzel şeyler yiyorlar ama bunun eşi başörtülü olmadığı için o birşey yiyemiyor muhtemelen akp başörtülü olanlara o malum yardımlardan verdiği için:):)bu yazıyı yazan hangi şerefsiz bilmiyorum ama şunu söylemeliyim ki gerçekten çok sağlam bir şerefsiz kaliteli bir şerefsiz akıllı da..ama artık günümüzde böyle yazılara sadece kendielri gibi tahammülsüzlükten içleri kinle dolu nefretle yanan cumhuriyet okurları inanırlar daha doğrusu inanmak isterler...

kolcoğlu dedi ki...

sevgiili arkadaşlar herkesin hikayesi çok iyi çok güzel hepimiz bir şeyler çıkarıyoruz bunlardan belki kimimiz daha fazlasını yaşamıştır belkide kimimiz el bebek gülbebek bbüyümüştür..hepsi bir yana ama böyle çok güzel insanların ruhunu okşayan tatlı hikayelerimizi anlatırken birilerini de rencide etmeden yapalım...başörtüsü takan kızda bizlerden...dini bütün yaşayan insan da bizden biri..hiç hoşumuza gitmeyen birii olan da bizlerden...yani bu örneklerin sonu gelmez...

Adsız dedi ki...

Muhteşemsiniz tek kelimeyle yapılan haksızlığı böyle harika anlatmanız inanın çok duygulandırdı beni..ama merak etmeyin sizinde dediğiniz gibi CUMHURİYET PARAYLA SATILMAZ !!

LinkWithin

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...